Sağlık Kütüphanesi
Sağlığınızla ilgili merak ettiğiniz soruların yanıtlarını ve sağlıklı bir yaşam için atılması gereken adımları kütüphanemizde bulabilirsiniz.
Hastalıklar
Kas ve Sinir Hastalıkları
<p>Kas ve sinir hastalıkları, özellikle periferik sinirlerde, kaslarda ya da kas ve sinirler arasında bir sorun ortaya çıktığından görülür. En yaygın görülen kas hastalıkları arasında kas güçsüzlüğü yer alır. Bunların yanında kas ve sinir hastalığı belirtileri arasında hareket kısıtlılığı ve istenmeye kas hareketleri görülebilir. Bu belirtileri neden olan hastalıklar hem genetik hem de çevresel faktörlere bağlı olarak ortaya çıkarak kişinin günlük yaşam kalitesini etkileyebilir. Kas ve sinir hastalıkları tedavisi ve türüne bağlı olarak büyük ölçüde farklılık gösterir.</p> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalığı Nedir?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıkları, vücudun hareket etmesinde önemli işlevlere sahip olan kasların ve sinir sisteminde meydana gelen bozukluklardır. Vücutta kaslar, sinirlerden gelen emirlerle hareket ederek, emirleri beyin aracılığıyla iletilmesini sağlar. Kas ve sinir hastalıkları bu süreçteki herhangi bir sorun nedeniyle meydana gelebilir. Özellikle kaslarda güçsüzlük, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/atrofi-nedir">kas atrofisi</a>, karıncalanma gibi duyusal bozukluklar kas ve sinir hastalıkları bozuklukları olarak bilinir. Bu hastalıklar çoğunlukla otoimmün, metabolik veya çevresel faktörlerden kaynaklanır.</p> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Neye Bakar?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıkları, vücutta hareket kontrolünün ve sinir iletiminin sağlanması esnasında oluşan sorunlarla ilgilenir. Oluşan bu hastalıklar, kasların güçsüzleşmesi, sinir hasarına bağlı meydana gelen ağrılar, denge kayıpları ya da istemsiz kas hareketlerine neden olur. Kas ve sinir hastalıklarının neden kaynaklı olduğunu ortaya çıkarıldıktan sonra tedavi yöntemi belirlenir. Bu hastalıklarla nöroloji, fizik tedavi ve rehabilitasyon, ortopedi gibi branşlar multidisipliner bir süreçle yaklaşır.</p> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Türleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıkları türleri kişinin etkilendiği bölgeye ve nedenine bağlı olarak farklılık gösterir. Bu nedenle farklı semptomlar ortaya çıkar. Genellikle kas dokusu, sinir sistemi, sinir-kas bağlantıları veya merkezi sinir sistemini etkileyen kas ve sinir hastalıklarının türleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Kas hastalıkları</strong></h3> <p>Kas dokusunun doğrudan etkilenmesine neden olan hastalıklardır. Genetik, metabolik veya inflamatuar nedenlerle görülebilir.</p> <ul> <li><strong>Musküler Distrofiler:</strong> Genetik geçişli olarak değerlendirilen Duchenne musküler distrofisi ve Becker musküler distrofisi</li> <li><strong>Miyozitler:</strong> Kaslarda iltihaplanma sonucu ağrı ve zayıflığa neden olan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/dermatomiyozit">dermatomiyozit</a> ve polimiyozit</li> <li><strong>Metabolik kas hastalıkları: </strong>Kas hücrelerinin enerji üretiminde sorunlar nedeniyle görülen McArdle hastalığı ve mitokondriyal miyopatiler</li> </ul> <h3><strong>Periferik sinir hastalıkları</strong></h3> <p>Kas ve sinir hastalıklarının türleri arasında yer alan ve sinir hücrelerini (nöronları) etkileyen hastalıklardır.</p> <ul> <li><strong>Periferik nöropatiler: </strong>Sinirlerin hasar görmesiyle oluşan diyabetik nöropati, Guillain-Barré sendromu</li> <li><strong>Merkezi sinir sistemi hastalıkları: </strong>Beyin ve omuriliği etkileyen Multiple Skleroz (MS), amyotrofik lateral skleroz (ALS)</li> <li><strong>Otonomik nöropatiler</strong>: Otonom sinir sisteminde bozukluğa neden olan postural ortostatik taşikardi sendromu (POTS)</li> </ul> <h3><strong>Sinir-kas bağlantısı hastalıkları</strong></h3> <p>Sinirlerin kaslara doğru sinyal iletmesindeki bozukluklardan kaynaklanan hastalıklardır.</p> <ul> <li><strong>Myastenia Gravis:</strong> Kas zayıflığına neden olan sinir-kas bağlantısı kaynaklı otoimmün bir hastalık</li> <li><strong>Lambert-Eaton Miyastenik sendromu (LEMS): </strong>Sinirlerden kaslara sinyal iletimini azalmasına neden olan hastalık türü</li> <li><strong>Botulizm: </strong>Sinir-kas iletişimini engelleyen toksin kaynaklı bir hastalık</li> </ul> <h3><strong>Motor nöron hastalıkları</strong></h3> <p>Bu hastalıklar genellikle nedeni tam olarak anlaşılmayan hastalık türleridir.</p> <ul> <li><strong>Spinal Müsküler Atrofi (SMA): </strong>Omurilikteki motor sinir hücrelerinin genetik nedenlerle bozulması</li> <li><strong>Charcot-Marie-Tooth hastalığı: </strong>Periferik sinirlerin genetik bir hastalık nedeniyle zayıflaması durumu</li> <li><strong>Sarkoidoz: </strong>Sinirlerde iltihaplanmaya neden olan hastalık türüdür</li> </ul> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Nelerdir?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıkları yani nöromüsküler bozukluklar, kas dokularında, sinir sisteminde ve sinir-kas bağlantısını etkileyen işlevsel kabiliyetin bozulmasına neden olan hastalıkları içerir. Genetik, otoimmün, enfeksiyöz, metabolik veya travmatik nedenlerle görülen kas ve sinir hastalıkları, ilerlediği durumda ciddi sağlık sorunlarına neden olabilir.</p> <p>Kas ve sinir hastalıkları şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Amyotrofik lateral skleroz (ALS)</strong></h3> <p>ALS, motor sinir hücrelerinin kaybı sebebiyle kasların zaman içerisinde zayıflayarak işlevini kaybetmesidir. Tedavi edilmediği durumda ise kas kaybına yol açarak ve yaşam kalitesini etkiler.</p> <h3><strong>Miyasteni gravis</strong></h3> <p>Sinir ve kas arasındaki sorunlara yol açan otoimmün bir hastalık olarak bilinen miyasteni gravis, kaslarda yorgunluk ve güçsüzlük belirtilerine neden olur. Bu durum gün içerisinde kötüleşebilir.</p> <h3><strong>Duchenne kas distrofisi (DMD)</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/dmd-hastaligi">DMD</a>, genetik bir kas problemi olarak ortaya çıkan özellikle çocukluk döneminde başlayarak kaslarda zayıflı ve hareket kaybına sebep olan bir hastalıktır. Kaslar zaman içerisinde zarar görerek fiziksel aktivitelerin kısıtlanmasına zemin hazırlar.</p> <h3><strong>Multiple Skleroz (MS)</strong></h3> <p>Bağışıklık sistemindeki sinir hücrelerinin koruyucu olan miyelin kılıfına saldırması sonucunda merkezi sinir sisteminde bozulmalar görülmesiyle meydana gelir. Özellikle hareket, denge ve görme problemleri gibi belirtilerle kendini gösterir.</p> <h3><strong>Guillain-Barre sendromu</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/guillain-barre-sendromu-nedir">Guillain-Barre sendromu</a>, bağışıklık sisteminin sinirlere saldırması sonucunda görülen ve hızla ilerlemesine neden olan hastalıktır. Felce neden olabilen bu durum enfeksiyonlar sonrasında gelişebilir.</p> <h3><strong>Periferik nöropati</strong></h3> <p>Periferik nöropati, çevresel sinirlerde oluşan problemler sonrasında el ve ayaklarda ağrı, uyuşma ve karıncalanma gibi belirtilerin görülmesi durumunda ortaya çıkar. Bu durum diyabet ve toksinlere maruz kalınması sonucunda gelişebilir.</p> <h3><strong>Spinal müsküler atrofi (SMA)</strong></h3> <p>Motor sinir hücrelerinin omurilikte işlevini yitirmesi nedeniyle kaslarda zayıflamalar görülür. Bu durum genetik problemlere bağlı olarak gelişerek çocuklarda hareket kısıtlılığına ve gelişim problemlerine yol açar.</p> <h3><strong>Polimiyozit ve dermatomiyozit</strong></h3> <p>Kasların iltihaplanması sonucunda ortaya çıkan bu hastalıklar, kaslarda güçsüzlüğe ve ağrılara neden olabilir. Dermatomiyozit hastalığında ise ciltte döküntüler de görülebilir.</p> <h3><strong>Parkinson hastalığı</strong></h3> <p>Beyinde bulunan <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dopamin-nedir-ne-ise-yarar-dopamin-detoksu">dopaminden</a> sorumlu hücrelerin kaybı sonucunda kaslarda sertlik, titreme ve hareket bozuklukları görülebilir. Bu da Parkinson hastalığına zemin hazırlar.</p> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıkları belirtileri arasında kasların güçsüzlüğü, kramplar, ağrılar, kas yorgunluğu ve duyu kaybı gibi durumlar yer alır. Bu belirtiler kişinin günlük yaşamını zorlaştırarak ciddi sağlık problemlerine neden olabilir. Kas ve sinir hastalıkları belirtileri kişinin etkilendiği bölgeye göre farklılık gösterebilir.</p> <h3><strong>Kas hastalıkları belirtileri nelerdir?</strong></h3> <p>Vücuttaki kaslar, sinirlerden gelen sinyallerin uyarılması sonucunda vücudu hareket ettirir. Kasların zarar görmesi ya da kaslarda sorun oluşması durumunda kişide şu belirtiler görülebilir:</p> <ul> <li>Vücudu taşıyamama, merdiven çıkmada güçlük çekme, eşyaları kaldırmakta zorlanma gibi kas güçsüzlükleri</li> <li>Kaslarda ağrı ve istemsiz kasılmalar, kramp</li> <li>Kas dokusunun küçülmesi ve kasların incelmesine neden olan kas kaybı</li> <li>Kasların kontrolsüz bir şekilde kasılması ve gevşemesi</li> <li>Kasların kısa sürede yorulması ve güç kaybetmesi</li> </ul> <h3><strong>Sinir sistemi hastalıkları belirtileri nelerdir?</strong></h3> <p>Sinir sistemi, beyinden alınan sinyallerin vücudun diğer bölgelerine ileterek kişinin duyu ve motor kontrolünün sağlanmasında etkili olur. Sinirlerin etkilenmesi durumunda kişide sinir hastalıkları belirtileri olarak şunlar görülebilir:</p> <ul> <li>El ve ayaklarda uyuşma ve karıncalanma</li> <li>Sinirlerde oluşan yanma, batma, elektrik çarpması gibi ağrı ve hisler</li> <li>Sıcaklık, dokunma veya ağrı hissetmede azalma</li> <li>Reflekslerin azalması, kaybolması veya aşırı derecede artması</li> <li>Hareketlerin dengesizleşmesi ve yön kaybının yaşanması gibi koordinasyon eksikliği</li> <li>Kasların titremesi veya seğirmesi</li> <li>Kasların işlevini kaybetmesi yani felç</li> <li>Göğüs kaslarının etkilenmesi durumunda nefes darlığı</li> </ul> <p>Kas ve sinir hastalıkları belirtileri genellikle kişide yavaş gelişir ancak bazı durumlarda aniden de başlayabilir. Bu belirtiler, kişinin kas veya sinir grubunun etkilendiğine ve hastalığın şiddetine bağlı olarak farklılık gösterir.</p> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Neden Olur?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıkları, kas dokularında meydana gelen bozukluklar, sinir-kas bağlantılarının zarar görmesi ve sinir sisteminin işleyişindeki dengesizlikler nedeniyle ortaya çıkar. Görülen bu hastalıklar çevresel ya da metabolik nedenlerden kaynaklı olabilir. Kas ve sinir hastalıklarının nedenleri sorunun ortaya çıktığı bölgede ya da altta yatan nedene bağlı olarak çeşitlilik gösterir.</p> <p>Kas ve sinir hastalıkları nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Genetik yatkınlık</li> <li>Musküler Distrofi (Kas Distrofisi)</li> <li>Charcot-Marie-Tooth hastalığı</li> <li>Spinal Müsküler atrofi (SMA)</li> <li>Myastenia Gravis hastalığı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/ms-multiple-skleroz-hastaligi-nedir">Multiple Skleroz (MS)</a></li> <li>Guillain-Barré sendromu</li> <li>Polio (çocuk felci)</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/lyme-hastaligi-nedir">Lyme hastalığı</a></li> <li>Zika virüsü</li> <li>Travmatik sinir hasarı</li> <li>Disk hernisi (Fıtık)</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karpal-tunel-sendromunun-tedavisi-nasil-uygulanir">Karpal tünel sendromu</a></li> <li>Şeker hastalığı (diyabetik nöropati)</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hipotiroidi">Hipotiroidi</a></li> <li>Ağır metal zehirlenmesi</li> <li>Kemoterapi gibi bazı ilaçlar</li> <li>Amyotrofik Lateral Skleroz (ALS)</li> <li>Sarkopeni</li> <li>B12, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/d-vitamini-eksikligi-belirtileri-nelerdir-d-vitamini-nelerde-var">D vitamini eksikliği</a></li> </ul> <p>Kas ve sinir hastalıklarının nedenleri, birçok faktöre bağlı olarak çeşitlendirilebilir. Doktor kontrollerin ardından kaynağını belirleyerek etkili tedavi planı oluşturur.</p> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Tanısı Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıklarının tanısı, kişinin belirtilerine, sağlık geçmişine göre farklılık gösterir. Tanı ve teşhis sürecinde birçok farklı yöntemden yararlanılır. Kas ve sinir hastalıklarının tanısında kullanılan yöntemler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Hastanın geçmişi ve belirtilerinin detaylı bir şekilde doktor tarafından sorgulanır</li> <li>Klinik muayene sırasında doktor, kas gücünü, refleksleri, dengeyi ve koordinasyonu değerlendirir</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/elektromiyografi-emg-nedir">Elektromiyografi (EMG)</a> ile kasların elektriksel aktivitesini ölçülür</li> <li>Sinir fonksiyonlarını değerlendirmek amacıyla nörolojik testler yapılabilir</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/emar-mr-manyetik-rezonans-goruntuleme-nedir">Manyetik rezonans görüntüleme (MR)</a> ile sinir sistemi ve kaslar üzerindeki yapısal değişiklikler gözlemlenir</li> <li>Sinir iletimi hızı testi sayesinde sinirlerin elektriksel uyarılara nasıl tepki verdiği belirlenir</li> <li>Bazı durumlarda, kas veya sinir dokusunun incelenmesi gerekebilir. Kas biyopsisi yapılarak incelemesi sağlanır</li> <li>Duchenne kas distrofisi (DMD) ve spinal müsküler atrofi (SMA) gibi hastalıklarda genetik testler istenebilir</li> </ul> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Tedavi Yöntemleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Kas ve sinir hastalıklarının tedavisi, rahatsızlığın türüne, nerede oluştuğuna göre farklılık gösterir. Birçok nöromüsküler rahatsızlığın bir tedavisi olmasa da semptomlarını kontrol etmeye yönelik olarak bir tedavi planı uygulanabilir. Kas ve sinir hastalıklarına yönelik olarak uygulanabilecek tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>İlaç tedavisi</li> <li>Fizik ve mesleki terapi</li> <li>Konuşma terapisi</li> <li>Beslenme düzenini oluşturmaya yönelik planlanan tedavi</li> <li>Genetik tedavisi</li> <li>Hareket kabiliyetini artırmaya yardımcı yardımcı cihazlar</li> <li>Ameliyatlar ya da cerrahi müdahaleler</li> </ul> <h2><strong>Kas ve Sinir Hastalıkları Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Kas ve sinir hastalıkları için hangi doktora gidilir?</strong></h3> <p>Kas ve sinir hastalıklarına yönelik olarak nöroloji tıbbi birimi tanı ve tedavi sürecini belirler. Alanında uzman nörologlar, beyin, omurilik ve sinir sisteminde meydana gelen bozukluklarla ilgilenir.</p> <h3><strong>En sık görülen kas hastalığı nedir?</strong></h3> <p>Özellikle yüz ve boyun bölgelerinde ortaya çıkan ve yetişkinlerde görülen miyotonik müsküler distrofi en sık görülen kas hastalıkları arasında yer alır.</p>
Pilor Stenozu
<p>Pilor stenozu, özellikle yeni doğmuş bebeklerde midenin alt kısmındaki pilor bölgesinin daralması sonucunda görülen önemli bir hastalıktır. Bu hastalık, mide ve bağırsak arasında gerçekleşir. Bu nedenle mide içeriğinin ince bağırsağa geçişini zorlaştırır. Tekrarlayan ve şiddetli kusma, kilo kaybı, susuzluk ve yetersiz beslenme gibi belirtilerle görülebilir. Bebekler için oldukça tehlikeli olabilen bu hastalık, ameliyat vb. yöntemlerle tedavi edilebilir.</p> <h2><strong>Pilor Stenozu Nedir?</strong></h2> <p>Pilor stenozu, bebeğin ilk aylarında mide ile bağırsaklar arasındaki kas olan pilorun kalınlaşmasının neden olduğu tıkanıklık sonucu şiddetli kusmaya sebebiyet veren bir problemdir. Yeni doğan bebeklerde sıkça karşılaşılan bu durum ameliyat gerektirir. Mide ve ince bağırsak arasındaki bağlantı kısmına pilor denir. Pilor stenozu denilen durumda ise midenin bu bölümünde (pilor) bulunan kaslar büyür ve pilorun açılmasını daraltıp alınan gıdaların ince bağırsağa yönelmesini engeller.</p> <h2><strong>Pilor Darlığında Ne Olur?</strong></h2> <p>Pilor darlığının gerçekleşmesi durumunda bebeğin aldığı besinler mideden ince bağırsağa geçemez. Bu nedenle de mide boşalması sağlanamaz. Pilor stenozu, yeni doğan bebeklerin yaklaşık %3 oranındaki kısmını etkiler. Eğer bebeğin ailesinde pilor stenozu varsa bu durumda bebeğin bu hastalığı geliştirme riski yaklaşık %20 civarındadır. Bu rahatsızlığa sahip olan bebeklerin birçoğu, doğumdan hemen sonra semptomları göstermez, yaklaşık 4-5 hafta civarında bir süre sonra semptomları gösterir.</p> <p>Pilor stenozu bebekte şiddetli kusmalara, kilo kaybına ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dehidrasyon-nedir">dehidrasyona</a> sebebiyet verebilir. Ayrıca bebekte bu rahatsızlık varsa bebek sürekli aç gibi davranabilir.</p> <h2><strong>Pilor Stenozu Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Pilor stenozu hastalığı, kusma, kabızlık ve kilo şeklindeki belirtilerle ortaya çıkan ve bebeği oldukça etkileyen bir rahatsızlıktır. Ancak erken teşhis durumunda yaşanacak sıkıntılar daha düşük seviyelere indirgenebilir. Bunun için ise pilor stenozu belirtilerini bilmeli, ona göre hareket edilmelidir.</p> <p>Pilor stenozu semptomları, bebeklerde yaklaşık 4. ve 5. hafta civarında etki gösterir. Ancak bazı durumlarda 3. haftada da semptomlar kendini gösterebilir. </p> <p>Pilor stenozu belirtileri şunlardır:</p> <h3><strong>Kusma</strong></h3> <p>Bu rahatsızlığın ilk belirtisi, kusmadır. Rahatsızlığın ilk başlarında bebek sıkça kusar fakat daha sonralarda <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/anne-sutu-ve-emzirmenin-faydalari">anne sütü</a> ve mama bebeğin ağzından bir anda fışkırabilir. Şiddetli <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kusmaya-ne-iyi-gelir">kusmalar</a>, bebekte genelde beslenmeden bir süre sonra gerçekleşir fakat bazı zamanlarda kusma, beslenmeden birkaç saat sonra da gerçekleşebilir. Eğer bebekte pilor stenozu bulunuyorsa bebek kustuktan bir süre sonra acıkır.</p> <h3><strong>Kabızlık</strong></h3> <p>Pilor stenozu olan bebekler, diğer bebeklere kıyasla daha az dışkılar. Bunun sebebi ise hastalığın tanımından da anlaşılacağı gibi bağırsaklara yeterli besinin ulaşamamasıdır. Ayrıca dışkı <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kabizlik-nedir-kabizliga-ne-iyi-gelir">kabızlık</a> şeklinde ya da mukuslu olarak kendini gösterebilir.</p> <h3><strong>Kilo kaybı</strong></h3> <p>Eğer bebekte pilor stenozu varsa bebek kilo alamaz ya da fazla kilo verir.</p> <p>Eğer bebekte bu semptomlar ve şüphelendiğiniz başka durumlar varsa bebeği doktorunuza göstermenizde fayda vardır.</p> <h2><strong>Yetişkinlerde Pilor Stenozu Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Tıpkı bebeklerde olduğu gibi yetişkinlerde de görülen bu rahatsızlığın yetişkinlerde gösterdiği semptomlar bazen farklılık gösterebilir. Ancak genel anlamda semptomlar aynıdır. Yetişkin bireylerde pilor stenozu belirtileri genel anlamda şöyledir:</p> <ul> <li>Yetişkin bireylerde pilor stenozu semptomlarından en belirgini, bağırsak hareketlerinde yaşanan değişikliklerdir. Eğer normalden daha az bağırsak hareketliliği varsa bu durum pilor stenozuna işaret ediyor olabilir.</li> <li>Yetişkinlerde görülen diğer belirti ise kusmadır. Yetişkinlerde özellikle besin tüketiminden kısa bir süre sonra kusma gerçekleşir.</li> <li>Pilor stenozunda gerçekleşen kusma durumundan dolayı vücutta sıvı kaybı gerçekleşir. Bu nedenle pilor stenozu sizde varsa devamlı susuzluk yaşama gibi bir durum olabilir.</li> </ul> <p>Başlıca bu semptomlar olmak üzere başka semptomlara da sahipseniz pilor stenozu rahatsızlığı sizde olabilir. Bu durumların görülmesi halinde en kısa sürede bir doktora başvurmalısınız.</p> <h2><strong>Bebeklerde Pilor Stenozu Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Özellikle yeni doğan bebeklerde görülen bu rahatsızlık, bebeklerde yaşanan bazı belirtilerle kendini belli eder. Bunlar genel olarak şunlardır:</p> <ul> <li>Bebek 3 haftalıkken başlayan ve giderek miktarı da sıklığı da artan beslenme sonrası kusmalarla kendini belli eder. Ayrıca bu kusma daha çok fışkıran tarzdadır. Kusma safrasız olarak gerçekleşir ve kusmadan sonra bebek kendini aç hissedip yeniden emmek ister. Tedavi edilmediği durumda kusma sayısı giderek artar ve elektrolit ile sıvı kaybı fazlalaşır.</li> <li>Bebekte pilor sitenozu varsa bebeğin cildi daha buruşuk görünebilir. Bunun sebebi ise kusmadan kaynaklı sıvı kayıplarıdır.</li> <li>Bebeklerde dışkılama azalır veya bazen mukuslu şekilde dışkılama gerçekleşir.</li> <li>Bebek hızlı bir şekilde kilo verir veya kilo alamaz.</li> </ul> <p> Bebeğinizde bu belirtiler varsa hemen bir doktora görünmeniz oldukça yararınıza olacaktır.</p> <h2><strong>Pilor Stenozu Tanı ve Tedavisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Pilor stenozu rahatsızlığı tanısını koymak için hastanın öyküsü ve fizik muayene genellikle yeterli görülür. Fizik muayenede ele gelen hipertrofik pilor kası, genellikle iri bir zeytini andırır. Fizik muayene yetersiz görüldüğü takdirde görüntüleme yöntemleri de uygulanır. Ultrasonografi, pilor stenozu tanısını koymak için genellikle oldukça etkili sonuç verir.</p> <p>Bebeklerde ise kusma durumuyla ilgili detaylar (kusma sıklığı, kusma şekli, kusmuğun neye benzediği vb.) sayesinde ve yine elle karna dokunulduğunda ele gelen kasa bağlı olarak tanı konur.</p> <p>Pilor stenozu rahatsızlığının teşhisi alındığında ilk olarak bebek hastaneye yatırılır ve ameliyata hazırlanır. Kanda yer alan herhangi bir dehidrasyon ya da elektrolit problemi çoğunlukla 24 saat içerisinde düzeltilir. Doktorlar, yaşanan tıkanıklığın giderilmesi için piloromyotomi denilen bir ameliyat uygular. Çoğu bebek, normal beslenmeye ameliyattan yaklaşık 3-4 saat kadar sonra döner. Ancak bilinmeli ki ameliyattan sonra da bebek 1 günlük süre içerisinde aynı türde kusmaları yaşayabilir. Ameliyattan sonra genellikle 24-48 saat içerisinde ise hasta eve gönderilir. Ancak doktorunuz muhtemelen bebeğinizin durumunu takip etmeye devam eder.</p> <h2><strong>Pilor Stenozu Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong><strong>Pilor sitenozu ne zaman bulgu verir?</strong></strong></h3> <p>Bebeğin doğumundan sonra yaklaşık 3-5 hafta içerisinde semptomlar ortaya çıkar ancak bazen bebeğin doğumundan 5 ay kadar sonra da kendini gösterebilir.</p> <h3><strong><strong>Pilor santralize nedir?</strong></strong></h3> <p>Pilor santralize, pilor stenozu olarak da bilinir ve mide ile ince bağırsak arasında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/bagirsak-tikanikligi-bagirsak-dugumlenmesi-nedir" target="_self">bağırsak düğümlenmesi</a> gerçekleşmesiyle oluşur.</p> <h3><strong>Pilor sitenozu safralı mıdır?</strong></h3> <p>Pilor stenozunun belirtisi olan kusma, genelde beslenmeden kısa süre sonra gerçekleşir ve safralı değildir.</p> <h3><strong>Pilor sitenozu genetik midir?</strong></h3> <p>Pilor stenozuna sahip olan çocuklarda yapılan araştırmaların sonucuna göre daha öncesinde pilor stenozuna yakalanmış yetişkin bireylerin çocuklarının yaklaşık %20'si, pilor stenozu rahatsızlığına sahiptir. Buradan da anlaşılacağı üzere bu rahatsızlık, bazı durumlarda genetik olarak görülebilir. Ancak detaylı bilgi almak için bir <a href="https://www.memorial.com.tr/doktorlar/memorial-gastroenteroloji-doktorlari" target="_self">gastroentroloji</a> doktoruna görünmeniz şiddetle tavsiye edilir.</p> <h3><strong>Pilor sitenozu ölümcül müdür?</strong></h3> <p>Pilor stenozu, mide ile bağırsak arasındaki geçiş bölgesini kapatan ve dehidrasyon ile elektrolit problemi oluşturan rahatsızlıktır. Bu nedenle hastalığın göstermiş olduğu semptomlara yeterince önem gösterilmezse ve geç teşhis konulup zamanında müdahale edilmezse bu rahatsızlık hayati sonuçlara yol açabilir. Ancak günümüzde ameliyatlarla genellikle bu rahatsızlık tedavi edilebilir. </p>
Pernisiyöz Anemi
<p>Pernisiyöz anemi, bağırsakların B12 vitaminini düzgün bir şekilde ememediği zaman oluşan, kırmızı kan hücrelerinde azalma meydana getiren bir anemi türüdür. Aynı zamanda otoimmün bir rahatsızlık olarak tanımlanan pernisiyöz anemi tedavi edilmediği takdirde sinir sisteminde geri döndürülemez hasar da dahil olmak üzere ciddi tıbbi sorunlara yol açabilir. En yaygın belirtileri genellikle B12 vitamini eksikliğinde ortaya çıkan bulgulardır.</p> <h2><strong>Pernisiyöz Anemi Nedir?</strong></h2> <p>Pernisiyöz anemi, midede intrinsik faktör (IF) eksikliği nedeniyle B12 vitamininin emiliminin bozulmasından kaynaklanan kronik bir otoimmün hastalıktır.</p> <p>Anemi diğer bir ifadeyle <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/anemi-kansizlik-nedir-anemi-belirtileri-nelerdir">kansızlık</a>, vücutta kan içeriğinde bulunan alyuvarların sayısının azalmasıyla ortaya çıkar. Kırmızı kan hücreleri olarak bilinen alyuvarların yapısında hemoglobin bulunur ve oksijenin taşınmasıyla görevlidir. Kişide kansızlık görüldüğünde hem vücutta oksijenin hem de besinlerin taşınmasında ciddi problemler yaşanır.</p> <p>Bu aşamada pernisiyöz anemi de kansızlık problemini oluştururken ana nedeninde <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/b12-vitamini-nedir-eksikliginin-belirtileri-nelerdir">B12 vitaminin yetersizliği </a>olan bir anemi türüdür. B ve C vitaminleri suda çözünen vitamin gruplarına girse de B12, yapısal olarak yağda depolanan farklı bir forma sahiptir. Bu nedenle B12 eksikliğinin vücutta tekrar yükselmesi uzun süre alabilir, bu süre uzadıkça pernisiyöz anemi için risk faktörü de artar.</p> <p>B12 vitamini emilimi mide hücreleri tarafından uyarılan bir protein tarafından gerçekleşir, bu protein yeterli düzeyde olmadığında B12 emiliminde problem yaşanır ve pernisiyöz anemi hastalığı meydana gelebilir. Bağırsaklarda B12 vitaminin emiliminin bozulması ile depolar 3-5 yıl içerisinde bitebilir ve pernisiyöz anemi belirtileri kişide gözlemlenebilir.</p> <h2><strong>Pernisiyöz Anemi Neden Olur?</strong></h2> <p>Pernisiyöz anemi, B12 vitamininin emiliminde meydana gelen bozulmalar sonucunda bağırsakların vitamin yeteri kadar emememesi sonucunda meydana gelen. Tetikleyici faktörler arasında ise cerrahi müdahalelerden sonra kullanılan bazı ilaçlar, kofaktör eksikliği ya da beslenme sebebiyle ortaya çıkabilir. Bunun yanında intrensek faktör eksikliği ya da farklı iltihaplanmalar hastalığı tetikleyebilir.</p> <p>Pernisiyöz anemiye neden olan durumlar aşağıdaki gibi listelenebilir:</p> <ul> <li>Vücutta intrensek faktör eksikliği, mideden salgılanan bir proteinin sentezlenmesini engeller. Bu hastalık, otoimmun bir rahatsızlık olarak adlandırılır ve B12 vitaminin bağırsaklardan emilememesine neden olur. Mide küçültme ameliyatı geçiren bazı kişilerde de intrensek faktör eksikliğine sebep olabilir. </li> <li>İnce bağırsak sağlığının bozulmasına neden olan kronik hastalıklar, B12 emilimini olumsuz etkileyebilir. Bu noktada kötü huylu bakterilerin çoğalması, bağırsak florası dengesini bozabilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gluten-alerjisi">Gluten hassasiyetini</a> ifade eden <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/colyak-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">çölyak hastalığı</a> da vitamin ve minarel emilimini negatif etkiler. Kronik bağırsak iltihabı olan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/crohn-hastaligi">crohn hastalığı</a> da enfeksiyon artırır ve bağırsak hareketlerini kötü yönlü değiştirebilir. Devamında ise bağırsak florasını bozan <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/antibiyotik-nedir">antibiyotikler</a>, cerrahi operasyonlar ve parazitlerin çoğalması aynı sonuca neden olabilir.</li> <li>B12 vitamini açısından zengin gıdalar tüketmeyen kişiler risk altındadır. B12 vitaminince zengin gıdalar arasında süt ve süt ürünleri, tavuk, yumurta, et ve baklagiller yer alır.</li> <li>Genetik olarak ailesinde bu rahatsızlığı olan kişiler için risk fazladır, herhangi bir otoimmun hastalığı olan kişinin bağışıklık sistemi de bozulduğu için bağırsak sağlığı olumsuz etkilenebilir.</li> </ul> <h2><strong>Pernisiyöz Anemi Belirtileri</strong></h2> <p>Kansızlık problemi belirtileri kişide halsizlik ve yorgunluk haliyle ortaya çıkabilir. Bunun temel nedeni ise hemoglobin sentezinin azalması ve oksijen taşınmasının düşmesidir. Pernisiyöz anemi belirtileri de benzer durumlara sahiptir, bunun yanında el ve ayak uyuşmaları, deri ve tırnaklarda solgun görünüm, göğüs ağrısı, baş ağrısı ve dönmesi, kalp ritminin artması ya da kalp büyümesi gibi semptomlar da görülebilir.</p> <p>Bu belirtiler, vücutta alyuvar üretiminin aksamasından kaynaklıdır. O yüzden kalp-damar sistemi ve beyin aktivitesi ile ilgili semptomları ön plana çıkarır. Diğer bir yandan B12 eksikliğine bağlı vücut homeastasisinde de farklı semptomlar oluşabilir.</p> <h3><strong>B12 Vitamini Eksikliği Bulgu ve Belirtileri</strong></h3> <p>Pernisiyöz anemide B12 eksikliğine bağlı oluşan semptomlar aşağıdaki gibi sıralanabilir:</p> <ul> <li>El ve ayaklarda karıncalanma, hissizlik</li> <li>Reflekslerde zayıflama, kas kaybı</li> <li>Aynı zamanda sinir kaybı, dengesizlik, yürürken sendeleme</li> <li>Özellikle bebeklerde ya da çocuklarda titreme</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/istahsizlik-neden-olur">İştahsızlık</a> ve reflekslerde yavaşlama görülebilir</li> <li>Dil hareketlerinde yavaşlama ve çiğneme problemleri görüleceği için beslenme eksikliği yaşanabilir.</li> <li>Sindirim sistemini etkileyen başlıca durumlarda ise <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/reflu-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">reflü</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kabizlik-nedir-kabizliga-ne-iyi-gelir">kabızlık</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/ishale-ne-iyi-gelir">ishal</a>, iştahsızlık, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kusmaya-ne-iyi-gelir">kusma</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/mide-bulantisina-ne-iyi-gelir">mide bulantısı</a> görülebilir. Karaciğer fonksiyonlarının bozulmasına bağlı <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/karaciger-buyumesinin-onemli-belirtileri">karaciğer büyümesi</a> de gözlemlenebilir.</li> <li>Psikolojik olarak asabiyet, halüsinasyonlar, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/demans-nedir-demans-hastaligi-belirtileri">bunama</a>, hafıza kaybı, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/depresyon-belirtileri">depresyon</a> ya da bilinç bulanıklığı yaşanabilir.</li> <li>Diş etlerinde kanama ya da dil yüzeyinde kızarıklık ya da şişkinlikler de dikkat çekebilir.</li> </ul> <h2><strong>Pernisiyöz Anemi Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Pernisiyöz anemi teşhisi için öncelikle doktora başvurarak fiziki muayeneden geçilmesi gerekir. Bununla birlikte hastalık öyküsü değerlendirildikten sonra altında yatan etmenler doktor tarafından gözden geçirilir. Özellikle bazı bağırsak problemleri, otoimmun hastalıklar ya da ailede hastalık geçmişi varsa hastalığın seyri değişebilir. Bu noktada kardiyolog, nörolog, gastroenterolog ve hematolog uzmanları hastalığı birlikte değerlendirerek doğru teşhisi koyabilir. Bu süreçte çeşitli kan testleri ve farklı analizler yapılarak tam teşhis konulabilir.</p> <p>Pernisiyöz aneminin multidisipliner yaklaşımla farklı branşlar tarafından da değerlendirilmesi önemlidir. Tanı aşamasında aşağıdaki yöntemlerden yararlanabilir:</p> <ul> <li>LDH ve metilmalonik asit (MMA) testi</li> <li>Kandaki B12 düzeyi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/homosistein-nedir">Homosistein</a> düzeyleri ve serum düzeyinde <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/bilirubin-testi-nedir">bilirubin</a> seviyesi</li> <li>CBC/TKS/hemogram ölçümü</li> <li>Midede otoimmun hastalığın göstergesi antikorlar ve intrinsik faktör işlevini bloke eden antikorların test edilmesi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/endoskopi-nedir-ne-zaman-yapilmalidir">Endoskopi</a> ya da <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/kolonoskopi-nedir-nasil-yapilir">kolonoskopi</a> ile dejenerasyon belirtilerinin incelenmesi</li> <li>Retikülosit sayısı sayımı</li> </ul> <p>Pernisiyöz anemi hastalığından şüphe duyulan kişide doktor fiziki muayenede bazı belirtilere dikkat eder. Bu anlamda kişinin cilt rengi solgun ve sarı renkte görünebilir. Devamında yüksek kalp ritminden ya da kalpte üfürümden şüphe duyuluyorsa kardiyologlar hastayı testten geçirebilir. Kişinin reflekslerinde de bozulmalar görülebilir; bu doğrultuda yürüme, konuşma, hareketler kontrol edilir. Ayrıca sinir hasarı belirtileri kişide varsa kaslar, duyular ve göz kontrolleri yapılır. </p> <p>Tam tanı için kan testleri ya da kemik iliği testine başvurulabilir. Bu testte hemotokritin ve hemoglobinin ölçümleri alınarak referans aralığına göre düşük gelmesi kansızlığı ifade eder. İlave olarak alyuvar, akyuvar, <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/trombosit-testi-nedir-hangi-hastaliklarin-tanisi-icin-yapilir">trombosit</a> sayıları ve <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/mcv-nedir">MCV</a> değerlerine bakılabilir ve enfeksiyon durumu değerlendirilebilir. Ayrıca testlerde demir bağlama seviyesi, retikülosit sayısı, B12 ve demir düzeyi de düşük gelebilir. Bu aşamada MMA ve homosistein seviyesinin hastalarda yüksek çıkması da işaretler arasındadır. Ek olarak kemik iliğinden biyopsi alınarak alyuvar boyutları ölçülerek teşhis konulabilir.</p> <h2><strong>Pernisiyöz Anemi Tedavisi</strong></h2> <p>B12 vitamini emilimini artması adına bazı tedavi yöntemleri izlenebilir. Bu anlamda <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bagirsak-florasi">bağırsak florasını</a> dengelemek için antibiyotik kullanımı, B12 eksikliği için kas içine enjeksiyon ve oral B12 kullanımı sağlanabilir. Eğer hastalık hafif düzeyde izleniyorsa burun spreyi, gıda takviyeleri öncelikli tercihler olabilir. Ağır vakalarda ise damar yoluna ya da kalçadan enjeksiyon yapılarak B12 desteği verilebilir.</p> <p>Diğer bir yandan hastalığın altında kalp-damar, nörolojik ya da gastroentrolojik problemler varsa önlem alınarak kombine bir tedavi uygulanabilir. Bu süreçte kişinin B12 depoları takip edilerek yaşam tarzında ve beslenmesinde değişiklikler yapılabilir. Beslenme menüsüne de deniz ürünleri balık, yumurta, süt, peynir, beyaz ve kırmızı et gibi gıdalar eklenebilir.</p> <h2><strong>Pernisiyöz Anemi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Pernisiyöz anemiye karşı alınabilecek önlemler nelerdir?</strong></h3> <p>B12 emilimini engelleyecek gıdalardan uzak durulması önemlidir. Bu anlamda mide asidini dengeleyecek gıdaların tüketilmesi, avantaj sağlar. Ayrıca çay, kahve ve diğer işlenmiş gıdaların az tüketilmesi B12 ve demir emilimini artırabilir. Bu gıdaların az tüketilmesiyle katkı sağlanabilir. Ek olarak bağırsak sağlığı için <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kefirin-faydalari-nelerdir">kefir</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/yogurdun-faydalari-nelerdir">yoğurt</a> gibi <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/prebiyotik-nedir">prebiyotiklerin</a> tüketilmesi önerilir.</p> <h3><strong>Megaloblastik anemi ve pernisiyöz anemi arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/megaloblastik-anemi">Megaloblastik anemi</a>, B12 ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/folik-asit-nedir-folik-asit-eksikligi-belirtileri-nelerdir">folik asit</a> eksikliğine dayalı olarak gelişir. Pernisiyöz anemide ise sadece B12 eksikliğine dayalı bir gelişim süreci vardır.</p>
Telogen Effluvium
<p>Telogen effluvium bir çeşit kafa derisi hastalığıdır. Telojen saç folikülünün dinlenme fazı olarak bilinir. Saçlar dinlenme aşamasına vaktinden önce girdiğinde incelmeye ve dökülmeye başlar. Bu dökülme beklenen saç dökülme oranı olan günde 125 kıldan fazla olduğundan saçların büyük bir kısmı kısa zamanda dökülebilir. Bu dökülme daha çok başın üst bölgesinde kendini gösterir. Kadınlarda daha çok görülen bu saç hastalığı, avuçla saç dökülmesi olarak da ifade edilir.</p> <h2><strong>Telogen Effluvium Nedir?</strong></h2> <p>Telogen effluvium, stres, hormonal değişim, ilaç kullanımı ve vücutta yaşanan bir değişiklik sonucunda kafa derisinde meydana gelen saç dökülmesi türüdür. Şiddetli şekilde saç dökülmesinin yanında saçta incelme de görülebilir. 3 aşamalı olan saç döngüsünde stres, hamilelik, yetersiz beslenme, kullanılan ilaçlar, hormonel değişiklikler, bazı hastalıklar gibi farklı sebeplerden kaynaklı değişiklik oluşur. Bu değişiklik de telogen effluvium’e sebep olur. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sac-dokulmesi" target="_self">Saç dökülmesi</a> kendi başına bir şey ifade etmez. Tedavisi için dökülmeye neden olan durum ya da hastalıkları tedavi etmek gerekebilir. Geçici bir dökülme süreci olup tedavi sonrasında saçlar genellikle tekrar çıkar. </p> <h2><strong>Telogen Effluvium Neden Olur? </strong></h2> <p>Saçta büyüme (anajen), geçiş (katajen) ve dinlenme (telojen) aşaması olmak üzere 3 farklı aşama vardır. Normal şartlarda insanların saçlarının %15’i dinlenme aşamasındadır. Telogen eflluvium başladığında büyüme aşaması yavaşlar. Bunun anlamı ise geçiş aşamasına saçın daha az kılla geçecek olmasıdır. Böylece saç foliküllerinin sadece %30’u dinlenme aşamasına geçer ki bu <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sac-dokulmesi" target="_blank">saç dökülmesinin</a> başladığı anlamına gelir. Bu durum kronik hale geldiğinde ise saçın dökülmesi 6 aydan fazla sürer. Saçlar gözle görülür şekilde incelir. Saç dökülmesinin bazı nedenlerini aşağıdaki gibi detaylandırmak mümkündür: </p> <ul> <li>Şiddetli stres yaşanan dönemler, telogen effluvium için uygun ortam yaratır. Boşanma veya sevilen birinin kaybı, iş stresi gibi nedenlere bağlı olarak saç dökülmesi başlayabilir. Stresten saç dökülmesi stresli dönemden sonraki 2 ya da 4 yıl içinde gerçekleşir. </li> <li>Çoğu kadının doğumdan birkaç ay sonra saç kaybetmesi de telogen effluvium olarak adlandırılır. Hamilelik sırasında saçlar daha fazla büyüse de doğumdan 3 ila 4 ay sonra meydana gelen hormonel değişiklikler saç kaybına sebep olabilir. </li> <li>Özellikle yüksek ateşe sebep olan hastalıklar 2 –3 ay sonra saç dökülmesi olarak kendini gösterir. </li> <li>Yetersiz beslenme ve anemi, saç dökülmesi olarak kendini gösterebilir. Protein, demir, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/cinko-nedir-cinko-iceren-besinler-nelerdir">çinko</a>, B ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/d-vitamini-eksikligi-belirtileri-nelerdir-d-vitamini-nelerde-var">D vitaminlerinin</a> ve temel besin eksikliği de telogen effluvium'e sebep olabilir. </li> <li>Tiroidin aşırı(hipertiroidi) ya da yavaş(hipotiroidi) çalışması sonucunda vücutta telogen effluvium ortaya çıkabilir.</li> <li>Telogen effluvium'a sebep olan ilaç türleri arasında en bilineni kanser ilaçlarıdır. Bununla birlikte tansiyon ilaçları, antidepresanlar, antibiyotikler, beta-blokerler, retinoidler, ameliyat sırasında ve sonrasında kullanılan bazı ilaçlar da saç dökülmesine sebep olabilir. </li> <li>Ani kilo kaybı genellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/anoreksiya-nervoza-hastaligi-nedir">anoreksiyada</a> kendini gösterir. Vücut kilo kaybettiğinde yeterli besini alamadığı için saçlar dökülmeye başlar.</li> <li>Kadınlarda aşırı saç dökülmesi menopoza bağlı olabilir. Menopoz sırasında da vücutta bazı hormonal değişiklikler meydana gelir. Bu değişiklikler de telogen effluvium’a neden olabilir. </li> <li>Tiroit bezini etkileyen durumların yanı sıra bazı <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/otoimmun-hastaliklar-nelerdir">otoimmün hastalıkları</a> da saç dökülmesine sebep olabilir. Bunlar arasında en bilineni alopesi areata'dır. Otoimmün hastalığı olarak bilinen bu hastalık türünde direkt saç kökü zarar görür. Kafa derisinde dökülme meydana gelebileceği gibi vücudun herhangi bir yerinde de yoğun tüy kaybı görülebilir. </li> <li>Traksiyon alopesi olarak bilinen sıkı saç modelleri ve postiş kullanımı, erkek tipi kellik olarak bilinen ve hem kadınlarda hem de erkeklerde sık görülen androgenetik alopesi'nin de<strong> </strong>telogen effluvium’e sebep olabildiği söylenir. </li> <li>Metal ile uzun süreli temaslarda metal toksitesinden kaynaklı saç dökülmeleri görülebilir. </li> </ul> <h2><strong>Telogen Effluvium Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Telogen effluvium belirtileri, kişide normalin dışında saç kaybı olarak kendini gösterir. Tararken ve yıkarken ele gelen saç miktarı artmaya başlar. Saç derisinde ve saçta gözle görülür incelme fark edilir. Saçlar kurur ve her tarandığında tarağa gelen saç miktarı artar. Yastıkta, banyoda her geçen gün artarak çoğalan saçlar saç kaybının habercisidir. Bununla birlikte saç derisi sağlıklı görünümdedir. Saç diplerinde kaşıntı ve yanma, ağrı veya pullanma görülmez. Telogen effluvium teşhisi ise oldukça kolaydır. Saç derisindeki kıllara yapılacak çekme testi ve yapılacak kan testi ile hastalık teşhisi konabilir. Sonrasında ise hastalığın altında yatan gerçek neden araştırılarak ona yönelik tedavi uygulanır. </p> <h2><strong>Telogen Effluvium Tedavisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Telogen eflluvium tedavisine başlayabilmek için öncelikle altında yatan nedeni bulmak önemlidir. Sebep bulunduktan ve tedavi edildikten sonra ise saç döngüsünün normale dönmesi beklenir. </p> <p>Nedene bağlı olarak tedavi şekilleri aşağıdaki gibidir:</p> <ul> <li>Nedeni <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/stres-nedir-nasil-yonetilir">stres</a> ise stresi yönetmeyi öğrenmeye yardımcı olacak profesyonel destek almak. </li> <li>Altında yatan sebep yetersiz beslenme ise beslenme eksikliklerini gidermeye yardımcı olacak bir diyeti doktor kontrolünde uygulamak. Et, yumurta, balık, baklagil, tahıl ürünleri ve fındık gibi protein açısından zengin besinleri diyete dahil ederek yeterli protein almak. </li> <li>Demir açısından zengin gıdalar tüketmek. Demir eksikliği ve Telogen effluvium arasında bir bağlantı olduğu düşünülür. Kırmızı et, koyu yeşil yapraklı sebzeler, fasulye ve mercimek gibi baklagilleri tüketerek saç dökülmesinin önüne geçmeye yardımcı olabilmek de mümkündür. </li> <li>Saç bakımı sırasında saç fazla ısıya maruz kaldıysa bu maruziyeti ortadan kaldırmak. </li> </ul> <p>Uygun tedavi uygulandığı takdirde saçların 3-4 ay içinde tekrar uzamaya başladığı görülür. Kafa derisinde yanma ve ağrı olması durumunda ise vakit kaybetmeden <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/deri-ve-zuhrevi-hastaliklar" target="_self">dermatoloji</a> bölümden randevu almanızda fayda var. Bazı durumlarda ise dökülme hızı yavaşlar ancak tamamen ortadan kalkmaz. Örneklere bakıldığında telogen effluvium durumunda hastalarda kellik belirtileri görünse de saç kaybının %50’yi geçmediği söylenebilir. </p> <h2><strong>Telogen Effluvium Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>Telogen effluviumdan sonra saçlar uzar mı? </strong></h3> <p>Saç dökülmesi çevre, hormonel değişiklikler, hastalık, beslenme gibi farklı sebeplere bağlı olarak ortaya çıkar. Telogen effluvium genellikle geçici bir süreç olsa da 6 aya kadar uzayabilir. Saç dökülmesine sebep olan nedenler ortadan kalktıktan sonra saçlar yeniden uzamaya başlar. </p> <p>Genellikle vücudunuz fiziksel veya duygusal olarak stresli bir şey yaşadıktan birkaç ay sonra gerçekleşir. Ayrıca ani hormonsal değişikliklerden de kaynaklanabilir. Telogen effluvium nedeniyle saç dökülmesi genellikle geçicidir ve artık stresiniz olmadığında saçlarınız genellikle tedavi olmadan tekrar uzar. </p> <h3><strong>Telogen effluvium için hangi doktora gidilir? </strong></h3> <p>Telogen Effluvium için ilk gidilecek doktor dermatoloji uzmanıdır. Saç dökülmesine neyin sebep olduğu çeşitli testlerle tespit edilir. Bu testler arasında hastanın herhangi bir strese maruz kalıp kalmadığını öğrenmek için hayat hikayesi dinlenir. Fiziksel muayene ve saç çekme testi yapılır. Tüm bunlara ek olarak yapılan kan tahlilinde ise dökülmenin sebebinin herhangi bir patolojik durum olup olmadığı incelenir. Tüm veriler toplandıktan sonra ise tanı konularak tedavi yöntemi tespit edilir. </p>
Teknolojiler
Cilt Analizinde Yeni Bir Teknoloji: Observ 320 Cilt Analizi
<p>Cildimiz; yaşın ilerlemesi, cilt bakımına yeterli özenin gösterilmemesi, güneş ışınlarına maruziyet ve bazen de genetik sebeplerle sağlıklı ve genç görünümü kaybedebiliyor. Ciltte lekelenme, açık gözenekler, kızarıklık, matlaşma ve elastikiyet kaybı gibi estetik açıdan rahatsız edici sonuçlar görülebiliyor. Cilt tipinizin uzmanlar tarafından analiz edilmesi, ciltteki sorunların objektif olarak saptanabilmesi cilt analiz cihazları öne çıkıyor ve ileri teknolojilerle cildin doğru değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Asude Kara Polat, Uzm. Dr. Didem Kazan ve Uzm. Dr. Selma Salman, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi hakkında bilgiler verdi.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Nedir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi Dermatoloji bölümünde kullanılan bir cilt tanıma teknolojisidir. Cildin ihtiyaçlarını kolay ve anlaşılabilir haliyle gösterebilen bu analiz ile cilt yüzeyinin daha derin katmanlarının dahi incelenmesi fırsatı sunulmaktadır. Yüzün cihaza konumlandırılmasının ardından cilt yüzeyine patenti LED ışık ve filtrelerle aydınlatma sağlayarak cildin en dıştan içe doğru en net şekilde değerlendirme imkanı sağlamaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Kullanım Alanları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi; cilt tipine uygun bakım rutini oluşturmadan önce cilt tipini belirlemede, rozasea, akne, melasma gibi dermatolojik hastalıkların hem medikal hem de kozmetik tedavileri öncesi ve izleminde tedavini yanıtını değerlendirmede ve botoks, mezoterapi, dolgu uygulamaları gibi kozmetik işlemlerin başarısını değerlendirmede kullanılmaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi teknolojisi, cilt yüzeyine aydınlatma sağlayarak cildin en derin katmanlarını dahi derinlemesine görme imkanı sunmaktadır. Avantajları aşağıdaki gibi sıralanabilir;</p> <ul> <li><strong>Cilt tipinin değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Cilt tipi kuru-karma-yağlı olarak 3’e ayrılır. Cilt tipinin belirlenmesi ile hastalara günlük cilt bakımı rutini oluşturmaları için yardımcı olacak ürünler önerilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt kalitesi ve yüzey düzensizliklerinin değerlendirilmesi </strong></li> </ul> <p>Açık gözenekler, ton eşitsizliği, ince ve derin çizgilerin tespiti ile hastalara önerilecek kozmetik ürün ya da kozmetik işlemlere karar verilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt lekelerinin tedavisi</strong></li> </ul> <p>Ciltteki çil, güneş lekesi gibi gözle görünen veya derinin alt tabakalarına uzanan gözle görülmeyen hormonal lekeler (melasma) cilt analiz cihazıyla tespit edilebilmektedir. Tespit sonrasında hastaya uygun medikal ya da kozmetik tedaviler önerilebilmektedir. Bu tedavilerin başarısı, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi ile takip edilebilmekte ve gerekli durumlarda ek tedaviler uygulanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cildin damar ağ yapısı değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Kuperoz ya da rosacea adı verilen cilt hastalıkları toplumda sık görülebilmektedir. Bu hastalarda cilt altı kılcal damarlarda normalin üstünde genişleme olabilmekte ve bu durum yüzde kızarık bir görüntüye sebebiyet verebilmektedir. Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile deri altı damar ağı yapısının adeta fotoğrafını çekilmektedir. Bu sayede başlangıç aşamasında saptanan bu hastalıkları önlemeye yönelik önerilerde bulunulabilmekte veya ilerlemiş hastalık durumunda ise tedaviye yön verilebilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cil sıkılığı: (gözaltı torbaları, gülme çizgileri)</strong></li> </ul> <p>Cildin gerekli ihtiyacı karşılanmadığı durumlarda Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile gelişebilecek cilt sorunlarının tespiti kolaylıkla sağlanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilde uygulanan uzun dönemli tedavilerde cildin gelişimi değerlendirilebilmektedir.</strong></li> </ul> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilir mi?</strong></h3> <p>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilmez, oldukça konforlu bir uygulamadır. Kişi cihazın ışık almayan siyah kutu şeklinde başlık kısmına başını yerleştirir, bilgisayarlı fotoğraf sistemimiz cildin fotoğraflarını çeker. Böylece konforlu bir uygulama gerçekleştirilir.</p> <h3><strong>Cilt hastalıklarının takibinde kullanılması ne gibi avantajlar sağlar?</strong></h3> <p>Cilt analiz cihazı sayesinde verilen medikal tedavinin ya da estetik uygulamanın hastanın bir önceki gelişine göre ciltte ne gibi faydalar sağladığı, ne derece başarılı olduğu objektif olarak görülebilir. Gerekirse mevcut tedavi değiştirilebilir ya da tedaviye eklemeler yapılabilir.</p> <h3><strong>Cilt analizi hastaya ne gibi imkanlar sunar?</strong></h3> <p>Hasta, cildindeki fark ettiği sorunların yanında çıplak gözle görülmeyen sorunları da görmüş olur. Doktoruyla birlikte cilt tipine uygun bir cilt bakımı rutini geliştirebilir. Ayrıca ciltteki sorunların tedavisi için yine doktoruyla birlikte bir tedavi planı oluşturabilir.</p>
Rezum (İyi Huylu Prostat Büyümesi İçin Su Buharı Tedavisi)
<p>Rezum, iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde prostatın büyüyen kısmını küçültmek için su buharı enerjisinin kullanıldığı bir yöntemdir. Rezum tedavi yöntemi ile üretra-dış idrar yolundan girilerek (endoskopik yaklaşım) prostat gözlenir. Radyofrekans jeneratörü yoluyla oluşan enerji, vücut dışında suyu ısıtmak ve buhara dönüştürmek için kullanılır. Vücut dışında oluşturulan su buharı, prostat büyümesine neden olan prostat dokusunu küçültmek için bir iğne aracılığıyla prostat dokusuna iletilir. İşlem yaklaşık 10 ila 30 dakika arasında sürer ve günübirlik olarak gerçekleştirilebilir. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Fatih Yanaral, iyi huylu prostat büyümesinde kullanılan su buharı tedavi yöntemi Rezum hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İyi Huylu Prostat Büyümesi ve Rezum Nedir?</strong></h2> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/iyi-huylu-prostat-buyumesine-dikkat">İyi huylu prostat büyümesi</a>, prostat bezinin boyutunun büyümesiyle erkeklerde yaygın olarak görülen ürolojik bir hastalıktır. Erkeklerde ileri yaşlarda yaygın olarak görülen iyi huylu prostat büyümesi 50'li yaşlardaki erkeklerin %40'ını, 90 yaş ve üzerindeki erkeklerin ise %90'ını etkilemektedir. Hastalarının büyük bir kısmında prostat büyümesi mesane çıkış tıkanıklığına neden olarak idrar yolu şikayetlerine yol açmaktadır. İdrar şikayetleri arttıkça hastanın yaşam kaliteleri de düşer. Prostat büyümesi tedavisinde hayat tarzı değişiklikleri, ilaç tedavileri ve ameliyat tedavileri vardır. İlk basamak tedavi olan ilaç tedavileri zamanla etkisini kaybedebilir veya hasta devamlı ilaç kullanmak istemeyebilir. Bu durumdaki hastaların iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde ameliyat seçenekleri gündeme gelir. İyi huylu prostat büyümeleri tedavisinde günümüzde transüretral rezeksiyon (TURP), lazer ameliyatları (Thulep, Holep) ve Rezum tercih edilmektedir. Klasik yöntem olan TURP'nin kendine has yan etkileri bulunmaktadır. Bu yan etkiler arasında retrograd ejakülasyon (meninin geri kaçması), transfüzyon gerektiren kanama sayılabilir. Ayrıca, genel veya spinal anestezi kullanımını gerektirir ve hastanın ortalama 2 gün hastanede kalış süresi vardır. Bu durumu iyileştirmek için TURP'ye alternatif cerrahi stratejiler sağlamak amacıyla çeşitli minimal invaziv prosedürler geliştirilmiştir. Bunlar arasında, 2015 yılında Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (US FDA) onayı aldıktan sonra artan bir ilgi gören yeni bir ablatif prosedür olan Rezum sistemi bulunmaktadır.</p> <h2><strong>Rezum Tedavi Yönteminin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>Rezum, lokal anestezi altında uygulanabilir (Anestezi riski yüksek hastalara uygulanabilir)</li> <li>Rezum, hastanın kan sulandırıcı ilaçları kesilmeden uygulanabilir (Kalp hastalığı olanlarda güvenlidir)</li> <li>Rezum, hastanın hızlı ve etkili bir tedavi almasını sağlar</li> <li>Rezum ile genişlemiş merkezi bölgeler ve/veya orta loblar tedavi edilebilmektedir</li> <li>Rezum, iyi huylu prostat büyümeleri için klinik olarak kanıtlanmış, güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir</li> <li>Rezum ile tedavi edilen hastada cinsel işlev kaybı ve idrar fonksiyon kaybı minimum düzeyde olur</li> <li>Rezum tedavisi gören hasta normal aktivitelere hızlı dönüş yaparak aynı gün hastaneden taburcu olabilmektedir.</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisini Kimler Seçebilir?</strong></h2> <ul> <li>Prostat ilaçlarını bırakmayı veya almamayı tercih eden iyi huylu prostat büyümesi olan hastalar</li> <li>Diğer minimal invaziv (kapalı yöntemler) veya cerrahi prostat prosedürlerini istemeyen hastalar</li> <li>Şikayetlerinden ameliyatı seçecek kadar rahatsız olmadıklarını belirten hastalar</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hangi Hastalara Uygulanabilir?</strong></h2> <ul> <li>İyi huylu prostat büyüklüğü ≥30 cm3 ve ≤80 cm3 olan hastalara Rezum tedavi yöntemi uygulanabilir.</li> <li>Santral bölge ve/veya orta lob hiperplazisi olan prostatın tedavisinde uygulanabilir</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Rezum tedavisi yöntemi için kimler iyi bir aday değildir?</strong></h3> <p>Rezum tedavisi, üriner implantı olan veya penil protezi olan hastalarda ve iyi huylu prostat büyüklüğü 80 gram üstünde olan hastalara uygulanmamalıdır.</p> <h3><strong>Rezum tedavisi ile klasik TURP ve prostat lazer ameliyatları arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>TURP ve lazer ameliyatlarında, prostatın bir kısmını çıkarmak için elektrik akımı veya lazer enerjisi kullanılmaktadır. İyileşmeler genellikle Rezum tedavisi gibi ofis tabanlı bir tedaviden daha iyidir. Ancak ameliyatların genellikle daha fazla riski vardır. Bu işlemler ameliyathanede genel veya spinal anestezi altında uygulanmaktadır. Rezum tedavisi ise lokal anestezi altında, kan sulandırıcı ilaçlar kesilmeden de uygulanabilir.</p>
İntraoperatif Mr
<p>Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi alanın da en ileri teknolojilerden olan İntraoperatif MR, beyin, omurilik, hipofiz tümörleri, glial tümörler ve derin yerleşimli tüm beyin dokularının değerlendirilmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Hastanın ameliyatı sırasında detaylı MR görüntüsü alma şansı tanıyan bu yöntem; hekime tümörün temizlenmesi sürecinde çok etkili bir yol gösterici olup tümör kalıntısını önlemekte, genellikle ikinci bir ameliyata gerek duyulmamasını sağlamaktadır. Memorial Ataşehir Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş, beyin ve omurilik ameliyatlarında İntraoperatif MR’ın avantajları hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Nedir?</strong></h2> <p>Dünyada sayılı merkezde bulunan ve “Ameliyathane MR’ı” olarak da bilinen İntraoperatif MR(IOMR), beyin ve omurilik tümör ameliyatlarında büyük fark yaratan bir görüntüleme yöntemidir. IOMR, hastanın yaşam beklentisini / konforunu büyük oranda iyileştirmenin yanı sıra, beyin cerrahlarının işlerini de oldukça kolaylaştırmaktadır. IOMR sayesinde ameliyat sırasındaki gidişatı değerlendirilir, kritik dokular korunur ve tümör kalıntıları görüntülenebilir. Tümör tedavisinde yaşam süresini belirgin düzeyde olumlu etkiler ve büyük fark yaratır.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Hastanın tanısının konulması ve cerrahi sonrası takip süreçlerinde klasik MR görüntülemesi mutlak başvurulan bir yöntemdir. Günümüzde ise ameliyat sırasında ihtiyaca göre MR görüntüleme yapılabiliyor olması; ameliyat sonrasındaki bir aksaklığın önüne geçebilmekte, cerrahi sırasında yol gösterici olması kolaylık sağlamaktadır. Ameliyat anında hasta MR cihazına alınarak cerrahi sahada her türlü bilgiye ulaşılır. MR hazırlığı sırasında cerrahi yapılan alana steril özel örtü yerleştirilmekte ve alan geçici dikiş ile kapatılmaktadır Tüm ekipmanların MR uyumlu olması en büyük kriterdir. Anestezi altında ve tam monitorize olarak çekilen MR yaklaşık 30 dakika sürmektedir.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR’ın Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Beyin ameliyatlarında tümörün yerini milimetrik olarak tespit etmek oldukça hassas bir çalışma gerektirmektedir. İntraoperatif MR sayesinde tümörün çevre dokularla ilişkisi net olarak tespiti sağlanabilmekte, gözden kaçabilecek tümör kalıntısı, sinir ağları görülmekte ve böylelikle yanılma payı ortadan kalkmaktadır. Geçmişte cerrahi anında görüntü alınamaması nedeniyle hastalarda kalıntı tümörler görülebilirdi ve ikinci bir cerrahi gerekliliği ortaya çıkabilmekteydi. Bu durum yaşam süresini olumsuz etkilemekteydi. Günümüzde ise IOMR teknolojisi sayesinde ikinci bir ameliyat gerekliliği ortadan kaldırılmış oldu. Omurga veya beyin ameliyatında gerekli durumlarda görüntü alma imkânı hekim açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hastalar için de kalıntı tümör ya da ikinci bir ameliyat gereği ortadan kalkmaktadır. İntraoperatif MR’ın bir diğer avantajı da; parlak sinyal veren şüpheli bölgelerin tümör içerip içermediğini MR Spektroskopi yaparak ayırt etme ayrıcalığı sunmasıdır. Bu durumda gereksiz bir alanın cerrahi ile çıkarılmasını önlemektedir.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Beyin ve sinir cerrahisinde IOMR sıklıkla kullanıldığı tümörler nelerdir?</strong></h3> <p>İntraoperatif MR<strong>, h</strong>emen hemen tüm vakalarda katkı sağlayabilmekle birlikte, özellikle; beyin tümörleri, hipofiz adenomu, omurilik tümörleri ve beyin damar ameliyatları için büyük katkı sağlar.</p> <h3><strong>IOMR hastaya sağladığı kazançlar nelerdir?</strong></h3> <p>Cerrahi sonrası tümör kalıntısı bulunmaması ve damar ameliyatlarında sağlıklı damarların cerrahi bitmeden kontrolü, IOMR'ın hastaya sağladığı kazançlar arasındadır.</p> <h3><strong>Neden Beyin ve Sinir Cerrahisinde en ileri teknolojiler arasında yer alıyor?</strong></h3> <p>IOMR teknolojisi önemli altyapı hazırlığı ve yatırım gerektirmektedir. Bu nedenle sadece gelişmiş ve ileri donanıma sahip beyin cerrahisi kliniklerinde bulunmaktadır.</p> <h3><strong>Cerrah hasta arasında IOMR yeri neresidir?</strong></h3> <p>Bu teknolojinin varlığı, hasta açısından tercih sebebidir. Özellikle tümör olgularında hem hastanın hem de doktorun hedefi tek cerrahide tam tümör temizliğidir. IOMR bunu sağlamaktadır.</p> <h3><strong>IOMR ile ameliyatlar daha kolay mı?</strong></h3> <p>Beyin -omurilik ameliyatlarında cerrahın anatomi ve mikrocerrahi bilgisi ne kadar yetkin olsa da, bazen doku içinde sınırları tespit etmek veya derin hassas yapıları tespit etmek zorlaşır. Bu aşamada IOMR devreye girerek tümör çıkarımı ile doku koruma arasındaki hassas dengeyi mükemmel hale getirir.</p>
HIFU (Ameliyatsız Yüz ve Cilt Gençleştirme)
<p>HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) bir cilt gençleşme yöntemidir ve cilt sıkılaştırma, kırışıklık azaltma ve yüz germe gibi estetik amaçlarla kullanılır. HIFU, yüksek yoğunluklu odaklı ultrason dalgalarını cilt altındaki hedef dokulara odaklar. Bu dalgalar cilt yüzeyinden geçerken cildi olumsuz etkilemeden, cilt altındaki dokularda termal (ısı) etki oluşturur. Bu ısınma, kolajen üretimini artırarak ciltte sıkılaşmayı ve gençleşmeyi teşvik eder. Memorial Wellness Dermatoloji Bölümü Uzmanları, HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) teknolojisi ile yüz germe hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) Nedir? </strong></h2> <p>HIFU açılımı <strong>H</strong>igh <strong>I</strong>ntensity <strong>F</strong>ocused <strong>U</strong>ltrasound şeklindedir ve baş harflerinden oluşur. Ultrason enerjisi ile uygulanan HIFU, dermatoloji alanında cilt sıkılaştırma ve yüz germede kullanılan bir tedavi şekli olarak bilinmektedir. Bu yöntemde cildin en alt tabakasına inilerek bu bölgeye odaklanmış ses dalgaları yayılır, bu da ciltte toparlanma ve sıkılaşma sağlar. Ayrıca cildin üst ve orta seviyelerine kolajen ve elastin sentezini harekete geçirerek, ciltte gençleşme etkisi göstermesine yardımcı olur.</p> <h2><strong>HIFU ile Yüz ve Cilt Gençleştirme Tedavisi Nasıl Etki Eder?</strong></h2> <p>Yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason yani HIFU yönteminde, hedef bölgedeki moleküllerin titreşimini artırarak, ses dalgası ile dokulara odaklanılmaktadır. Bu işlemle birlikte ısı enerjisi ortaya çıkmaktadır. Bu bölgelerde ısı etkisi ile oluşan doku hasarı vücut tarafından yara dokusu olarak algılanarak yeni kolajen üretimi gerçekleşir. Bu yöntem yeni <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kolajen-nedir">kolajen</a> oluşumu ile ciltte sıkılaşma sağlayarak cildin toparlanmasına yardımcı olmaktadır.</p> <h2><strong>HIFU ile Yüz Ve Cilt Gençleştirmenin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>HIFU işlemi cilt yüzeyine herhangi bir kesik veya dikiş gerektirmez. Bu nedenle iyileşme süreci hızlıdır ve cerrahi riskleri yoktur. Ayrıca, işlem sonrası iz veya yara oluşması beklenmez.</li> <li>HIFU işlemi genellikle tek seanstır. Etkisi kısa sürede fark edilmeye başlanabilir. Ciltteki sıkılaşma ve gençleşme süreci fazla kolajen üretimine dayanır ve bu süreç zaman içinde iyileşir.</li> <li>HIFU işlemi sırasında hafif rahatsızlık hissi veya ciltte geçici kızarıklık olabilir, ancak bunlar genellikle hafif ve geçicidir. Ciddi komplikasyon oluşumu beklenmemektedir.</li> <li>HIFU, ciltteki kolajen üretimini artırarak uzun süreli sonuçlar sağlar. Sonuçlar kişinin yaşam tarzına ve cilt tipine bağlı olarak değişebilir, etkisi genellikle 1- 1.5 yıl sürebilir.</li> <li>HIFU, yüz, boyun, çene hattı, kaşlar, dekolte bölgesi ve vücudun diğer bölgeleri gibi farklı cilt bölgelerine uygulanabilir.</li> <li>HIFU tedavisi, kişinin ihtiyaçlarına ve cilt durumuna göre özelleştirilebilir. Derinlik ve odak noktaları ayarlanabilir, böylece işlem kişiselleştirilebilir.</li> <li>HIFU işlemi sonrası genellikle kişiler günlük aktivitelerine hemen dönebilirler. Bu, iş veya günlük yaşamı aksatma ihtiyacını azaltır.</li> </ul> <h2><strong>HIFU Yaptırdıktan Sonra Nelere Dikkat Edilir?</strong></h2> <p>HIFU işlemi yaptıranlar, tedaviden sonra yan etkileri ve oluşabilecek komplikasyonları önlemek için tedbirler almaları gerekmektedir.</p> <ul> <li>Cilt tedavisinden sonra cildi yoğun güneş ışığına ya da maruz bırakmamak önemlidir. Bunun sebebi ise güneş yanığı ve cilt hasarı olasılığını azaltmaya yardımcı olmaktır.</li> <li>Tedaviden sonra işlem uygulanan bölgeyi kaşımamak cilt hasarı riskini ortadan kaldırabilir.</li> <li>Su, vücutta kolajen üretim hızını artırarak iyileşmenize destek sağlayacağı için HIFU işlemi sonrası su tüketmek yararınıza olacaktır.</li> </ul> <h2><strong>HIFU Ne Kadar Süre Sonra Etkisini Gösterir?</strong></h2> <p>HIFU işlemi tek seanslık bir uygulamadır. İşlem sonrasında vücut kolajen ürettiği için etkisi 2-3 ay içerisinde görülebilir. Vücudun kolajen üretimine bağlı olarak bu süre değişiklik gösterebilmektedir. HIFU işleminin ortalama etkisi 1-1,5 yıl sürmektedir.</p> <ul> </ul> <h2><strong>HIFU Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <p> </p> <h3><strong>HIFU gerçekten işe yarıyor mu?</strong></h3> <p>HIFU<strong> </strong>cildi sıkılaştırmak için invaziv olmayan bir işlem olarak kabul edilmektedir. Kesi ve yara izi yoktur. Dinlenme ya da iyileşme süresi verilmemektedir. HIFU yaşlanma için kesin çözüm değildir. Hafif ve orta derecede cilt gevşekliği yaşayanların tercih ettiği bir işlemdir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi ile hangi şikayetler giderilir?</strong></h3> <p>HIFU işlemi, kırışıklık azaltma, boyunda sarkan cildi sıkılaştırma, göz kapakları, yanak ve kaşları kaldırma, çene hattını düzeltme gibi şikayetlerin giderilmesinde kullanılabilmektedir.</p> <h3><strong>HIFU tedavisi kimlere yapılır?</strong></h3> <p>HIFU işlemi, herkes için uygun olmayabilir. Özellikle 30 yaşından büyük, hafif ve orta derecede cilt gevşekliği sorunu yaşayan, cerrahi bir işlem olmaksızın genel bir sıkılaşma ve toparlanma isteyen ve gıdı bölgesinde bir miktar yağın giderilmesini isteyen kişilere uygulanmaktadır.</p> <h3><strong>HIFU ile yüz ve cilt gençleştirme kimlere uygulanamaz?</strong></h3> <p>Ciddi cilt sarkması görülen yaşlılarda bu işlem tercih edilmemektedir. Bu noktada ameliyat gerekebilir. HIFU, özellikle hedef bölgelerde enfeksiyon bulunan, kistik akneye sahip ve tedavi alanında metalik implantları olan kişilere önerilmemektedir.</p> <h3><strong>HIFU ile yüz germe işleminin yan etkileri nelerdir?</strong></h3> <p>HIFU (yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason) işleminin yan etkileri bulunabilir. Bu yan etkilerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:</p> <ul> <li>HIFU yüz germe işlemi ciltte hafif bir karıncalanma hissi ve sıcaklık yaratabilir.</li> <li>İşlemin uygulandığı bölge, tedaviden sonra kırmızı ve lekeli görünebilir. Bunun sebebi yapılan işlemin cildi ısıtmasına bağlanabilir. Ağrı ise geçicidir ve zamanla kaybolabilir.</li> <li>Hastanın işleme verdiği reaksiyona bağlı olarak ciltte şişmeler meydana gelebilir.</li> <li>HIFU işlemi sırasında yayılan ultrason dalgaları, derin katmanları hedeflediği için karıncalanma ve uyuşukluğa sebep olabilir. Bu uyuşukluk hissi gözle ve dudaklarda yoğun bir şekilde hissedilebilmektedir.</li> </ul> <h3><strong>HIFU ağrılı bir işlem midir?</strong></h3> <p>HIFU yüz germe uygulaması, anestezi etkili uyuşturucu kremlerden yararlanılarak uygulanan bir işlemdir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi ne kadar sürer?</strong></h3> <p>HIFU uygulamasının uzunluğu, tedavi edilen bölgeye göre değişebilmektedir. Yaklaşık 60-90 dakika arasında değişebilir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi kaç ayda bir yapılır?</strong></h3> <p>HIFU yüz germe işlemi tek seans olarak uygulanmaktadır. Yağlı ciltler için bu işlem 2 seans olarak geliştirilebilmektedir. 3 ay içerisinde etkisi görülmeye başlanıp sonuç alınmaktadır.</p>
Tanı ve Testler
Amniyosentez
<p>Amniyosentez, rahim içerisinde bebeği çevreleyen sıvı olan amniyotik sıvıdan test ve tedavi amaçlı sıvı alınma işlemidir. Bebekte down sendromu ve spina bifida gibi genetik bozukluk sorunu olup olmadığını anlamak için gebeliğin 16. ve 24. haftaları arasında uygulanır. Lokal anestezi yönteminden yararlanarak ultrason eşliğinde ince bir iğneyle anne karnına girilir ve sıvı örneği alınır. Amniyosentez sonrasında ise hafif kramplar yaşanabilir fakat ciddi komplikasyon oluşma olasılığı oldukça düşüktür.</p> <h2><strong>Amniyosentez Nedir?</strong></h2> <p>Amniyosentez, doğum öncesi gebelik döneminde annenin karnından amniyotik sıvının alınmasını içeren, bebeğin genetik bozukluğu olup olmadığını ortaya çıkarmak için uygulanan bir test türüdür. Gebeliğin genellikle 15. ile 20. haftaları arasında uygulanan bu test sayesinde bebeğin genetik ve kromozomal sağlık durumunu değerlendirilebilir. Gebelik sırasında fetüs amniyotik kesenin içinde büyümeye başlar. Amniyotik sıvı, amniyotik kesenin içindeki fetüsü çevreleyen ve koruyan bir yapıya sahiptir. Amniyosentez sırasında, doktor fetüsü çevreleyen keseden az miktarda amniyotik sıvıyı çıkarmak için ince bir iğne kullanır. Alınan bu sıvı örneği daha sonra bir laboratuvarda test edilir.</p> <h2><strong>Amniyosentez Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Amniyosentez testi, bebeğin doğmadan önce anne karnında kromozomal, genetik bozuklukları veya doğuştan gelen engelleri olup olmadığını tespit etmek için uygulanır. Özellikle yüksek risk grubundaki gebelere bu test önerilebilir. Erken teşhis için de önemli olan amniyosentez testi sonrasında bebekte şu tespitler yapılabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/down-sendromu">Down sendromu</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tay-sachs-hastaligi">Tay-Sachs hastalığı</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/spina-bifida-nedir">Spina bifida</a></li> <li>Anensefali</li> <li>Fetal akciğer gelişimi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kan-uyusmazligi-nedir-neden-olur">Rh hastalığı</a></li> <li>Trizomi 18 veya Trizomi 13</li> <li>Nöral tüp defektlerinin belirlenmesi</li> <li>Kistik fibrozis</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/orak-hucreli-anemi">Orak hücre anemisi</a></li> </ul> <p>Amniyosentez, genellikle ileri yaş gebeliğinde, risk faktörleri bulunan hamileliklerde belirli anormallikleri tespit etmek için uygulanan bir testtir. Bu gibi durumlar görüldüğünde anne adaylarına önerilebilir.</p> <h2><strong>Amniyosentez Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Amniyonsentez, doktor tarafından uygulanan lokal anestezi içeren bir test türüdür. Genellikle 15. ve 20. gebelik haftaları arasında uygulanan amniyosentez işleminde hem bebeğin hem de annenin sağlığına dikkat edilir. Ultrason eşliğinde gerçekleştirilerek şu aşamalar uygulanır:</p> <ul> <li>Doktor, <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/ultrason-nedir-hangi-hastaliklarda-kullanilir">ultrason</a> sayesinde bebeğin pozisyonunu ve alınacak amniyotik sıvının miktarını belirler.</li> <li>Steril bir ortamda anne adayının karın bölgesi antiseptik solüsyon ile temizlenir ve enfeksiyon riski azaltılır.</li> <li>İnce ve uzun bir iğne yardımıyla annenin karnından rahime doğru girilir.</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/amniyon-sivisi-nedir">Amniyotik sıvıdan</a> yaklaşık 15-20 mililitre kadar bir örnek alınır.</li> <li>Alınan amniyotik sıvı, gerekli genetik analiz ve diğer testlerin yapılması için laboratuvara gönderilir.</li> <li>İşlemden sonrasında ise anne adayının bir süre dinlenmesi istenebilir. Kısa süreli de olsa hafif kramplar veya rahatsızlık hissi oluşabilir.</li> </ul> <h2><strong>Amniyosentez Hangi Durumlarda Gereklidir?</strong></h2> <p>Amniyosentez, özellikle hamilelik esnasında bebeğin genetik kontrollerinin yapılması amacıyla gerçekleştirilir. İleri yaş annelikte, ailede genetik hastalık öyküsü olduğunda ya da ultrasonda anormal bulgular tespit edildiğinde amniyosentez uygulanması istenebilir. Amniyosentez şu durumlarda uygulanır:</p> <ul> <li>35 yaş ve üzerindeki anne adayları</li> <li>Hamilelikte yapılan ilk trimester tarama testleri veya ikili/üçlü tarama testlerinde pozitif sonuç çıkması</li> <li>Ailede kalıtsal bir genetik hastalık varsa</li> <li>Daha önce kromozomal bozukluk ile sonuçlanan bir gebelik yaşanması</li> <li>Hamilelik sırasında yapılan detaylı ultrason taramaları, bebekte bazı yapısal veya gelişimsel anormallikler görülmesi</li> <li>Rh negatif kan grubuna sahip bir annenin olması</li> <li>Fetal enfeksiyon şüphesi durumunda</li> <li>Erken doğum riski taşıyan gebeliklerde</li> </ul> <h2><strong>Amniyosentez Riskleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Amniyosentez, hamilelik esnasında bebeğin genetik ve sağlık durumu hakkında bilgi sağlayan bir test türüdür fakat her tıbbi işlem gibi risk taşıma olasılığı bulunur. Genel olarak güvenli kabul edilen amniyosentez sonrasında enfeksiyon riski, kramp ve ağrı gibi durumlar ortaya çıkabilir. Amniyosentez riskleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Amniyosentez sonrası çok az da olsa düşük riski bulunur.</li> <li>Amniyosentez sonrasında annenin vajinasından amniyotik sıvı sızıntısı ortaya çıkabilir. Bu durum bebeğin gelişimini etkilemez.</li> <li>Amniyosentez sırasında rahim içine iğne girişi, enfeksiyon riskini artırabilir. Nadir de olsa annede karın ağrısı, ateş ve rahatsızlık hissi görülür.</li> <li>Amniyosentez işleminden sonra anne adayında hafif kramplar veya rahimde ağrı hissedebilir.</li> <li>Amniyosentez sırasında kullanılan ince iğne, nadiren de olsa bebeğe temas edebilir.</li> <li>Amniyosentez sırasında anne kanına bebeğin kan hücreleri karışabilir ve bu durum Rh uyuşmazlığına neden olabilir.</li> <li>Nadir de olsa amniyosentez işlemi sonrası amniyotik sıvı kaybı nedeniyle bebeğin gelişimi etkilenebilir.</li> <li>Amniyosentez, erken doğum riskini az da olsa artırabilir.</li> </ul> <p>Amniyosentez genel olarak güvenli bir işlem olarak kabul edilir. Bu işlem esnasında ciddi komplikasyonlar nadirdir. İşlem uygulanmadan önce doktordan riskler ve faydalar hakkında detaylı konuşmak gerekebilir.</p> <h2><strong>Amniyosentez Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Amniyosentezde düşük riski var mı?</strong></h3> <p>Amniyosentezde düşük riski bulunur fakat bu risk oldukça düşüktür. Genellikle %0,1 ila %0,3 arasında değişir.</p> <h3><strong>Amniyosentez ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Amniyosentez testi için yapılan işlem ortalama olarak 20-30 dakika sürebilir. Amniyotik sıvı alınma süresi ise 2-3 dakika kadar sürer.</p> <h3><strong>Amniyosentez ağrılı mı?</strong></h3> <p>Amniyosentez ağrılı bir işlem değildir fakat kişide hafif bir batma ve karın bölgesinde baskı hissi olabilir. İşlem sonrasında ise anne adayında hafif kramplar yaşanabilir.</p> <h3><strong>Amniyosentez testinden sonra normal aktivitelerime dönebilir miyim?</strong></h3> <p>Amniyosentez testi sonrasında hafif kramplar ortaya çıkabilir fakat bu durum geçicidir. Genellikle birkaç saat dinlendikten sonra normal aktivitelere dönülebilir. Doktorun bu konudaki tavsiyesi önemlidir.</p> <h3><strong>Amniyosentez kaçıncı haftada yapılır?</strong></h3> <p>Amniyosentez genellikle 15. ile 20. gebelik haftaları arasında uygulanan bir test şeklidir.</p> <h3><strong>Amniyosentez tehlikeli midir?</strong></h3> <p>Amniyosentez işlemi güvenli olarak kabul edilen bir durumdur. İşlem sonrasında nadir de olsa enfeksiyon ve amniyotik sıvı kaçağı gibi riskleri olabilir.</p> <h3><strong>Amniyosentezin bebeğe zararı var mı?</strong></h3> <p>Amniyosentez işleminin bebeğe zarar vermez. Doktor tarafından uygulanması büyük önem taşır.</p>
CA 19-9 Testi
<p>CA 19-9, kolon, pankreas, mide veya safra kanalındaki vücuttaki kansere yanıt olarak kanser hücreleri veya normal hücreler tarafından kötü huylu durumlarda üretilen antijendir. Bazı kanser hücrelerinin yüzeyinde bulunan bir protein olan CA19-9 tümör belirteci olarak da adlandırılabilir. Ancak her CA 19-9 yüksekliği kanser anlamına gelmez. Kanser dışında safra kesesi taşları, pankreatit, siroz ve kolesistit gibi kanserli olmayan durumlar da CA 19-9 yüksekliğine neden olabilir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Nedir?</strong></h2> <p>CA 19-9, hem kanser hücreleri hem de normal hücreler tarafından kan dolaşımına salınan bir karbonhidrat antijeni ve aynı zamanda tümör belirtecidir.</p> <p>Kanda çok fazla CA 19-9 antijeni olması <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/pankreas-kanseri-ve-tedavisi">pankreas kanseri</a> veya diğer kanser türleri gibi sağlık sorunlarının bir göstergesi olabilir. Kanserin dışında kandaki CA 19-9 miktarı, kanser tedavisine hastanın vücudunun nasıl tepki verdiğini veya kanserin nüksedip nüksetmeme durumunu takip etmeye yardımcı olmak için de kullanılabilir. Bu sebeple bir tümör belirteci olarak değerlendirilir.</p> <p>CA 19-9 proteini, pankreas, safra sistemindeki kanal hücreleri ile birlikte mide, kolon, uterus ve tükürük bezlerindeki epitel hücreler tarafından üretilir. CA 19-9’un temel etkisi pankreas kanal adenokarsinomunda olsa da ayrıca çok çeşitli iyi ve kötü huylu, gastrointestinal ve gastrointestinal dışı hastalıklar için de fikir verir ve bir gösterge sunar. Genellikle pankreas kanserinin tanı ve tedavisinde dikkate alınan CA 19-9 değerleri kanser dışı durumlar için de değerlendirme imkanı tanır.</p> <p>Kanser dışında CA 19-9 yüksekliğine neden olabilecek iyi huylu durumlar arasında pankreatit, pankreas kistleri, diabetes mellitus (DM), karaciğer fibrozu, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/siroz-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">siroz</a>, iyi huylu kolestatik hastalıklar ve diğer ürolojik, pulmoner ve jinekolojik hastalıklar yer alır.</p> <h2><strong>CA 19-9 Testi Nedir?</strong></h2> <p>CA 19-9 testi, kanda bulunan CA 19-9 (kanser antijeni 19-9) adı verilen bir proteinin miktarını ölçmek için uygulanan bir testtir. CA 19-9 testi ile birlikte kanserli veya kanserli olmayan sağlık sorunlarının tanısı konulabilir veya kanser tedavisinin son durumuna bakılabilir.</p> <p>Sağlıklı bireylerin kanında az miktarda CA 19-9 proteini bulunabilir. Yüksek CA 19-9 seviyeleri ise genellikle pankreas kanseri belirtisidir. Ancak kanser olarak ifade edilmesi için de sonucun değer aralıklarının üstünde olması gerekir. Bu yüzden yüksek CA 19-9 seviyeleri her zaman kanser göstergesi değildir. Aynı zamanda kanser olmayan bazı hastalıkların belirtisi de sayılabilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/safra-kesesi-tasi-nedir-belirtileri-nelerdir">Safra kesesi taşları</a>, siroz, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/akut-pankreatit-nedir">pankreatit</a> ve diabetes mellitus gibi durumlar yüksek CA 19-9 seviyelerine sebebiyet verebilir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>Test sonucunda CA 19-9 değerinin olması gereken referans aralığı 0-37 U/mL değeridir. 37’den fazla çıkan CA 19-9 değeri yüksek kabul edilir ve birtakım hastalıklar için daha detaylı tetkikler istenir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Yüksekliği Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>CA 19-9 gibi olan birçok tümör belirteci, vücutta meydana gelen kansere yanıt olarak kanser hücreleri veya normal hücreler tarafından üretilen maddelerdir. Sağlıklı kişilerin kanında az miktarda CA 19-9 bulunsa da yüksek CA 19-9 seviyeleri pankreas kanserinin bir göstergesi sayılabilir. Ancak her yüksek değer kanser anlamını taşımaz.</p> <p><strong>CA 19-9 yüksekliğine neden olabilecek faktörler şöyledir:</strong></p> <ul> <li>Pankreas kanseri</li> <li>Pankreatit</li> <li>Safra kesesi taşları</li> <li>Safra ve solunum yolları iltihabı</li> <li>Siroz</li> <li>Diyabetes mellitus</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kistik-fibrozis-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Kistik fibrozis</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/safra-kesesi-iltihabi-nedir">Kolesistit</a></li> </ul> <p>CA 19-9 yüksekliğinde çıkan her yüksek değer pankreas kanseri anlamı taşımaz. Bu sebeple kişi test sonucunda yüksek değerle karşılaşırsa, ‘Kansere yakalandım’ düşüncesine kesin olarak girmemelidir. CA 19-9 sonucuyla beraber kanserin kesin tanısı için doktor tarafından farklı testler de istenebilir. Tüm sonuçların birleşmesiyle tanı teyit edilebilir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Düşüklüğü Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>CA 19-9 düşüklüğü aslında CA 19-9 değerinin kabul edilen referans aralığında olması anlamına gelir. Sağlıklı insanların kanında az da olsa CA 19-9 proteini bulunur. Bu değerler referans aralığında kaldığı sürece bir sorun teşkil etmez.</p> <h2><strong>CA 19-9 Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>CA 19-9 testi de rutin kan testi gibi prosedürleri içerir. Kişinin kolundaki damardan iğne yoluyla kan alınır ve alınan kan test tüpüne koyulur. Elde edilen örnek incelenmek üzere laboratuvara gönderilir ve sonuçların çıkması beklenir.</p> <h2><strong>CA 19-9 Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>CA 19-9 ne demek?</strong></h3> <p>CA 19-9 bir karbonhidrat antijenidir ve sağlıklı insanların kanında az da olsa bulunur. Çok yüksek değerler ise birtakım hastalıklara işaret edebilir. Bunun belirlenmesi için de CA 19-9 testi yapılır.</p> <h3><strong>CA 19-9 ne zaman tehlikelidir?</strong></h3> <p>37 U/mL’nin üstündeki CA 19-9 değeri yüksek kabul edilir ancak bu yükseklik vücuttaki inflamasyona da işaret edebilir. Özellikle 1000 ve üzeri değerler kanser şüphesi taşır ve daha detaylı incelemeye gerek duyulur.</p> <h3><strong>CA 19-9 nasıl düşürülür?</strong></h3> <p>CA 19-9 değerini düşürmek ve normal seviyelere getirmek için yüksekliğe neden olan faktörü analiz etmek gerekir. Yüksekliğe neden olan durum pankreas kanseri ise <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kemoterapi">kemoterapi</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/radyoterapi-nedir-nasil-uygulanir-yan-etkileri-nelerdir">radyoterapi</a> ve çeşitli kanser tedavileri uygulanarak kanserli hücreleri yok etmek gerekir. Kanser vücudu terk ettiğinde CA 19-9 seviyeleri de normale dönmüş olur.</p>
Denver Testi
<p>Denver testi, 0-6 yaş arası çocuklarda gelişimsel eksiklikleri belirlemek için tasarlanmış bir tarama aracı ve gelişim testidir. Denver testi ile çocuğun gelişimini yakından takip etmek ve onun sağlıklı bir birey olarak yetişmesi amaçlanır. Bu doğrultuda Denver testi, çocukların fiziksel, zihinsel ve sosyal gelişimini değerlendirmek için kullanılan basit ve etkili bir yöntemdir.</p> <h2><strong>Denver Testi Nedir?</strong></h2> <p>Denver testi çocukların gelişiminde uygulanan ve 1960'larda Dr. William K. Frankenburg ve Dr. Robert J. Dodds tarafından geliştirilen bir gelişim testidir. Analizin içeriği 1996'da güncellenerek Denver 2 testi olarak yayınlanmıştır.</p> <p>Bununla birlikte 116 maddelik bir içeriğe sahip olan analiz 4 farklı bölümden oluşur. Genel olarak analizde çocukların yaşına göre gelişimsel özelliği yeterli düzeyde mi diye bakılarak değerlendirilir. Bunun yanında sağlıklı çocuklar hakkında da bilgi sahibi olunmasını sağlayan analiz Türkiye'de ilk kez 1980'lerde uygulanmaya başlanmıştır. Ayrıca Türkiye'de 1990'da analizin içeriğinde yenilenmeye gidilmiştir. Son zamanlarda çocukların beyin ve beden gelişimlerinde geriliğin artması bu tarz analizlere duyulan ihtiyacı da artırmıştır. Analizin envanterleri arasında hikaye dinlenme ve gözlem yöntemleri de bulunur.</p> <h2><strong>Denver Testi Kaç Yaşlarında Yaptırılmalı?</strong></h2> <p>Denver testi 0-6 yaş aralığında uygulanır. Bu şekilde çocuğun gelişimi ile ilgili tarama analizi yapılır. Bu doğrultuda Denver testinde çocukların yaşına göre konuşma ya da dil gelişim düzeyleri, ince ve kaba motor becerileri, sosyal yetenekleri ya da kişisel yetenekler hakkında öngörü oluşturulur.</p> <h2><strong>Denver Testi Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Aile tarafından gelişim problemlerinden şüphe duyulan çocuklar için Denver gelişim testi yapılabilir. Bu anlamda çocukların gelişimsel davranışlarını tespit etmek için uzman eşliğinde Denver testi soruları yönlendirilir. Analize başlamadan önce ebeveynlerden çocuklarını anlatmaları istenir. Anne-babaya sorulan soruların cevapları ile çocuğun etkinlikleri yapma şekli karşılaştırılarak bir değerlendirme çıkarılır. Bu test sırasında çocuğun davranışlarındaki değişimler aşağıdaki gibi incelenebilir:</p> <ul> <li>Çocuğun öncelikle kendini tanıtması talep edilir ve sosyal ortamda kendisini ifade edebilmesine bakılır. Böylece yaşına göre dil gelişim düzeyi analizine geçilerek her iki konu arasında ilişki kurulur.</li> <li>Devamında motor becerilerinin düzeyini belirlemek için bazı eylemleri yapması çocuktan istenir. Bu eylemler arasında motor beriler için farklı seçenekler bulunur. Bunlar, yürüme ya da kıyafetlerini giyme giyme gibi seçenekler olabileceği gibi makas tutma ya da kalem kullanma da olabilir.</li> <li>Bu tip bir uygulama ile ince ve kaba motor aktivite durumu tespit edilir.</li> <li>En son aşamada sonuçlar ele alınırken çocuğun stresli olup olmaması ya da ailenin tutumu dikkate alınır. Diğer testlerin aksine Denver testi anne, çocuk ve moderatör varlığında gerçekleştirilir. Anne ve çocuğa yönelik soruların derlendiği analiz ortalama olarak 15 dakika sürmektedir. Denver test soruları dışında 5 tane 'Test davranışı' maddesi uyarınca moderatörün cevaplaması gereken sorular da vardır ve bu sayede moderatör çocuğun becerileri hakkında gözlemini ifade eder.</li> <li>Testin sonucunda çocuğun yaşıtlarına göre gelişimi ve becerileri hakkında bilgi sahibi olunur. Bu alanda bir problem varsa belirlenir ve alanında uzman kişilere çocuğun yönlendirilmesi yapılır. Bunun yanında tek analizde kesin bir veri elde etmek çoğu zaman mümkün olmayabilir, bu sebeple analizin belirli periyotlarla uygulanması sağlanabilir.</li> </ul> <h2><strong>Denver Testinin İçeriği Nedir?</strong></h2> <p>Denver testi tablo şeklinde ve tek sayfada toplanmış bir analizdir. Bu analizin içeriğinde yıllara ve aylara göre becerilerin öne çıkmasını sağlayan sorular bulunur. Çocuğun yaşı neyse ona denk gelecek şekilde sorular tablodan çizilir, koordinatları belirlenen çizelgede ebeveynlere de sorulacak sorular tespit edilir. Tabloda genel olarak açık renkten koyu renge doğru aşamalar halinde sorular yer alır ve çizilen çizgiye denk gelecek koyu tonda soruların çocuk tarafından yapılabiliyor olması değerlendirilir. Eğer, çocuk bu alanda çizginin solunda bulunan üç adet soruyu cevaplayamıyorsa o kısım devam edilmez. Uygulama sırasında sözel cevaplar değerlendirilir. Hem cevapları hem de davranışları moderatör tarafından anlık kaydedilir.</p> <p>Diğer bir taraftan çocuğun nesnel belirti vermeden ve şüphe uyandıran gelişimsel problemlerin keşfinde destekleyici bir analizdir. Dikkat edilmesi gereken bir nokta ise analizin bir zeka testi olmaması, sadece gelişimi hakkında bilgi vermesidir. Bununla birlikte çocuğun gelecekte sahip olacağı IQ seviyesini, zihinsel kapasitesini ya da uyumsal becerisini öngörmek için kullanılamaz. Bu anlamda disleksi (konuşma bozukluğu), öğrenme problemleri, duygusal ya da psikolojik sorunlar gibi konularda veri vermek için herhangi bir alt yapısı mevcut değildir. Bu tarz hastalıklar doktorun fiziki muayenesinde değerlendirilebilir, bu bağlamda Denver testi tanısal bir kimlik taşımamaktadır. Son olarak bu analizin ilgilendiği 4 alt bölüm bulunmaktadır. Bu doğrultuda 4 alt bölüm içeriği aşağıdaki gibi sınıflandırılabilir:</p> <ul> <li><strong>Kişisel ve sosyal becerileri:</strong> Burada çocuğun etrafıyla iletişim kurması, tek başına kişisel gereksinimlerinin giderilmesine bakılır.</li> <li><strong>İnce motor yetenekleri:</strong> Eliyle eşyaları tutabilme ve kavrayabilme, problemleri çözebilme ve el-göz koordinasyonunu yönetebilme gibi motor yetenekleri değerlendirilir.</li> <li><strong>Kaba motor yetenekleri:</strong> Genel anlamda hareket kapasitesi, el-ayak tüm vücudun koordinasyonu, koşma, yürüme, zıplama ya da oturma gibi eylemlerin değerlendirilmesini ifade eder.</li> <li><strong>Dil ve konuşma becerileri:</strong> Konuşma şekli, söyleneni anlama durumu, anlatım sırasında kendini ifade edebilmesi gibi etkenleri içerir.</li> </ul> <p>Tüm bu bilgilerle birlikte uzman eşliğinde yapılan bu analiz, çocuk üzerinde klinik olarak tespit edilmeyen gelişim sorunlarını belirlemede bir araç vazifesi görür. Ayrıca özel eğitimli çocuklarda dönem dönem aldıkları eğitimin etkisini görmek için de kullanılabilir. Özellikle anaokulu ve kreş döneminde çocukların eğitim kurumuna başlarken uygulanabilir. Bu dönemde çocuğun yaşına göre geliştirdikleri yetenekleri tespit edilerek hangi seviyeden başlaması gerektiği öngörülebilir. </p> <h2><strong>Denver Testi Sonuçları Nasıl Okunmalı?</strong></h2> <p>Bu analizde sorulan sorulara verilen cevaplar geçer, kalır, reddeder ya da olanak dışı olarak değerlendirilir. 3 yaş Denver için bazı örnek sorular için şu şekilde bir liste yapılır:</p> <ul> <li><strong>Kişisel ya da sosyal yeteneklerine yönelik sorular:</strong> Adını-soyadını söyleyebilir mi, yemeğini tek başına yiyebilir mi gibi sorular ebeveynlere yönlendirilebilir.</li> <li><strong>Motor becerilerine yönelik sorular:</strong> Belirlenen bir mesafeye atlaması, şekilleri belli eşyaları üst üste dizerek kule yapabilmesi, tek ayak üzerinde durması gibi aktivitelerin yapması talep edilir.</li> <li><strong>Dil gelişimine yönelik sorular:</strong> Cümleleri tamamlayabiliyor mu, belirli görseller gösterildiğinde söyleyebiliyor mu gibi sorular sorulabilir.</li> </ul> <p>Analizin değerlendirme aşamasında ise aşağıdaki basamaklar incelenebilir:</p> <ul> <li>Yaşın işaretlendiği çizgiyi çocuk cevaplarıyla tamamen sağda konumlandırdı ise yaşıtlarına göre ileride sonucu çıkabilir.</li> <li>Yaş çizgisine denk gelen maddelerin %25 ile %75 arasında geçmiş, reddetmiş ya da kalmış ise normal olarak değerlendirilir. </li> <li>Yaş çizgisinde çocuk %75 ile %90'ını reddetmiş ya da bu sorulardan kalmışsa uyarı işareti çalar.</li> <li>Yaş çizgisinin solunda yer alan maddelerin hepsinden çocuk kalmış ya da reddetmişse analiz sonucu gecikme sonucunu verir.</li> <li>Ek olarak ebeveynlerin maddelere baktığında çocuğun cevaplamasının mümkün olmadığını söylerse soru 'olanak dışı' olarak kutulanır.</li> </ul> <p>Testin sonucunda ikiden fazla gecikme bulunuyorsa anormal olarak değerlendirilir. Ayrıca 1 gecikme ve ikiden fazla uyarı cevabı varsa şüpheli olarak görülür. Bunun yanında analizde gecikme cevabı yoksa ve maksimum 1 uyarı varsa çocuk normal olarak kabul edilir.</p> <h3><strong>Denver Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h3> <h3><strong>Denver testi güvenilir mi?</strong></h3> <p>Uzmanlar tarafından geçerli ve güvenli bir gelişim testi olmasıyla sıkça başvurulan bir analizdir.</p> <h3><strong>Gelişim testinde neler yapılır?</strong></h3> <p>Çocuğa ve ebeveynlere 4 başlık altında sorular yönlendirilerek verilen cevaplara göre gelişimsel bir problem olup olmadığına bakılır.</p>
CA 15-3 Testi
<p>CA 15-3 testi, özellikle ileri meme kanseri tedavisi olan kadınlarda tedavinin etkisini değerlendirmek veya nükseden meme kanserlerini izlemek için faydalanılan bir tümör belirtecidir. Meme kanseri olan veya nükseden kişilerde CA 15-3’ün kandaki değerleri yüksektir. Ayrıca yüksek CA 15-3 seviyeleri yumurtalık, akciğer ve prostat kanserleri ile birlikte iyi huylu meme veya yumurtalık hastalığı, endometriozis, pelvik inflamatuar hastalık ve hepatit gibi kanserli olmayan durumlarla da ilişkilidir. Bunların yanı sıra gebelik ve emzirme de kandaki CA 15-3 seviyelerini yükseltebilir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Nedir?</strong></h2> <p>CA 15-3 (Carcinoma Antigen 15-3), kanser antijeni olup, meme hücreleri tarafından üretilen bir proteindir. Meme kanserli hastalarda en yaygın kullanılan biyokimyasal serum belirtecidir. Meme kanserlerinde kana salgılanan bu proteinin seviyeleri yükselir.</p> <p>Vücudun diğer bölgelerine sıçramış meme kanseri olan çoğu kadında (<a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/metastaz-nedir">metastaz</a>) CA15-3 seviyeleri normal referans aralığının üstünde ve yüksektir. Ancak tüm meme kanseri tipleri CA 15-3 seviyelerinin yükselmesine neden olmaz çünkü bazı kanser hücreleri antijeni aşırı olarak üretmez.</p> <p>Meme kanserinin dışında yumurtalık, akciğer ve prostat kanseri de CA 15-3 değerinin yükselmesine yol açabilir. Bu değerlerin belirlenmesi için ise CA 15-3 testi yapılır.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Nedir?</strong></h2> <p>Bir tümör belirteci olan CA 15-3 testi, özellikle meme kanserinde yükselen kandaki CA 15-3 kanser antijeninin değerini ölçmek için uygulanan bir testtir. Meme kanseri tedavisine hastanın verdiği yanıtı ve hastalığın tekrar nüksedip nüksetmediğini takip etmek için kullanılır.</p> <p>CA 15-3, vücudun savunma sistemini uyaran bir protein maddesidir. Bazı kanser hücreleri CA 15-3 antijenini kana salgılar CA 15-3 testi ise başta meme kanseri olmak üzere belirli kanser türlerini izlemek için uygulanır. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/meme-kanseri-belirtileri-tanisi-ve-tedavi-yontemleri">Meme kanserinin</a> tedavi süreci ve tedaviden sonra tekrar nükseden meme kanseri, kana CA 15-3 proteini salgılama olasılığı en yüksek kanser olarak değerlendirilir.</p> <p>Vücudun diğer bölgelerine yayılmış veya diğer adıyla metastaz yapmış meme kanseri teşhisi konduysa, CA 15-3 testi ile birlikte hormon reseptör testi ve HER2 durum testi gibi diğer testler de birlikte uygulanabilir.</p> <p>CA 15-3 testi sadece meme kanserinin tedavi sürecinde ve nüksetmiş vakalarda yapılır. Erken evre meme kanserinde CA 15-3 ölçümü yapılmaz çünkü bu proteinin düzeyleri bu evrede nadir olarak normalden daha yüksek değerler verir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>CA 15-3 testi (Carcinoma Antigen 15-3), meme kanseri tedavisinin nasıl sonuç verdiğini kontrol etmek, tedaviyi yönetmek veya tedaviden sonra nükseden kanser olup olmadığını tespit etmek amacıyla uygulanır. Bu sebeple test yalnızca tedavi sürecinde veya nükseden vakalarda uygulanır. Kanserin varlığını belirlemek için yapılmaz.</p> <p>Meme kanserinin dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yumurtalik-kanseri">yumurtalık</a>, akciğer ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/prostat-kanseri-belirtileri-ve-tedavisi">prostat kanserinin</a> tedavi süreciyle birlikte tekrarladığı durumlarda da CA 15-3 değerlerine bakılabilir. Hastalık dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hamilelik-belirtileri-nelerdir-hamilelik-belirtileri-ne-zaman-baslar">gebelik dönemi</a> ve emzirme süreci de CA 15-3 değerlerinin kontrol edilebildiği dönemlerdir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Referans Aralığı Kaç Olmalıdır?</strong></h2> <p>Kandaki CA 15-3 değerinin sağlıklı kabul edilen referans aralığı mililitre başına 30 ünite (U/ml) veya 30’un altındaki değerlerdir. Özellikle meme kanseri tedavisinin başarılı ilerlemediği veya nükseden meme kanserlerinde CA 15-3 değerleri yükselebilir. Farklı kanser türleri veya durumlar da kandaki değerlerin yükselmesine yol açabilir.</p> <h2><strong>CA 15-3 Yüksekliği Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>CA 15-3 yüksekliği, kandaki CA 15-3 değerinin 30 U/ml’nin üstüne çıkmasıdır. Bu yükseklik meme kanseri tedavisinin başarılı ilerlemediği veya nüksettiğinin önemli bir işareti kabul edilir.</p> <p>Meme kanserinin yanı sıra yumurtalık, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/akciger-kanseri">akciğer</a>, prostat ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/pankreas-kanseri-ve-tedavisi">pankreas kanserleri</a> de CA 15-3 değerlerini yükseltebilir ancak bu değerler meme kanserindeki yükseklik seviyesinde değildir.</p> <p>Kanserlerin dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/endometriozis-nedir">endometriozis</a>, pelvik inflamatuar hastalık, bazı karaciğer hastalıkları, hamilelik ve emzirme süreci de kandaki değerlerin yükselmesine sebebiyet verebilir. Ancak bu değerler zamanla artmanın aksine azalma eğilimi gösterir ve ciddi sonuçlar doğurmaz.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Normal Sonuçları</strong></h2> <p>Yapılan CA 15-3 testi sonucundan çıkan 30 U/ml veya altındaki değerler süreç için normal kabul edilir. Bu değerler kişinin kanser tedavisine olumlu yanıt verdiğini ve hastalığın nüksetmediğini gösterir. Ancak bilinmesi gereken önemli nokta; test sonucunun referans aralıklarda çıkması kanserin yok olduğu anlamını taşımaz.</p> <h2><strong>CA 15-3 Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>CA 15-3 ne demek?</strong></h3> <p>CA 15-3, karsinoma antijeni 15-3 anlamına gelir ve başta meme kanseri olmak üzere yumurtalık, akciğer ve prostat gibi birçok kanser türü için bir tümör belirtecidir.</p> <h3><strong>CA 15-3 neyi gösterir?</strong></h3> <p>CA 15-3 değerleri meme kanserinin tedavi sürecindeki son durumu ve hastalığın nüksedip nüksetmemesini gösterir. Bir kanser antijeni ve tümör belirtecidir.</p> <h3><strong>CA 15-3 en fazla kaç olmalı?</strong></h3> <p>Kandaki CA 15-3 değerleri mililitre başına en fazla 30 U/ml olmalıdır.</p> <h3><strong>CA 15-3 kanser dışında neden yükselir?</strong></h3> <p>Meme kanseri, yumurtalık, akciğer ve prostat kanserinin dışında<strong> </strong>iyi huylu meme veya yumurtalık hastalığı, endometriozis, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/pelvik-inflamatuar-hastalik">pelvik inflamatuar hastalık</a> ve hepatit gibi durumlar kandaki CA 15-3 değerinin yükselmesine yol açabilir.</p>
Tedavi Yöntemleri
Vitrektomi
<p>Vitrektomi, göz içerisinde yer alan vitreus sıvısının çıkarılmasını içeren göz ameliyatıdır. Gözün ortasından bulunan vitreus, gözün şeklini korumakla görevli şeffaf bir yapıdır. Bulanıklaşan bu sıvının çıkarılması ve retinada onarım yapılması için kişiye vitrektomi uygulaması yapılabilir. Mikro cerrahi operasyon olarak uygulanan vitrektomi ameliyatından lokal anestezi kullanılır. Vücut tekrardan vitreus üretinceye kadar vitreus sıvısı, berrak sıvı ile değiştirilir. Vitrektomi ameliyatı, kişinin durumuna bağlı olarak bir ya da birkaç saat arasında sürebilir.</p> <h2><strong>Vitrektomi Nedir?</strong></h2> <p>Vitrektomi, gözün retinası ve vitreusdaki sorunları tedavi etmek için göz içerisinde yer alan vitreus adlı jel benzeri maddenin ameliyatla alındığı bir cerrahi prosedürdür. Göz küresinin merkezini dolduran jel benzeri madde vitreus olarak bilinir. Vitreusun bulanıklaşması, retinanın zarar görmesi ve ilaçlara bağlı olarak vitreusun bozulması sonucunda bu ameliyattan yararlanılır. Vitrektomi ameliyatı esnasından vitreusun tamamen çıkarılması sağlanır. Retinada onarımlar da bu ameliyat içerisinde yapılabilir. Gözden çıkarılan vitreus yerine cerrah, steril tuzlu su, silikon yağı ya da göz kabarcığı yerleştirir. Böylelikle göz şeklinin korunması sağlanır.</p> <h2><strong>Vitrektomi Çeşitleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Gözün hastalık bulunduğu kısma bağlı olarak vitrektomi çeşidi de farklılık gösterebilir. Pars plana vitrektomi, anterior vitrektomi, minimal invaziv vitrektomi, total vitrektomi ve parsiyel vitrektomi olarak beş çeşitte incelenebilir.</p> <p>Vitrektomi çeşitleri şöyle açıklanabilir:</p> <h3><strong>Pars Plana Vitrektomi (PPV)</strong></h3> <p>Pars plana vitrektomi, en yaygın kullanılan vitrektomi türleri arasındadır. Bu teknikte uygulanırken gözde bulunan ve pars plana adı verilen bölgeden çok küçük kesilerle vitreusa ulaşılır. Ulaşılan bu alandan vitreus çıkarılır. Retina dekolmanı, makula deliği, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/retinopati-nedir">diyabetik retinopati</a> ve vitreus kanaması gibi birçok retina hastalığında bu ameliyat çeşidinden yararlanılır.</p> <h3><strong>Anterior vitrektomi</strong></h3> <p>Anterior vitrektomi, uygulanırken gözün ön kısmında yer alan vitreus jelinin çıkarılması sağlanır. Özellikle katarakt ameliyatları sırasında ya da sonrasında, vitreusun ön kısmında kanama veya hasar oluştuğunda bu ameliyat türünden yararlanılır. Gözün ön kısmında bulunan komplikasyonları tedavi ederek ve görüş kalitesinin artmasını sağlar.</p> <h3><strong>Minimal invaziv vitrektomi (MIVS)</strong></h3> <p>Minimal invaziv vitrektomi, standart olan pars plana vitrektomiye göre daha küçük kesilerle yapılan bir işlem olarak bilinir. Bu yöntem içerisinde daha küçük aletler kullanılarak gözde minimum hasarla tedavi planlanır. İyileşme süresi daha kısa olarak bilinir. Bu vitrektomi türünde retinayla ilgili daha hafif sorunlar veya hassas müdahaleler tercih edilebilir.</p> <h3><strong>Total vitrektomi</strong></h3> <p>Total vitrektomi ise gözdeki vitreusun tamamen çıkarılmasını içerir. Özellikle göz içerisindeki enfeksiyon gibi durumlarda tüm vitreus dokusunun alınması gerekebilir.</p> <h3><strong>Parsiyel vitrektomi</strong></h3> <p>Parsiyel vitrektomi işleminde ise vitreusun yalnızca belirli bir kısmının çıkarılır. Sınırlı bölgelerde yapılan küçük müdahalelerde veya vitreusun yalnızca sorunlu olan bölümü alınır.</p> <h2><strong>Vitrektomi Ameliyatı Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Vitrektomi ameliyatı, retinanın zarar görmesi, makula deliğinden meydana gelen yırtılması, diyabetik retinopati ve vitreus kanaması gibi durumlarda yapılabilir. Bunların yanında birçok farklı göz rahatsızlığının tedavisinde de vitrektomiden yararlanılır.</p> <p>Vitrektomi ameliyatının yapılma nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Retina dekolmanı</strong></h3> <p>Gözün arka bölümünde bulunan ve kişinin görme işlevinde önemli bir role sahip olan doku, retina olarak bilinir. Dekolman ise retinanın göz duvarından ayrılmasıyla görülen bir durumdur. Bu durum yaşandığından vitrektomi ameliyatı ile vitreus çıkarılır ve retina yerine sabitlenebilir.</p> <h3><strong>Diyabetik retinopati</strong></h3> <p>Diyabetik retinopati, özellikle diyabet hastalarının gözlerinde küçük kan damarlarının zarar görmesiyle meydana gelir. Retina üzerinde kanamalar, görme kaybı ve sıvı birikimi gibi belirtilerle kendini gösterir. Vitrektomi, bu kanamaların temizlenmesi ve retinanın tedavi edilmesi için yapılabilir.</p> <h3><strong>Makula deliği</strong></h3> <p>Merkezi görme alanını etkileyen makula, retinanın bir bölgesidir. Makul deliği ise bu alanda bir yırtılma ya da boşluk görülmesi durumudur. Vitrektomi ameliyatı ile makul deliği onarılır ve görme kaybı önlenebilir.</p> <h3><strong>Vitreus kanaması</strong></h3> <p>Gözde bulunan vitreusun içerisinde kanama oluştuğu durumda görme kalitesi düşerek ve görme kaybı yaşanabilir. Vitrektomi ameliyatı ile bu kanama temizlenir ve gözün arka kısmında bulunan yapılar net bir şekilde görmeye görmek için iyileştirilir.</p> <h3><strong>Göz travmaları</strong></h3> <p>Göz yaralanmaları ve travmaları sonucundan vitreus dokusunun içinde yabancı cisimler veya hasar gören bölgeler oluşabilir. Bu durumda, vitrektomi ameliyatı yapılarak gözdeki yabancı maddeler çıkarılır ve göz sağlığının korunması amaçlanır.</p> <h3><strong>Epiretinal membran</strong></h3> <p>Epiretinal membran, ince doku tabakası olarak retina yüzeyinde bulunur. Bu membran, retinada buruşmalar şeklinden kendini gösterebilir ve zaman içerisinde görme kaybına neden olabilir. Vitrektomi ameliyatı ile epiretinal membranı kaldırılarak görme sağlığının iyileştirilmesi sağlanır.</p> <h2><strong>Vitrektomi Ameliyatı Sonrasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?</strong></h2> <p>Vitrektomi ameliyatında gözün içindeki vitreus dikkatli şekilde göze zarar vermeyecek şekilde alınır. İşlem esnasında özel mikrocerrahi aletlerden yararlanılır. Vitreus yerine tuzlu su veya gaz ile doldurulur. Bu sayede göz içindeki basınç korunarak tedavi edilir. Vitrektomi sonrasında gözde hafif bir ağrı, kızarıklık veya bulanık görme gibi belirtiler oluşabilir.</p> <p>Vitrektomi sonrası dikkat edilmesi gerekenler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Doktorun önerisiyle göz damlaları kullanılabilir</li> <li>Gözde oluşabilecek enfeksiyon riskine karşı hijyen kuralları önemlidir</li> <li>Ağır bir eşya kaldırmaktan ve baş aşağı doğru eğilmekten kaçınılması gerekir</li> <li>Şiddetli ağrı, bulanık görme veya ani görme kaybı gibi belirtiler durumunda derhal doktora başvurulmalı önerilir</li> </ul> <h2><strong>Vitrektomi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Vitrektomi ameliyatı riskli mi?</strong></h3> <p>Vitrektomi ameliyatı, her cerrahi müdahalede olduğu gibi bazı riskler taşıyabilir. Kanama, enfeksiyon, katarakt oluşumunun yanında göz içindeki basınçta değişiklikler ve komplikasyonlar oluşabilir. Alanında uzman doktorlar tarafından yapıldığı durumda bu risk azalmaktadır.</p> <h3><strong>Vitrektomi ameliyatı sonrası görme ne zaman olur?</strong></h3> <p>Vitrektomi ameliyatı sonrasında görme, ameliyatın türüne ve gözün durumuna göre değişiklik gösterebilir. Çoğu kişide görme, ilk birkaç hafta içinde iyileşmeye başlayarak açılır. Tam iyileşme süresi ise ortalama 3 ila 6 ay sürebilir.</p> <h3><strong>Vitrektomi tekrar yapılır mı?</strong></h3> <p>Vitrektomi ameliyatı bazı durumlarda tekrar yapılabilen bir ameliyat türüdür. Özellikle retina dekolmanı veya diyabetik retinopati gibi tekrarlayan göz hastalıklarında vitrektomi yapılabilir.</p>
Dermabrazyon
<p>Dermabrazyon, cildin pürüzsüzleşmesinde etkili olan tedavi yöntemidir. Özellikle travmalar, akne ve ameliyat sonrasında oluşan yara izlerine ve lekelerine uygulanabilir. Dermabrazyon işlemi esnasında özel bir cihaz yardımıyla cildin üst tabakasında soyulma gerçekleştirilir. Cilt yüzeyine uygulanan mikro düzeydeki aşındırma sayesinde cilt kendini yenileyerek daha genç ve pürüzsüz bir cilde sahip olunabilir. Dermatolog ya da plastik cerrah tarafından uygulaması yapılan dermabrazyon düşük riskli olarak kabul edilir. Fakat her cilt tipinde en iyi sonuçlar alınmayabilir.</p> <h2><strong>Dermabrazyon Nedir?</strong></h2> <p>Dermabrazyon, yara izleri, cilt lekeleri ve yaşlanma belirtilerine uygulanarak cildin üst tabakasının kontrollü bir biçimde soyulmasını içeren ve cildin yenilenmesini hedefleyen bir işlemdir. Bu işlem sonrasında cilt pürüzsüz ve genç bir görünüme kavuşabilir. Dermabrazyon işlemi esnasında özel bir cihaz yardımıyla cildin en üst tabakası soyulur ve cildin yeni bir görünüme ulaşması hedeflenir. Güneş hasarı, kırışıklıklar, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/melazma-nedir">melazma</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sivilce-nasil-gecer-sivilce-izlerine-ne-iyi-gelir">akne izleri</a> gibi durumlarda bu işlemden yararlanılabilir. Fakat dermabrazyon yaptırmadan önce cilde uygun olup olmadığına karar vererek risklerini değerlendirmek gerekir. İşlem sonrasında ise iyileşme sürecinde güneşten korunmak önemlidir ve cilt bakımına dikkat edilmesi gerekir.</p> <h2><strong>Dermabrazyon Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Dermabrazyon, cilt yüzeyinde belirgin olarak oluşan kusurların azaltılması ve cilt yüzeyinin yenilemek amacıyla yapılan bir işlemdir. Dermabrazyon, akneler, kırışıklıklara, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gunes-lekesi-nasil-gecer">güneş lekelerine</a> ve cilt dokusunu yenilemek için yapılır. Bunlarından yanından ciltte estetik problemi yaşayan için de dermokozmetik işlem olarak değerlendirilir.</p> <p>Dermabrazyon işleminin kullanım nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Akne ve yara izlerini azaltmak</strong></h3> <p>Zaman içerisinde derinleşen akne izler, kazalar sonucunda meydana gelen yara izleri, yanıklar ve cerrahi müdahaleler sonrasında ciltte kalıcı olarak değişiklikler meydana gelebilir. Dermabrazyon, oluşan bu izleri aşındırarak giderilmesini hedefler. İşlem yapıldıktan sonra ciltte oluşan yenilenme süreci sayesinden izler azalır ve cilt güzel bir görünüme kavuşur.</p> <h3><strong>Cildi yenilemek ve pürüzsüzleştirmek</strong></h3> <p>Cilt yüzeyinin zaman içerisinde pürüzlü oluşu ve mat görüntüye geçmesi nedeniyle dermabrazyon işlemi uygulanabilir. Uygulanan işlem sonrasından cilt daha canlı ve genç bir görünüme kavuşur. Böylelikle cilt yüzeyine uygulanan makyajla beraber pürüzsüz bir görünüm elde edilir.</p> <h3><strong>İnce çizgilerin ve kırışıklığın giderilmesi</strong></h3> <p>Yaşlanmayla beraber görülen ve göz çevresi, alın, dudak kenarından oluşan ince çizgilere karşı dermabrazyon uygulanabilir. Yüzeysel oluşan bu kırışıklıklar cilt yüzeyinin soyulmasıyla beraber düzelme gösterir. Böylelikle cilt hem sağlıklı hem de genç bir görünüme kavuşabilir. Dermabrazyon işlemi, özellikle kırışıklıkların derinleşmediği erken yaşlanma belirtileri için etkili olabilmektedir.</p> <h3><strong>Güneş lekelerini hafifletmek</strong></h3> <p>Güneşe uzun süreler maruz kalmak, ciltteki <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/melanin">melanin</a> üretiminin artmasına neden olarak koyu lekeler oluşmasına zemin hazırlar. Dermabrazyon işlemi uygulandığından cildin ilk tabakası soyularak oluşan lekelerin açılmasını sağlar ve cilt tonunu eşitler. Bunların yanından yaşın ilerlemesiyle beraber görülen yaşlılık lekelerine de dermabrazyon uygulanabilir.</p> <h3><strong>Cilt hasarını azaltmak ve çatlak izlerini gidermek </strong></h3> <p>Ciltte aniden gelişen kilo kaybına bağlı oluşan çatlaklara dermabrazyon işlemi uygulanabilir. Böylelikle görülen çatlar izleri belirgin bir seviyede azaltılır. Bunların yanından cilt travmaları ve yüzeysel meydana gelen yanıklara karşı da dermabrazyon uygulanabilir.</p> <p>Dermabrazyon işlemi doğru şekilde uygulanıldığında etkili sonuçlar verebilir. İşlem öncesinde dermatolog ile görüşme sağlanarak detaylı bir değerlendirme yapılır. Buna yönelik olarak da tedavi planı oluşturulabilir.</p> <h2><strong>Dermabrazyon ile Hangi Tür Rahatsızlıklar Tedavi Edilir?</strong></h2> <p>Dermabrazyon işlemi, ilk olarak akne izleri ve çiçek hastalığının yarattığı izlere karşı uygulanmak için geliştirilen bir yöntemdir. Bunların yanında günümüzde kırışıklıkları ve ince çizgileri azaltmak ve güneş lekelerinden kurtulmak için uygulanıyor. Dermabrazyon şu rahatsızlıklar durumunda uygulanabilir:</p> <ul> <li>Yaşlılıkla oluşan kaz ayakları ve ince çizgileri</li> <li>Yaşlılık lekeleri</li> <li>Melazma ve koyu cilt lekeleri</li> <li>Sivilce ve akne izleri</li> <li>Kırmızı burun (rinofima)</li> <li>Çiçek hastalığı izleri</li> <li>Kaza ve ameliyat sonrasında görülen izler</li> <li>İyi huylu deri büyümeleri</li> <li>Kanser öncesi görülen cilt lekeleri</li> <li>Güneş hasarı</li> <li>Çatlaklar</li> </ul> <h2><strong>Dermabrazyon Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Dermabrazyon, uzman dermatolog ya da plastik cerrah tarafından uygulanan bir cilt yenileme işlemi olarak bilinir. Cilt yüzeyine etki eden bu işlemin amacı cildin aşınmasını sağlayarak yenilenmesidir. Dermabrazyon uygulaması şu aşamalarla yapılır:</p> <ul> <li>İlk olarak, işlem yapılacak olan cilt bölgesi temizlenir</li> <li>Ağrının azaltılması için lokal anestezi uygulanır</li> <li>Dermabrazyon işlemi yüksek hızla dönen başlıklarıyla cilt yüzeyindeki ölü hücrelerin soyulmasını sağlar</li> <li>Ciltteki kusurların bulunduğu bölge, kontrollü bir şekilde katman katman soyulur</li> <li>Dermatolog, kişinin ihtiyacına yönelik olarak işlem sırasında cildin durumunu izleyip istenen derinliğe ulaştığında cihazı durdurur</li> <li>İşlem sonrasında cilt, yatıştırıcı ve nemlendirici kremler sürülür</li> <li>Dış faktörlere karşı cilde bandaj uygulanabilir</li> <li>İlk birkaç gün boyunca işlem yapılan bölgede kızarıklık ve şişlik oluşabilir</li> <li>Cilt, birkaç gün içinde iyileşmeye başladıkça kabuklanma ve soyulma gözlemlenir</li> <li>Dermabrazyon sonrası güneşe karşı daha hassas hale geldiğinden güneş kremi kullanılması önerilir</li> </ul> <h2><strong>Dermabrazyon Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?</strong></h2> <p>Dermabrazyon işlemi sonrasında iyileşme sürecinde cilt bakımını yapmak önemlidir. Fakat cilt bakımı yaparken ürünleri dikkatli seçmek gerekir. Özellikle hassas ciltlere uygun olabilecek temizleyiciler ve nemlendiriciler kullanılmalıdır. Bunların yanında kimyasal içerikli ürünler, parfümlü kozmetikler veya asit içeren bakım ürünlerinden kaçınmak gerekir. Böylelikle oluşabilecek tahrişin önüne geçilir. Dermabrazyon işlemi, doğru bakım ve dikkat şekilde yapıldığında cildin daha genç, pürüzsüz ve canlı bir görünüm elde edilmesini sağlar.</p> <h2><strong>Dermabrazyon Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Dermabrazyon kaç günde iyileşir?</strong></h3> <p>Dermabrazyon iyileşme süreci 7-10 gün sürebilir. Cildin tamamen toparlanması ve sonucun tam olarak görülmesi birkaç hafta ila birkaç ay zaman alabilir.</p> <h3><strong>Dermabrazyon kalıcı mı?</strong></h3> <p>Dermabrazyon sonucunda kalıcılık kişiden kişiye değişse de uygulanan bölgede izler ve lekeler büyük oranda azalır.</p>
Miringotomi (Kulak Zarı Çizilmesi)
<p>Miringotomi, orta kulaktaki sıvıyı boşaltmak için kulak zarı diğer adıyla timpanik membrana yapılan cerrahi bir müdahaledir. Enfeksiyon tedavi edilmediği durumda zaman içerisinde işitme kaybına neden olabilir. Miringotomi sırasında, kulak zarına küçük bir kesi atılır. Bu kesi sayesinde orta kulakta biriken sıvı dışarı çıkarılarak ve rahatlama sağlanır. Bazı durumlarda ise kulağın hava almasını sağlamak amacıyla, enfeksiyonların tekrarlanmasını önlemek için kulak zarına bir tüp yerleştirilir. Miringotomi sonrası iyileşmesi süresi yaklaşık dört hafta sürebilir.</p> <h2><strong>Miringotomi Nedir?</strong></h2> <p>Miringotomi, enfeksiyona bağlı olarak işitme kaybını önlemek amacıyla kulak zarı (timpanik membran) üzerinde delik açılması işlemidir. Orta kulaktaki sıvının boşaltılmasını içeren bu işleme kulak zarı çizilmesi de denebilir. Kulak burun boğaz uzmanları tarafından gerçekleştirilen miringotomi, bir kulağa veya her ikisine de uygulanabilir. Miringotomi işlemi özellikle çocuklarda, östaki borusu daha dar ve kısa olduğu durumda kulakta sıvı birikimi yaygın olarak görüldüğü zaman yapılabilir. Sürekli olarak kulak enfeksiyonu geçiren bireylerde, miringotomi enfeksiyon artışının önlenmesini sağlar. Bu sayede hem işitme sağlığı korunur hem de enfeksiyonun yol açtığı rahatsızlıklar hafifletilir.</p> <h2><strong>Miringotomi (Kulak Zarı Çizilmesi) Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Miringotomi diğer adıyla kulak zarı çizilmesi, orta kulakta oluşan sıvı birikimi, enfeksiyon ve östaki borusu disfonksiyonu durumlarının tedavisi amacıyla uygulanır. İşlem esnasında kulak zarı küçük bir kesi açılarak orta kulakta biriken sıvının akması sağlanır. Böylelikle kulaktaki basınç da dengelenmiş olur. Özellikle çocuklarda işitme kaybı, ağrı ve enfeksiyonların görülmesi durumunda miringotomi yapılabilir.</p> <p>Miringotominin yapılma nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Orta kulakta sıvı birikimi (seröz otit)</strong></h3> <p>Orta kulakta sıvı birikimi, genellikle östaki borusunun sağlıklı çalışmadığı durumlarda görülür. Bu biriken sıvı kişinin kulağında rahatsızlığa yol açarak işitme kaybı oluşmasına neden olabilir. Bu nedenle sıvının boşaltılması gerekir. Miringotomi ile biriken sıvı boşaltılarak hem işitme iyileştirilir hem de oluşan basıncın azaltılması sağlanır.</p> <h3><strong>Kulak enfeksiyonu (otitis media)</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/orta-kulak-iltihabi-belirtileri-nelerdir-tedavisi-nasil-yapilir-1">Kulak enfeksiyonu</a>, özellikle çocuklarda görülerek ağrı, işitme kaybı gibi durumlara neden olabilir. Enfeksiyonların sürekli olarak tekrarlaması durumunda miringotomi işleminden yararlanarak enfeksiyonun azaltılması sağlanır. Böylelikle işitme kaybının önüne de geçilmiş olur.</p> <h3><strong>İşitme kaybını önlemek</strong></h3> <p>Orta kulakta sıvı birikimi nedeniyle işitme kaybı oluşabilir. Bu durum çocukların dil ve konuşma gelişimini olumsuz etkileyebilir. Miringotomi, sıvıyı temizleyerek işitme kaybını önler ve özellikle gelişim dönemindeki çocuklarda işitme sağlığını korur.</p> <h3><strong>Östaki borusu disfonksiyonu</strong></h3> <p>Orta kulakla burun boşluğu arasında yer alan östaki borusu, kulak basıncının dengelenmesine yardımcı olur. Östaki borusu sağlıklı çalışmadığı durumda orta kulakta basınç artmasına neden olarak sıvı birikimine neden olur. Miringotomi işlemi basıncın dengelemesine yardımcı olur.</p> <h3><strong>Basınç dengesi sağlamak</strong></h3> <p>Pilot ve dalgıç gibi mesleklere sahip olan kişiler genellikle basınç değişikliklerine maruz kalabilir. Bu da kulakta rahatsızlık hissine ve ağrılara sebebiyet verir. Miringotomi işlemi sayesinde bu tür basınç dengesizliklerinin çözümü sağlanır.</p> <p>Bazı durumlarda, miringotomi işlemi sonrasında kulak zarına küçük bir <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kulak-tupu-uygulamasi-nedir">ventilasyon tüpü</a> yerleştirilebilir. Bu tüp kişinin kulak basıncının dengelenmesinde etkilidir. Böylelikle enfeksiyonların önlenmesi de sağlanır. Tüp, kulak zarının havalanmasını sağladığı için uzun süreli çözüm sunarak ve orta kulakta sıvı birikimini önler.</p> <h2><strong>Miringotomi İşlemi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Miringotomi işlemi, kulak zarına küçük bir kesi açılmasıyla yapılan ve orta kulakta biriken sıvının dışarı atılmasını sağlayan bir işlemdir. Bu işlem genellikle kısa sürede tamamlanır ve çoğu hasta için minimal rahatsızlık yaratır. İşlem adımları şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Miringotomi işlemi, çocuklarda genel anestezi altında, yetişkinler için ise lokal anestezi ile yapılır</li> <li>Cerrah, mikroskop yardımıyla kulak zarını detaylı bir şekilde görür ve zarın yüzeyinde küçük bir kesi açar</li> <li>Bu kesi genellikle 1-2 milimetre boyutunda olup, sıvının dışarı çıkmasını sağlayacak kadar küçüktür</li> <li>Açılan kesi sayesinde orta kulakta birikmiş olan sıvı yavaşça dışarı atılır</li> <li>Bu işlem kulaktaki basıncın azalmasını ve işitme kalitesinin geri kazandırılmasını sağlar</li> <li>Bazı durumlarda aspirasyon cihazından yararlanılarak orta kulaktaki sıvı tamamen temizlenir</li> <li>Gerekli olduğu durumda enfeksiyonların tekrarlamasını ve sıvı birikimini önlemek amacıyla kulak zarına küçük bir ventilasyon tüpü yerleştirilebilir.</li> </ul> <p>Kulak zarın yerleştirilen tüp, kulak zarının hava almasını sağlayarak orta kulak basıncını dengelemede etkilidir. Tüp birkaç ay sonra kendiliğinden düşerek çıkarılabilir. İşlem sonrasında kulak su ve enfeksiyondan korunması gerekir.</p> <h2><strong>Miringotomi Sonrası Nelere Dikkat Edilmeli?</strong></h2> <p>Miringotomi işlemi sonrasında kulağın suya karşı korunması gerekir. Bunun yanında kulak hijyenine dikkat etmek de büyük önem taşır. Böylelikle kulakta hızlı bir iyileşme sağlanarak oluşabilecek komplikasyonların da önüne geçilmiş olur. Miringotomi sonrasında dikkat edilmesi gereken durumlar şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Kulaklara su girmemesi için banyo esnasında kulak tıkacı kullanılmalıdır</li> <li>İşlem sonrası kulak bölgesi hijyenine özen gösterilmelidir ve doktorun önerdiği şekilde bakım yapılmalıdır.</li> <li>Tüpün durumu ve kulak iyileşmesi için düzenli olarak doktor kontrolüne gitmek gerekir.</li> </ul> <h2><strong>Miringotomi Riskleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Miringotomi, genel olarak güvenli bir işlem olarak kabul edilen bir durumdur. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi bu durumunda bazı riskleri ve olası yan etkileri bulunur. Miringotomi riskleri şöyle açıklanabilir:</p> <ul> <li>Miringotomi sonrasında nadir de olsa enfeksiyon görülebilir. Bu da kulak zarına atılan keşiden bakterilerin orta kulağa girmesi nedeniyle gelişir</li> <li>Ventilasyon tüpü yerleştirildiği durumda bu tüp etrafında enfeksiyon oluşma riski bulunur</li> <li>Kulak zarına kesi atılmasına bağlı olarak hafif kanama görülebilir</li> <li>Miringotomi sonrasında kesi yerinin tamamen iyileşmemesi nedeniyle kulak zarında kalıcı bir delik oluşması riski vardır</li> <li>Miringotomi işlemi sırasında veya sonrasında oluşabilecek komplikasyonlar nedeniyle nadiren de olsa işitme kaybı meydana gelebilir</li> <li>Ventilasyon tüpü takıldığı durumda tüp erkenden düşebilir veya çok uzun süre kulakta kalabilir</li> <li>İşlem sonrasında, geçici olan kulaktan sıvı akıntısı gelebilir</li> <li>Bazı kişiler işlem sonrasında geçici olarak <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kulak-cinlamasi-tinnutus-neden-olur-nasil-gecer">kulak çınlaması (tinnitus)</a> yaşayabilir</li> </ul> <h2><strong>Miringotomi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Kulağa neden çizik atılır?</strong></h3> <p>Orta kulak içerisinde biriken sıvının dışarı atılması için kulağa çizik atılması gerekebilir. Böylelikle sıvı boşaltılarak işitme kaybının önüne geçilir.</p> <h3><strong>Kulak tüpü kaç kez takılır?</strong></h3> <p>Bazı durumlarda miringotomi işleminde kulağa tüp takılabilir. Bu tüpler kısa süreli olduğundan 6-9 ay süresince kalır. Bu sürenin sonunda ise tüpler vücutta kendi kendine atılır.</p>
Fasyotomi
<p>Fasyotomi, basıncı azaltmak için cildin altında yer alan kasların ve dokuların çevrelenmesinde görevli olan fasya zarının cerrahi olarak çıkarılması işlemidir. Özellikle travmalar, kompartman sendromu veya doku içi basıncın artması durumunda fasyotomi işleminden yararlanılır. Bu işlemdeki amaç baskı olan bölgeye basıncın azalmasını sağlayarak kan dolaşımını iyileştirmektir. Böylelikle sinir fonksiyonlarının korunması sağlanır. Fasyotomi tedavisi yapılmadığı durumda ise kompartman sendromu ilerleyerek kas hasarına ve organ kaybına neden olabilir. Bu nedenle, fasyotomi önemli bir müdahale olarak kabul edilir.</p> <h2><strong>Fasyotomi Nedir?</strong></h2> <p>Fasyotomi, cildin alt tabakasında yer alan vücut içerisindeki kaslar, sinirler ve kan damarlarının çevreleyen fasya adlı bağ dokusunun cerrahi müdahale ile alınması işlemidir. Kasları sarara sıkıca tutan bir zar olan fasya, travmalar ve bazı durumlar nedeniyle basınca maruz kalabilir. Bu basınç nedeniyle kan dolaşımı engellenir ve sinirler zarar görebilir. Müdahale edilmediği durumda ise kalıcı olarak doku hasarına neden olabilir. Fasyotomi ameliyatı ile tehlikeli olan basınç azaltılarak fasya dokusu kesilip alınır. Böylelikle trafik kazaları, spor yaralanmaları, kırıklar ya da damar tıkanıklığı gibi durumlarda kan dolaşımının korunması sağlanır.</p> <h2><strong>Fasyotomi Ameliyatı Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Fasyotomi ameliyatı, fasya dokusuna bir nedenden dolayı oluşan basıncın kaldırılması, böylelikle kan dolaşımının sağlanarak sinir ve kas fonksiyonlarının korunması amacıyla yapılır. Basıncın artması ve zamanında müdahale edilmemesi durumunda <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kompartman-sendromu-nedir-belirtileri-ve-tedavisi-nelerdir">kompartman sendromu</a> adı verilen ciddi bir sağlık durumuna yol açabilir. Bu durum, tedavi edilmediğinde ise kas dokusunun ölümü, sinir hasarı ve hatta uzuv kaybı gibi kalıcı sonuçlar görülebilir.</p> <p>Fasyotomi ameliyatının yapılmasının nedenler şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Kompartman sendromu</strong></h3> <p>Kompartman sendromu, vücuttaki kas gruplarını sarmada görevli fasya adı verilen sıkı bağ dokusu içinde basıncın aniden ve aşırı şekilde artması durumu olarak tanımlanır. Fasya esnek bir yapıya sahip olmadığı için bu basınç artışı, kaslara, sinirlere ve damar yapılarına zarar verebilir. Fasyotomi, bu tehlikeli basıncı azaltmak için uygulanabilir. Kompartman sendromu şu belirtilerle kendini gösterebilir:</p> <ul> <li>Kaslarda şiddetli ve sürekli ağrı</li> <li>Etkilenen bölgede yoğun bir basınç ve gerginlik hissi</li> <li>Sinir sıkışması nedeniyle bölgede hissizlik, karıncalanma veya yanma</li> <li>Kasları hareket ettirmede zorluk veya kas güçsüzlüğü</li> <li>Ciltte solukluk ve morarma</li> <li>Sinirler baskı altında kaldığı için dokunma ve sıcaklık hissinin azalması</li> </ul> <h3><strong>Ciddi travmalar ve yaralanmalar</strong></h3> <p>Trafik kazaları, spor kazaları veya yüksekten düşme gibi durumlarda oluşan baskının azaltılması için kişiye fasyotomi uygulanabilir.</p> <h3><strong>Kan akışı bozuklukları</strong></h3> <p>Atardamar tıkanıklığı sonrasında kanın yeniden dolaşıma girmesi (reperfüzyon) bağlı olarak ani basınç artışına yol açabilir. Bu nedenle kişiye fasyotomi uygulanması gerekebilir.</p> <h3><strong>Yanıklar</strong></h3> <p>Deri ve alttaki dokularda sıvı birikmesine bağlı olarak basıncı artması sinir ve damar hasarına sebep olabilir. Fasyotomi ameliyatı ile basıncın azaltılması amaçlanır.</p> <h3><strong>Cerrahi veya ortopedik müdahaleler sonrası</strong></h3> <p>Ameliyat sırasında veya sonrasında ödem oluşması durumunda fasiyotomi ameliyat uygulanması gerekebilir.</p> <h2><strong>Fasyotomi Ameliyatı Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Fasyotomi ameliyatı, kompartman sendromu gibi hastalıkların görülmesi durumunda fasya zarının cerrahi olarak kesilip alınmasıyla yapılır. Bu ameliyatın amacı, fasya içerisindeki basıncı azaltarak kan dolaşımını ve sinir fonksiyonlarını korumak olarak bilinir. Fasyotomi, genellikle acil bir müdahale olarak kişiye uygulanabilir.</p> <ul> <li>Hastanın durumuna göre genellikle genel anestezi veya bölgesel anestezi ile uyuşturulur</li> <li>Operasyon yapılacak alan, sterilize edilir. Böylelikle enfeksiyona karşı korunmuş olur</li> <li>Cerrah, kas grubunu saran fasya üzerine bir kesi yapar</li> <li>Kesi, genellikle bölgedeki kas yapısına paralel şekilde açılarak basınç rahatlatılır ve dokulara zarar vermekten kaçınılır</li> <li>Fasya kesildikten sonra kas dokusundaki şişlik azalır ve kan dolaşımı yeniden sağlanır</li> <li>Ameliyat sonrasında bölge tamamen iyileşene kadar açık bırakılabilir ya da geçici olarak pansuman yapılır</li> <li>Hasta düzenli olarak <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/enfeksiyon-nedir">enfeksiyon</a>, şişlik veya kanama açısından takip edilir</li> <li>Eğer yara açık bırakıldıysa, günlük pansuman ve antibiyotik tedavisi uygulanabilir</li> <li>Doku iyileştikten sonra estetik ve fonksiyonel amaçla cilt grefti uygulaması yapılır</li> </ul> <p>Ameliyat bölgesinde enfeksiyon riski nedeniyle takip edilmesi önemlidir. Hastanın iyileşme süresi, yaralanmanın ciddiyetine bağlı olarak birkaç hafta ile birkaç ay arasında farklılık gösterir.</p> <h2><strong>Fasyotomi Ameliyatının Komplikasyonları Nelerdir?</strong></h2> <p>Fasyotomi ameliyatının komplikasyonları, işlem sonrasında oluşabilecek riskleri içerebilir. Bu nedenle iyileşme sonrasında düzenli takip gerektirir. Her cerrahi müdahalede olduğu gibi, fasyotomi de bazı yan etkiler ve komplikasyonlar oluşabilir. Fasiyotomi ameliyatının olası komplikasyonları şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Yara açık bırakıldığı için bakteri girişi kolaylaşır ve enfeksiyon riski artar. Bu durum antibiyotik tedavisi ve steril pansuman ile önlenebilir.</li> <li>Ameliyat sırasında veya sonrasında aşırı kanama görülebilir. Kesilen dokularda kan birikmesine bağlı olarak <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hematom-nedir-nasil-tedavi-edilir">hematom</a> oluşabilir, bu da ek bir müdahale gerektirebilir.</li> <li>Cerrahi işlem sırasında yanlışlıkla sinirlere veya kaslara zarar verme riski bulunur. Bu durum kalıcı his kaybı veya kas güçsüzlüğüne sebep olabilir.</li> <li>Açık bırakılan yara, geç kapanabilir veya <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/keloid-nedir">yara izleri (keloid)</a> oluşabilir.</li> <li>Bazı durumlarda basınç tam olarak giderilmediğinden kompartman sendromu tekrarlayabilir</li> <li>Ameliyat sonrası kas dokusunda zayıflama olabilir. Özellikle fizik tedavi uygulanmazsa hareket kısıtlılığı görülebilir.</li> </ul> <h2><strong>Fasyotomi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Fasyotomi ne demek?</strong></h3> <p>Fasiyotomi, kasları ve diğer dokuları saran fasya dokusunun cerrahi olarak kesilmesi işlemidir. BU işlem kompartman sendromu gibi durumlarda, dokulardaki aşırı basıncı azaltmak ve kan dolaşımını sağlamak amacıyla uygulanır.</p> <h3><strong>Fasyotomi neden açılır?</strong></h3> <p>Fasiyotomi, kas gruplarını saran fasya içindeki aşırı basıncı azaltmak için açılabilir. Kan dolaşımını tekrardan sağlamak, sinir hasarını önlemek ve dokuların zarar görmesini engellemek amacıyla fasyotomi işlemi yapılır.</p> <h3><strong>Fasiyotomi kapatma nedir?</strong></h3> <p>Fasiyotomi kapatma, ameliyatla açılan fasya ve deri kesilerinin iyileşme süreci tamamlanması sonrasında cerrahi olarak kapatılması durumudur. Şişlik ve basınç azaldıktan sonra yara dikişle kapatılır ya da gerekiyorsa cilt grefti ile kapatma işlemi yapılır.</p>