
Sağlık Kütüphanesi
Sağlığınızla ilgili merak ettiğiniz soruların yanıtlarını ve sağlıklı bir yaşam için atılması gereken adımları kütüphanemizde bulabilirsiniz.
Hastalıklar
Alport Sendromu
<p>Alport sendromu, böbreklerdeki kan damarlarına zarar veren, işitme kaybıyla karakterize olan bir hastalıktır. Söz konusu kalıtsal sendroma neden olan en önemli faktör, kolajen genlerdeki mutasyonlardır. Böbrekler tip 4 kolajen üretmediğinde meydana gelen hastalık, zamanla böbreklerin fonksiyonunu bozar ve böbrek yetmezliğine neden olabilir. Kesin tıbbi çözümü olmayan Alport sendromu tedavisi, hastalıktan kaynaklı bazı semptomların ilerlemesini geciktirmek için uygulanır. </p> <h2><strong>Alport Sendromu Nedir?</strong></h2> <p>Alport sendromu, kolajen genlerdeki mutasyonların neden olduğu, böbreklerdeki küçük kan damarlarının zarar görmesiyle ortaya çıkan kalıtsal bir böbrek hastalığıdır.</p> <p>Alport sendromu genel olarak böbrek hastalığı, işitme kaybı ve göz anormallikleri ile karakterizedir. İdrarda hem kan hem protein görülmesi, işitme ve görme kaybı bulunur. Alport sendromu ayrıca <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/bobrek-yetmezligi-belirtileri-nelerdir-nasil-tedavi-edilir">böbrek yetmezliğine</a> de neden olabilen bir böbrek hastalığıdır.</p> <p>Tıbbi olarak henüz kesin bir çözümü olmayan alport sendromu için uygulanan bazı yöntemler hastalığın ilerlemesini durdurmaya yöneliktir.</p> <h2><strong>Alport Sendromu Neden Olur? </strong></h2> <p>Alport sendromunun temel nedeni tip IV kolajen adı verilen proteini kodlayan genlerde meydana gelen mutasyonlardır. Böbreklerde filtreleme görevini üstlenen tip 4 kolajen, düzgün çalışmadığında glomerüler bazal membranlar zamanla incelir. Buna bağlı olarak kan ve protein idrara sızarak böbrek fonksiyonlarını bozar. Bunun sonucunda hücre hasarı meydana gelir ve iltihaplanma oluşur. </p> <p>Fazla yara dokusu, böbrek fonksiyonlarını giderek zayıflatır ve böbrek yetmezliğine kadar ilerler. Ayrıca Alport sendromu vakalarının %85’i X’e bağlı olduğu için erkeklerde daha fazla görülür. Dolayısıyla risk faktörleri arasında erkek bireyler vardır ve daha şiddetli belirtilerle ortaya çıkar. </p> <h2><strong>Alport Sendromu Belirtileri Nelerdir? </strong></h2> <p>Alport sendromu belirtileri arasında kronik böbrek hastalıkları, mikroskobik hematüri (idrarda görülmeyen kan), işitme kaybı, el-ayaklarda ödem ve kas krampları yer alır.</p> <p>Bununla birlikte söz konusu hastalıkta görülen diğer semptomlar aşağıdaki gibidir: </p> <ul> <li>Gözle ilgili problemler </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/proteinuri-nedir">İdrarda protein</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/idrardan-kan-neden-gelir-nasil-tedavi-edilir">kan</a> (proteinüri) </li> <li>Böbrek yetmezliği </li> <li>El ve ayak bileklerinde oluşan ödem </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kramp-neden-olur-nasil-gecer">Kas krampları </a></li> <li>Aşırı yorgunluk hali </li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/mide-bulantisina-ne-iyi-gelir">Mide bulantısı</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kusmaya-ne-iyi-gelir">kusma </a></li> </ul> <p>Alport sendromunda görülen ilk semptom mikroskobik hematüridir. Bu kan hücreleri gözle görülmediği için idrar testlerinde ortaya çıkar. Ayrıca Alport sendromu böbrek fonksiyonlarını bozan bir hastalık olduğu için zamanla böbrek yetmezliği de meydana gelir. Bu hastalıkta yaygın olarak görülen belirtilerden biri de işitme kaybıdır ve genellikle kademeli olarak ortaya çıkar.</p> <p>Herkeste farklı seyreden işitme kaybı, kimilerinde kısmi duyma bazılarında da tam işitme kaybı (sağırlık) olarak görülür. Alport sendromu, görme bozukluklarının da meydana gelmesine neden olabilir. </p> <h2><strong>Alport Sendromu Tanısı Nasıl Konur? </strong></h2> <p>Alport sendromu tanısı idrar tahlili, işitme ve göz testleri kullanılarak konur. Mikroskobik hematüri veya herhangi bir kronik böbrek rahatsızlığı semptomlarına rastlandıysa öncelikle bu yöntemler uygulanır. Alport sendromu tanı kriterleri arasında ailede ilgili rahatsızlığın öyküsü de yer alır. Söz konusu hastalığın tanısı konurken başvurulan diğer yöntemler aşağıdaki gibidir: </p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/tam-idrar-tahlili">İdrar tahlili</a>, idrarın mikroskobik ve proteinüri bulgular için uygulanan bir tanı yöntemidir. Kan ve protein durumunu uygulamak için kullanılan idrar testinde böbrek fonksiyonlar incelenir. </li> <li>Böbrek dokusundan alınan örnekle böbrek biyopsisi yapılır. Bu tanı yönteminde anormal GBM'ler ve yapısal bozukluklar gözlemlenir. </li> <li>Kreatinin klirens testi veya sistatin C kan testleri, böbreklerin kanı filtreleme kapasitesini ölçmek için kullanılır. </li> <li>Genetik test, kolajen genlerdeki mutasyonları tespit etmek için kullanılan tanı yöntemidir. Tükürük veya kan testleriyle uygulanan yöntem, hastalığın kalıtsal formunu kesin bir şekilde teşhis eder. </li> <li>Alport sendromunun göz bulgularının değerlendirilmesi için göz muayenesi yapılır. Özellikle gözün kornea ve retina bölgelerindeki anormallikler kontrol edilir. Göz muayenesi esnasında optik koherens tomografi (OCT) de başvurulan bir tanı yöntemidir. </li> <li>Alport sendromu işitme kaybı tespiti için işitme testi yapılır. Odyogram ile yapılan testte hastanın duyma kapasitesi ölçülür. </li> <li>Tahmini glomerüler filtrasyon hızı (<a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/gfr-nedir-gfr-testi-neden-yapilir">eGFR</a>), böbreklerin kanı temizleme kapasitesi belirlenerek fonksiyonlar incelenir. </li> </ul> <h2><strong>Alport Sendromu Tedavisi </strong></h2> <p>Alport sendromu için uygulanan kesin bir tedavi yoktur ancak böbrek fonksiyonlarının bozulmasını geciktiren medikal çözümler uygulanır. Alport sendromu gen tedavisi, bir süredir araştırma aşamasında olup hastalığın ilerlemesini durdurmaya yönelik umut vadeder. Günümüzde bu tedavi henüz geliştirilemediği için uygulanmaz. Tıpkı kubital tunel sendromu tedavisinde olduğu gibi semptomların hafifletilmesine yönelik yöntemler uygulanır. Özellikle böbrekleri korumaya odaklı bu yöntemler şunlardır:</p> <h3><strong>Anjiyotensin Dönüştürücü Enzim (ACE) İnhibitörleri </strong></h3> <p>İdrardaki proteini azaltan anjiyotensin dönüştürücü enzim (ACE) inhibitörleri, kan basıncını düşürmeye yönelik uygulanan ilaçlardır. Buna bağlı olarak böbrek fonksiyonlarını kontrol altına alır ve böbrek yetmezliğinin ilerlemesini geciktirir. </p> <h3><strong>Anjiyotensin II Reseptör Blokerleri (ARB'ler) </strong></h3> <p>ACE inhibitörlerine benzeyen anjiyotensin II reseptör blokerleri, inhibitörle benzer etkiye sahip olup böbrekleri korumak için kullanılan ilaçlardır. Ayrıca protein kaybını (proteinüriyi) azalttığı için böbrek fonksiyonlarını uzun süre korumayı destekler. </p> <h3><strong>Sodyum-Glikoz Tip 2 (SGLT-2) İnhibitörleri </strong></h3> <p>SGLT-2, böbrek yetmezliği riskini azaltmaya yönelik kullanılan ilaçlardır. Uzman doktor, Alport sendromu hastalarının glomerüler filtrasyon hızına göre bu ilacı reçete edebilir. </p> <h3><strong>Sodyum Kontrollü Diyet </strong></h3> <p>Sodyum kontrollü diyet, sınırlandırılmış tuz miktarıyla uygulanan bir beslenme tarzıdır. Kan basıncını düşürmeye yardımcı olan beslenme, böbrek ve kalp sağlığını korur. </p> <h2><strong>Alport Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>Alport sendromuna ne iyi gelir? </strong></h3> <p>Alport sendromuna, böbrek fonksiyonlarını destekleyen tedaviler iyi gelir. Bunun için reçete edilen ACE inhibitörleri ve ARB ilaçları, doktor kontrolünde düzenli olarak kullanılmalıdır. Ayrıca böbrek fonksiyonlarının işleyişi için tuz miktarını azaltarak beslenmek ve <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/pth-parathormon-nedir">paratiroid hormonu</a> (PTH) seviyesi yüksekse protein alımını sınırlandırmak gerekir. Ayrıca sigara kullanımı bırakılmalı ve genel vücut sağlığını destekleyen aktif yaşam tarzı benimsenmelidir. </p> <h3><strong>Alport sendromu genetik mi? </strong></h3> <p>Alport sendromu genetik<strong> </strong>bir hastalık olup böbrek, göz ve kulakları etkiler. Tip 4 kolajeni bir gendeki hasara bağlı olarak ortaya çıkan hastalığın genetik geçişi X kromozomuna bağlıdır. Bu nedenle erkeklerde daha şiddetli seyreder ve kadınlar da taşıyıcı olabilir. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/ehlers-danlos-sendromu">Ehler</a> da genetik bir hastalıktır ve bağ dokusunun kolajen üretimini engellemesiyle ortaya çıkar. </p> <h3><strong>Alport sendromu kaç yaşında başlar? </strong></h3> <p>Alport sendromu vakaları çoğunlukla yaşamın ilk 10 yılında belirti göstermeye başlar. Bununla birlikte hastalığın ilerleyişi ve semptomları değişkenlik gösterir. Genellikle 30’lu yaşlarda ilerler ve diyalize ihtiyaç duyulur. </p> <h3><strong>Alport sendromu bulaşıcı mıdır? </strong></h3> <p>Alport sendromu kalıtsal bir hastalıktır ve bulaşıcı değildir. X kromozomuyla taşınan bu genetik rahatsızlık, aile üyeleri arasında geçiş gösterir. Bu nedenle doğrudan başkalarına bulaşmaz ve aniden ortaya çıkmaz. </p> <h3><strong>Alport sendromu önlenebilir mi? </strong></h3> <p>Alport sendromu önlenebilen bir hastalık değildir. Ancak erken teşhisle böbrek yetmezliğini geciktirmek mümkündür. Ayrıca ebeveyn olmak isteyenler uzman doktora danışarak hastalığın kalıtımını daha iyi anlayabilir ve daha bilinçli kararlar verebilirler. </p> <h3><strong>Tıbbi bir uzmana ne zaman başvurulmalıdır? </strong></h3> <p>Alport sendromunun en önemli belirtileri olan idrarda kan, işitme ve görme problemleri birlikte uzun süredir görülüyorsa mutlaka tıbbi bir uzmana başvurulmalıdır. Ayrıca böbrekleri etkileyen bir rahatsızlık olduğu için böbrek hastalığı semptomları da dikkate alınmalıdır. Özellikle de ailesinde bu genetik hastalığı taşıyan bir üye varsa mutlaka doktora başvurmak gerekir. </p>
Frajil X Sendromu
<p>Frajil X sendromu 'FMR1' geni ile ilişkili olan ve çoğunlukla çocuklarda zeka geriliğine neden olan bir rahatsızlıktır. Bu anlamda frajil x hastalığı FMR1'nin ürettiği protein yetersizliğine bağlıdır. Bu proteinin eksikliği FMRP yani frajil X mental gerilik proteini olarak da adlandırılır. Genetik bir rahatsızlık olarak görülen frajil X sendromu, X kromozomdan geçtiği için erkek çocuklarının daha çok etkilenmesine neden olur. Diğer bir yandan frajil X sendromu taşıyıcılığı kadınlar ya da erkekler aracılığıyla nesilden nesile aktarabilir. Bununla beraber rahatsızlığın henüz bulunan bir tedavisi mevcut değildir ve hastalığın semptomlarını hafifletici tedavi yöntemleri ön plana çıkar.</p> <h2><strong>Frajil X Sendromu Nedir?</strong></h2> <p>Frajil X Sendromu, FMR1 geninin ürettiği protein yetersizliğine bağlı olarak, öğrenme güçlükleri ve bilişsel bozukluklar da dahil olmak üzere bir dizi gelişimsel sorunla karakterize olan olan genetik bir durumdur.</p> <p>Kırılgan X sendromu olarak da ifade edilebilen bu durum kalıtsal zihinsel ve gelişimsel engelliliğin en yaygın biçimidir. Frajil X sendromu adını, X kromozomuna mikroskopla bakıldığında bir kısmının "kırık" veya "kırılgan" görünmesinden alır. Bu durumun bir diğer adı da Martin-Bell sendromudur.</p> <p>Frajil X sendromu olan çoğu erkek ve kadınların yaklaşık yarısı yaşla birlikte daha belirgin hale gelen karakteristik fiziksel özelliklere sahiptir. Bu özellikler arasında uzun ve dar bir yüz, büyük kulaklar, belirgin bir çene ve alın, anormal derecede esnek parmaklar, düz tabanlar ve erkeklerde ergenlikten sonra genişlemiş testisler (makroorşidizm) bulunur.</p> <h2><strong>Frajil X Sendromu Neden Olur?</strong></h2> <p>Fragile X sendromu (FXS), frajile X haberci ribonükleoprotein 1(FMR1) adı verilen bir gende meydana gelen değişikliklerden kaynaklanan genetik bir bozukluktur. FMR1 genellikle beyin gelişimi için gerekli olan FMRP adı verilen bir protein üretir. FXS'li kişilerde ise bu protein üretilmez.</p> <h2><strong>Frajil X Sendromu Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Frajil X sendromu belirtileri arasında dar bir yüz, geniş alın, büyük kulaklar, eklemlerde kısalık, gözde şaşılık, erkek ergenliğinde testislerin aşırı büyümesi gibi fiziksel belirtiler yer alır. Davranışsal belirtiler olarak ise zihinsel olarak öğrenme güçlüğü, konuşma problemleri, utangaçlık hali ve dikkat eksikliği (hiperaktivite) görülebilir.</p> <p>Frajil X sendromu belirtileri çoğunlukla küçük yaşlarda fark edilir. Bunun temel nedeni ise belirtilerinin erken yaşta çocuklarda görülmeye başlamasıdır. Özellikle aile geçmişinde frajil X sendromu bireyler varsa genetik aktarımdan dolayı çocuklarda risk oluşturabilir. Aynı zamanda hastalığı taşıyan çocuklarda fiziksel ya da psikolojik belirtilerin görülmesiyle rahatsızlık anlaşılabilir.</p> <p>Genel olarak Frajil X sendromu şu belirtileri içerir:</p> <ul> <li>Dar görünümlü bir yüz, geniş bir alın ve gereğinden büyük kulakların tipik olması</li> <li>Eklemlerin yumuşaması, el eklemlerinde kısalık ve ayakta düz tabanlık görülmesi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/goz-tembelligi">Göz tembelliği</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/goz-kaymasi-sasilik">şaşılık</a> ortaya çıkması</li> <li>Erkek çocuklarında ergenlikte testislerin aşırı büyümesi</li> <li>Zihinsel olarak öğrenmede güçlük yaşanması ve yaşıtlarına göre gelişim geriliği görülmesi</li> <li>Konuşma problemi yaşaması, kelimeleri tekrarlaması ve hızlı konuşma hali</li> <li>Utangaç olma ve sürekli endişe hali yaşaması</li> <li>Göz temasından kaçınan bireyde <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hiperaktivite-dehb">dikkat eksikliği ve hiperaktivite</a> yaşanması</li> <li>Davranışsal problemleriyle beraber el çırpması ve sürekli birini ısırma hali</li> </ul> <p>Okulda yaşıtlarına göre öğrenme geriliği olan ya da <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/otizm-nedir-belirtileri-nelerdir">otizm</a> belirtilerine sahip çocuklar, frajil X sendromu özelliklerini yansıtabilir. Aynı zamanda <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/rotator-cuff-sendromu-nedir">Rotator Cuff Sendromu </a>taşıyan çocuklarda eklemlerle ilgili bazı fiziksel semptomlar, frajil X sendromu ile benzerlik gösterebilir. Ek olarak aile geçmişinde hastalık olmasa da frajil X sendromu belirtilerini gösteren çocuklar mutlaka doktor muayenesinden geçmelidir. </p> <h2><strong>Frajil X Sendromu Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Frajil X sendromu görünümüne sahip bireylerin vücut şekillerinde belirli durumlar göze çarpabilir. Özellikle yüz ve eklemlerde tipik olarak görülen belirtilerle ön teşhis koyulabilir. Bu süreçte genetik tarama testleri yapılarak hastalık tam olarak da belirlenebilir. Tüm bu bilgiler ışığında yapılacak testler aşağıdaki gibi sıralanabilir:</p> <ul> <li>Fiziksel ve davranışsal durumlar bireyde gözlemleniyorsa hastalık şüphesi artar. Bu anlamda yüz şekli, göz hareketleri, düz tabanlık, eklem hasarı gibi fiziksel belirtiler bir ön tanı oluşturabilir. Bununla birlikte bireyde <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/sjogren-sendromu-nedir-belirtileri-nelerdir">Sjogren sendromu</a> gibi otoimmun hastalıklar varsa hastalıkta tetikleyici bir unsur oluşturabilir. Bu rahatsızlığın göz kuruluğu ve eklemlerde hasar oluşturması Frajil X sendromu belirtileri ile benzerlik de gösterebilir. Bu nedenle hastalık teşhisinde altında yatan etmenlerin tespiti teşhis ve tedaviyi kolaylaştırabilir.</li> <li>Tıbbi genetik laboratuvarlarında ilgili gen üzerinde frajil X sendromu testi yapılarak hastalık teşhisi konulabilir. Anne karnında ya da amniyotik sıvı gibi farklı dokulardan alınan örnekte FMR1 genine spesifik olarak PCR yapılabilir. Bunun yanında yaygın olarak bebeğin kan örneğinden ya da yanak içi sürüntüden alınarak PCR taraması gerçekleştirilebilir.</li> <li>Gene özel spesifik testler haricinde hamilelik sırasında anne adayına ya da ebeveynlere yapılan bazı testlerle de genel bir bilgi edinilmesini sağlar.</li> </ul> <p>Tüm bu teşhis aşamasından önce bireyin çocuk sağlığı ve hastalıkları uzmanına danışarak muayene aşamasından geçmesi gerekir. </p> <h2><strong>Frajil X Sendromu'nun Tedavi Yöntemleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Frajil X sendromu çocuklarda <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/down-sendromu">down sendromundan</a> sonra kromozomal hastalıklarda en sık rastlanan genetik bir problem olarak dikkat çeker. Zeka geriliği en tipik belirtisi olurken farklı birçok davranış gözlemlenebilir. Kişide ortaya çıkan semptomlara göre de doktor kontrolünde farklı ilaç tedavileri uygulanabilir. Bununla birlikte son zamanlarda frajil X sendromunu taşıyan hastalara yönelik genetik mekanizmayla uyumlu gen terapiler de uygulandığı görülür. Bu aşamada yapılan genetik çalışmalarda hastalığın tam anlamıyla iyileşmesini sağlayacak bir ilacın henüz keşfedilmediği belirtilebilir.</p> <p>Frajil x sendromu tedavisinde kullanılan yöntemler aşağıdaki gibi sıralanabilir:</p> <ul> <li>Özellikle çocuklarda görülen hiperaktivite bozukluğu için kısa süreli <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/antidepresan-nedir-antidepresan-kullanimi">antidepresan</a> ya da sakinleştirici ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar çocuğun psikolojik durumunu yakından etkilediği için doktor kontrolünde devam edilmesi önemlidir. Eğer frajil X ilaç tedavisinde gereğinden fazla sakinleştirici ilaçlar kullanılırsa ya da yüksek dozda alınırsa <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/serotonin-sendromu">serotonin sendromu</a> da hastalığa eşlik edebilir.</li> <li>Hastalık teşhisi konulduktan hemen sonra fizik tedaviye başlanılması kasların kuvvetlenmesi adına önemlidir. </li> <li>Tedavi sürecinde bütünsel yaklaşım oldukça kritiktir. Özellikle çocuklara erken yaşta özel eğitimler verilmesi, motor becerileri ve dil yeterliliklerin gelişmesi adına destekleyicidir. Bu bağlamda duyumsal bütünleşme terapisiyle eklem stabilizasyonu, el-kol koordinasyonu, dokunsal-işitsel- görsel bağlantının güçlenmesi sağlanabilir.</li> </ul> <p>Tüm bu tedavi basamaklarında çocuğun düzenli takip edilmesi ve ailenin desteği oldukça önemlidir. Ayrıca çocuğun gelişim aşamasında görülen bir rahatsızlık olmasından dolayı tedavi aşaması uzun bir süreci kapsar ve yapılacak müdahaleler bireyin hayat kalitesini doğrudan etkiler.</p> <h2><strong>Frajil X Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Frajil X Sendromu en çok kimlerde görülür?</strong></h3> <p>Frajil X sendromu, erkek çocuklarında daha sık görülen genetik bir sorundur. Yapılan araştırmalarda bu rahatsızlığın ortalama olarak erkeklerde 4000'de 1, kızlarda ise 6000'de 1 görüldüğü gözlemlenir. Bunun yanında erkek çocuklarında daha ciddi bir zihinsel problem ve otizm belirtiler görülebilir. Ayrıca erkek çocuklarının hemen hemen tamamı öğrenme güçlüğü ile mücadele eder. Buna karşın kız çocukları hastaysa zihinsel engeli daha hafif düzeyli geçirebilir ya da bu belirtiyi hiç yaşamayabilir.</p> <h3><strong>Frajil X Sendromu taşıyıcı bireylerde nasıl etkiler gösterir?</strong></h3> <p>Rahatsızlık hem kız hem de erkek çocuklarında zihinsel engel oluşturmasıyla dikkat çeker. Bu anlamda bireyin davranışlarında dil ve gelişme geriliği görülebilirken hiperaktivite problemi de belirtilere eşlik edebilir. Bu süreçte sivri bir yüz, şaşılık, büyük kulaklar, eklem problemleri, vücut sıvılarının az üretimi gibi fiziksel problemle görülebilir.</p> <h3><strong>Frajil X Sendromu’nun günlük yaşam ve öğrenme sürecine etkileri nelerdir?</strong></h3> <p>Frajil X sendromu olan kişilerin günlük rutinleri birçok alanda sınırlanabilir. Özellikle okul çağında hızlı konuşması ve kelimeleri tekrarlaması, sosyal iletişim kurmayı güçleştirebilir. Aynı zamanda zeka geriliğine bağlı öğrenme güçlüğü, okuma ya da yazmada çocuğun zorlanmasına neden olabilir.</p> <h3><strong>Frajil X Sendromu ölümcül sonuçlara yol açar mı?</strong></h3> <p>Frajil X sendromu yaşam süresi üzerine etkisi hakkında kesin bir veri mevcut değildir. Ancak bazı hastalarda semptomlar ağır seyrettiği için hastalığın ilerlemesi farklılık gösterebilir. Eğer zihinsel engel hastada yüksek düzeyli ise günlük hayatta başka birine bağlı bir yaşam sürmesi gerekebilir. Ayrıca fiziksel belirtiler, vücut dayanıklılığını azaltarak farklı bir hastalıktan daha çok etkilenmesine neden olabilir.</p>
Sistinozis
<p>Sistinozis, sistin adı verilen bir amino asidin hücrelerde birikmesiyle oluşan ve genellikle böbrekleri etkileyen genetik kökenli lizozomal depo bozukluğu hastalığıdır. Böbrekler başta olmak üzere gözler, kaslar, karaciğer, pankreas ve beyin de dahil olmak üzere vücudun farklı doku ve organlarında meydana gelebilen sistinozis hastalığında hücrelerdeki sistin fazlalığı, kristallerin oluşmasına ve bunların birikerek organlarda sorunlara yol açabilir. Hızlı tanı ve acil tedavi sistinozis hastalığının ilerlemesini yavaşlatabilir.</p> <h2><strong>Sistinozis Nedir?</strong></h2> <p>Sistinozis, vücuttaki hücrelerde sistin adlı amino asit kristallerinin atılamaması sonucu birikmesi ile ortaya çıkan, böbrek başta olmak üzere organ ve dokulara zarar veren genetik metabolizma hastalığıdır.</p> <p>Sistinozis hastalığı tüm organları ve dokuları etkileyebilme riski gösterir ancak genel olarak böbrekleri ve gözleri etkiler. En yaygın olan türü bebeklikte başlayan sistinozis türüdür.</p> <p>Sistinozis hastalığının erken belirtileri arasında yetersiz beslenme, kusma ve dehidratasyon bulunur. Bunlarında dışında böbrek sorunları ve görme problemleri de gelişebilir. Sistinozisin yetişkin formunda ise öncelikle gözlerin etkilenmesi söz konusu olur ve bu durum ışığa duyarlılığa da neden olabilir.</p> <p>Kandaki sistin seviyelerinin kontrol edilmesi, genetik test yapılması veya göz muayenesi ile teşhis edilebilen sistinozis hastalığında hızlı tanı sonrasında uygulanan tedavi yöntemleri hastalığı ilerlemesini yavaşlatabilir.</p> <h2><strong>Sistinozis Neden Olur?</strong></h2> <p>Sistinozis hastalığı, CTNS genindeki genetik değişikliklerden (DNA varyantları) kaynaklanır. CTNS genindeki mutasyonlar, sistinosin adı verilen bir taşıyıcı proteinin eksikliğine yol açar. Hücreler içinde, bu protein normalde sistini lizozomlardan dışarı taşır; lizozomlar, hücredeki malzemeleri sindiren ve geri dönüştüren bölmelerdir. Sistinozin hatalı veya eksik olduğunda, sistin vücutta birikir ve lizozomlarda kristaller meydana getirir. Sistin birikimi ise böbreklerdeki ve gözlerdeki hücrelere zarar verebilir ve diğer organları da olumsuz etkileyebilir. Etkilenen başlıca organ böbreklerdir.</p> <h2><strong>Sistinozis Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Sistinozis hastalığın belirtileri hastalığın türüne ve şiddetine göre değişkenlik gösterebilmekle birlikte genel anlamda sistinozis belirtileri aşırı su içme, buna bağlı sık idrara çıkma, mide bulantısı, kusma, kas güçsüzlüğü, tükenmişlik hissi, gözleri etkilediğinde ışığa karşı duyarlılık ve elektrolit dengesizliğidir.</p> <p>Türü ve şiddetinden bağımsız olarak yaygın görülen sistinozis belirtileri şunlardır:</p> <ul> <li>Aşırı su içme</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sik-idrara-cikma-neden-olur">Sık idrara çıkma</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/mide-bulantisina-ne-iyi-gelir">Mide bulantısı</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kusmaya-ne-iyi-gelir">kusma</a></li> <li>Kas güçsüzlüğü</li> <li>Tükenmişlik hissi</li> <li>Işığa karşı duyarlılık</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/elektrolit-dengesizligi-nedir-belirtileri-ve-tedavisi">Elektrolit dengesizliği</a></li> <li>Ateş</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/miyopati-kas-hastaliklari">Miyopati</a></li> <li>Boy kısalığı</li> <li>Ergenliğin gecikmesi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kisirlik-infertilite-nedir">Kısırlık</a></li> </ul> <p>Hastalığın üç farklı türüne bağlı olarak sistinozis hastalığının belirtileri farklı şekillerde seyredebilir. Başlangıçta genellikle böbreklerin etkilenmesi sonucunda yaşanan belirtiler söz konusudur ancak farklı organ ve dokuları etkileyen sistinozis vakalarında semptomların şekli değişebilir.</p> <h3><strong>Sistinozis belirtileri ne zaman başlar?</strong></h3> <p>Sistinozis hastalığının belirtileri farklı yaşlarda ortaya çıkmaya başlayabilir ancak genellikle bebeklik dönemiyle birlikte başlar. Belirtilerin ortaya çıkmaya başlayabileceği yaş hastalıklar arasında farklılık gösterir. Belirtiler tek bir yaş aralığında veya birkaç yaş aralığında başlayabilir. Bazı hastalıkların belirtileri ise herhangi bir yaşta başlayabilir. Sistinozis hastalığında belirtilerin ne zaman ortaya çıktığını bilmek, doğru tanının bulunmasına katkı sağlar.</p> <h2><strong>Sistinozis Türleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Nefropatik sistinozis, orta düzey sistinozis ve nefropatik olmayan sistinozis olmak üzere üç ana sistinozis türü vardır. Semptomların ilk ne zaman ortaya çıktığına (başlangıç yaşı) ve semptomların şiddetine bağlı olarak görülme seyri açısından farklılık gösterirler.</p> <h3><strong>Nefropatik sistinozis</strong></h3> <p>Nefropatik sistinozis aynı zamanda infantil veya erken başlangıçlı sistinoz olarak da adlandırılır. Bu durum, hastalığın görüldüğü kişilerin yaklaşık %95'ini etkileyen en yaygın sistinozis form olarak bilinir. Ayrıca nefropatik sistinozis hastalığın en şiddetli formudur.</p> <p>Nefropatik sistinoziste, bebeklerde renal fanconi sendromu adı verilen bir böbrek hasarı türü gelişir. Bu durumda, mineraller ve diğer besinler kan dolaşımına düzgün bir şekilde emilmez ve idrar yoluyla bir kayıp yaşanır. Bu besin kaybı bebeklerde büyüme gecikmelerine, yumuşak eğri kemiklere (<a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/rasitizm-nedir">raşitizm</a>) ve diğer birçok zayıflatıcı semptoma yol açabilir.</p> <h3><strong>Orta düzey sistinozis</strong></h3> <p>Orta düzey sistinozis, ergenlik, juvenil veya geç başlangıçlı sistinozis isimleriyle de ifade edilebilir. Bu sistinoz tipinin belirtileri ve semptomları infantil sistinoz ile aynıdır. Ancak genellikle çocukluk veya ergenlikle birlikte meydana gelir. Semptomlar diğer türlere oranla daha az şiddetli olabilir ve daha yavaş gelişebilir.</p> <h3><strong>Nefropatik olmayan sistinozis</strong></h3> <p>Nefropatik olmayan sistinozis, iyi huylu veya oküler sistinozis olarak da adlandırılır. Nefropatik olmayan sistinozis, diğer sistinozis türlerinden farklı olarak yalnızca göz bölgesini etkiler. Bu da kornealardaki sistin kristallerinin ışığa karşı hassasiyete (<a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/fotofobi-isiga-duyarlilik">fotofobi</a>) sebebiyet verir. Ancak bu sistinozis türüne sahip çoğu kişi böbrek hasarı geliştirmez veya hastalığın diğer semptomlarını yaşamaz. Nefropatik olmayan sistinozisin teşhis edildiği yaş, semptomların olmaması nedeniyle değişkenlik gösterir. Ancak hastalık genellikle orta yaşlı yetişkinleri etkiler.</p> <h2><strong>Sistinozis Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Sistinozis hastalığının gerçek tanısı, kan hücrelerinde yüksek sistin içeriğinin ölçülmesine ve CTNS geninin moleküler analizine dayanır. Bunun için de kan tahlili, genetik test, idrar tahlili ve göz muayenesi yapılabilir. Bu testler, hastalığın kesin tanısını koymakla birlikte hastalığın hangi bölgeleri etkilediğini de ortaya koyar.</p> <h2><strong>Sistinozis Tedavisi </strong></h2> <p>Sistinozis hastalığının kesin bir tedavisi yoktur. Hastalığın seyrini iyileştirmek, semptomların etkilerini azaltmak ve temelde sistin birikimini azaltmak için birtakım ilaçlar reçete edilebilir. Bunun yanında hastalığın etkilerinin azaltılması için bazı tedavi yöntemleri de önerilebilir.</p> <p>Sistinozis hastalığının etkilerini azaltmak için uygulanabilecek yöntemler şöyledir:</p> <ul> <li>Aşırı su kaybını önlemek için bol sıvı ve elektrolit takviyesi</li> <li>Normal elektrolit dengesini korumaya yönelik ilaçlar</li> <li>Böbreklerdeki fosfat emilimindeki bozukluğu düzeltmek için ilaçlar</li> </ul> <p>Bunların dışında gelişim bozukluğu meydana gelen çocuklarda büyüme hormonu tedavisi, konuşma-dil terapisi ve genetik danışmanlık da önerilebilir. Tüm bu yöntemler hastalığın etkilerini azaltmak için uygulanır.</p> <h2><strong>Sistinozis Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>Sistinozis nasıl bir hastalıktır?</strong></h3> <p>Sistinozis, hücrelerdeki amino asitlerden biri olan sistin (proteinlerin bir yapı taşı) birikimiyle karakterize olan genetik bir durumdur.</p> <h3><strong>Sistinozis tehlikeli bir hastalık mı?</strong></h3> <p>Sistinozis nadir meydana gelen genetik bir hastalıktır ancak kontrol altına alınmazsa uzun vadede böbreklerde ve gözlerde hasar meydana getirebilir.</p> <h3><strong>Sistinozis hastalığına hangi doktor bakar?</strong></h3> <p>Sistinozis hastalığını işaret edebilecek belirtiler varsa <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/cocuk-nefrolojisi">çocuk nefrolojisi</a> bölümü doktorlarından randevu alınabilir. Doktor ayrıca gerekli gördüğü takdirde farklı bölümlere sevk yapabilir.</p> <h3><strong>Sistinozis böbrekleri nasıl etkiler?</strong></h3> <p>Sistinozisin şiddetli ve uzun süren vakalarında yaygın olmasa da böbreklerin iflas etmesi söz konusu olabilir ve buna bağlı <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/bobrek-nakli">böbrek nakli</a> gerekebilir.</p>
Wolf Parkinson White Sendromu
<p>Wolf Parkinson White sendromu; kalp ritmindeki anormalliklerden kaynaklanan ve kalp atışlarının düzensiz ve hızlı hale gelmesine yol açan bir durumdur. Wolf Parkinson White Sendromu, kalbin elektriksel iletim yolundaki anormallikler nedeniyle gelişir. Bu hastalık genellikle genç yaşlarda ortaya çıkar ve belirtiler zaman zaman hafif, bazen de şiddetli olabilir. WPW sendromu, tedavi edilmediği takdirde zamanla kalp sağlığına ciddi şekilde zarar verebilir.</p> <h2><strong>Wolf Parkinson White Sendromu Nedir?</strong></h2> <p>Wolf Parkinson White Sendromu, anormal kardiyak elektriksel iletimden kaynaklanan ve genellikle doğuştan meydana gelen bir kalp kusurudur. Ayrıca genç yaşta da ortaya çıkabilen bir hastalık olan Wolf Parkinson White Sendromu’nda kalp atışın anormal bir hızlılık söz konusudur.</p> <p>Wolf Parkinson White Sendromu’nun belirtileri çoğunlukla 11 ila 50 yaşları arasında ortaya çıkar ve kalp atışlarında hızlanma, baş dönmesi ve sersemlik hissi gibi belirtiler ortaya çıkar.</p> <p>Wolf Parkinson White Sendromu’nun tedavisi, ilaç kullanımı veya <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/ablasyon-nedir">ablasyon</a> olarak bilinen bir tedavi yöntemini içerir. Nadir durumlarda kalbin normal ritmini geri yüklemek için elektrik şoku da uygulanabilir.</p> <h2><strong>Wolf Parkinson White Sendromu’nun Belirtileri Nelerdir? </strong></h2> <p>Wolf Parkinson White Sendromu kalpte anormal elektriksel yolların oluşmasıyla meydana geldiği için en belirgin semptom kalp atış hızının artmasıdır. Bununla birlikte göğüs ağrısı, nefes darlığı ve baş dönmesi de ortaya çıkabilir.</p> <p>Normalde kalbin sağ atriyumundan sağ ventriküle iletilen elektriksel sinyaller, kalp kasının düzgün bir şekilde atmasına yardımcı olur. Wolf Parkinson White Sendromu’nda ise ekstra bir elektriksel iletim yolu bulunur ve bu durum kalp atışlarını düzensizleştirerek kalp hızını artırabilir. </p> <p>Wolf Parkinson White sendromu belirtileri, kişiden kişiye farklılık gösterebilir. Bazı kişilerde hiç belirti göstermeyebilirken bazı kişilerde ciddi kalp ritim bozukluklarına yol açabilir. En yaygın Wolf Parkinson White Sendromu belirtileri şunlardır: </p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kalp-carpintisi-nedir">Kalp çarpıntısı</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-donmesi">Baş dönmesi</a>, bayılma</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gogus-agrisi-neden-olur">Göğüs ağrısı</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/nefes-darligi-neden-olur-nefes-darligi-nasil-gecer">Nefes darlığı</a></li> </ul> <h3><strong>Kalp çarpıntısı</strong></h3> <p>Wolf Parkinson White sendromu kalp çarpıntısı yapan bir rahatsızlıktır. Kalp atışları aniden hızlanır ve kişi bu durumu çarpıntı olarak hisseder. <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/stockholm-sendromu-nedir">Stockholm sendromu</a> kaynaklı anksiyetenin neden olduğu psikolojik çarpıntı hissinden farklı olarak genellikle dinlenme esnasında veya aniden fiziksel aktivite sırasında ortaya çıkabilir. </p> <h3><strong>Baş dönmesi ve bayılma </strong></h3> <p>Wolf Parkinson White Sendromu, kalp ritminin hızlanması sonucu kanın vücutta düzgün bir şekilde dağılmasını engelleyebilir. Bu da baş dönmesine ve bayılmalara yol açabilir. Bayılma, aniden başlayan kalp ritmi bozukluklarıyla da bağlantılıdır. </p> <h3><strong>Göğüs ağrısı</strong></h3> <p>Wolf Parkinson White Sendromu, bazı kişilerde göğüs ağrısına neden olabilen bir sendromdur. Meydana gelen bu göğüs ağrısı kalbin oksijen almadığı veya yeterince kan pompalamadığı zamanlarda daha belirgin hale gelebilir. </p> <h3><strong>Nefes darlığı</strong></h3> <p>Kalp atış hızının aşırı artması, vücudun oksijen ihtiyacını karşılamakta zorlanmasına yol açar. Bu da nefes darlığına sebep olabilir. </p> <p>Belirtiler genellikle geçici olmakla birlikte tedavi edilmediğinde daha ciddi sağlık sorunlarına yol açabileceği için profesyonel bir sağlık hizmeti almak oldukça önemlidir. </p> <h2><strong>Wolf Parkinson White Sendromu Neden Olur? </strong></h2> <p>Wolf Parkinson White Sendromu, kalpteki elektriksel iletim yollarının anormal şekilde gelişmesi sonucu oluşur. Normalde, kalpteki elektriksel sinyaller belirli bir yol boyunca iletilir. Ancak WPW sendromunda ekstra bir elektriksel yol bulunur. Bu ekstra yol, kalp ritmini bozar ve kalbin aşırı hızlanmasına yol açar. Wolf Parkinson White Sendromu nedenleri şunlardır: </p> <ul> <li><strong>Genetik faktörler:</strong> Wolf Parkinson White sendromu ve genetik faktörler birbiriyle ilişkili olabilir. Ailede WPW sendromu olan bireylerin bu hastalığa sahip olma riski daha yüksektir. Genetik geçiş, hastalığın ortaya çıkmasında önemli bir faktör olabilir. </li> <li><strong>Doğumsal anormallikler:</strong> Wolf Parkinson White Sendromu, doğuştan gelen kalp anormallikleri ile de bağlantılı olabilir. Kalpteki elektriksel yolların yanlış gelişmesi sonucu bu hastalık görülebilir. </li> <li><strong>Yaş ve cinsiyet:</strong> WPW sendromu genellikle genç yaşlarda görülür. Erkeklerde bu hastalığa daha sık rastlanabilir. </li> </ul> <p>Genetik ve doğuştan gelen faktörler, WPW sendromunun gelişmesine yol açan başlıca nedenler arasında yer alır. Ancak her WPW vakasında bu nedenler geçerli olmayabilir. </p> <h2><strong>Wolf Parkinson White Sendromu Tanısı Nasıl Konur? </strong></h2> <p>WPW sendromunun tanısı, bir dizi testle konur. Bu testler, kalbin elektriksel iletimini ve ritmini incelemeye yöneliktir. Tanı koyma sürecinde kullanılan başlıca yöntemler şunlardır: </p> <ul> <li><strong>Elektrokardiyogram (<a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/ekg-nedir-ekg-nasil-cekilir">EKG</a>):</strong> Kalbin elektriksel aktivitelerini kaydederek anormal yolları tespit eder. </li> <li><strong>Holtermonitörüzasyonu:</strong> Uzun süreli kalp ritmi takibi yapılmasını sağlar. </li> <li><strong><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/ekokardiyografi-nedir-nasil-uygulanir">Ekokardiyografi</a>:</strong> Kalp yapısını ve fonksiyonlarını incelemek için kullanılır. </li> <li><strong>Elektrofizyolojik çalışma (EPS):</strong> Kalbin elektriksel sistemini detaylı incelemek için yapılan ileri bir testtir. </li> </ul> <p>Yapılacak bu testler ile WPW sendromunun varlığı belirlenebilir ve tedavi süreci başlatılabilir. </p> <h3><strong>Wolf Parkinson White Sendromu ve kalp sağlığı </strong></h3> <p>WPW sendromu, kalp sağlığını önemli ölçüde etkileyen bir durumdur. Bu sendrom, kalpteki elektriksel yolların anormal olması nedeniyle kalbin ritminin düzensizleşmesine yol açar. Anormal kalp ritimleri, kalbin verimli bir şekilde kan pompalayamamasına neden olabilir. Bu durum, zamanla kalp yetmezliğine veya diğer ciddi kalp hastalıklarına yol açabilir. WPW sendromu olan bireylerde şu riskler daha belirgindir: </p> <ul> <li><strong>Kalp krizi riski:</strong> Kalbin daha hızlı atmasına yol açan Wolf Parkinson White sendromu <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kalp-krizi-belirtileri-tani-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">kalp krizi</a> riski oranını artırır.</li> <li><strong>Ani kalp durması:</strong> Wolf Parkinson White sendromu, bazı durumlarda ani kalp durmasına yol açabilir. Bunun nedeni, kalpteki anormal elektriksel yolların hızlı ve düzensiz kalp atışlarına neden olmasıdır.</li> </ul> <p>Wolf Parkinson White sendromu risk faktörleri göz önüne alındığında; tedavi edilmediği takdirde ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir. Erken teşhis ve tedavi, bu risklerin önlenmesine yardımcı olabilir. </p> <h3><strong>Wolf Parkinson White Sendromu için erken teşhisin önemi </strong></h3> <p>Wolf Parkinson White sendromu tedavisi için erken teşhis, tedavinin başarılı olmasını sağlar. Erken tanı konan hastalarda, kalp ritmini düzenlemek ve olası komplikasyonları önlemek mümkündür. Ancak WPW sendromu bazen belirti göstermeyebilir veya belirtiler hafif olup göz ardı edilebilir. Bu nedenle düzenli sağlık kontrolleri ve kalp rahatsızlıkları ile ilgili herhangi bir belirti gösteren kişilerin erken dönemde doktora başvurması büyük önem taşır. Erken teşhis, tedavi sürecinin etkinliğini artırarak hastaların sağlığını koruma ve komplikasyonları önleme açısından önemli avantajlar sağlar. </p> <ul> <li><strong>Tedavi yöntemlerinin erken başlatılması:</strong> Erken teşhis, hastalığın daha ciddi sorunlara yol açmadan tedavi edilmesini sağlar. </li> <li><strong>Komplikasyonların önlenmesi:</strong> Erken teşhis ile kalp krizi ve ani kalp durması gibi ciddi komplikasyonların önüne geçilebilir. </li> </ul> <p>Erken teşhis ile birlikte Wolf Parkinson White sendromu ve ilaç tedavisi hemen uygulanır. Bu noktada tedavi, istenen cevabı vermezse farklı tedavi yöntemleri değerlendirilir. </p> <h2><strong>Wolf Parkinson White Sendromu Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>Wolf Parkinson White Sendromu kalp ritmini nasıl etkiler? </strong></h3> <p>WPW sendromu, kalpte ekstra bir elektriksel iletim yolu oluşturur. Bu yol, kalbin hızla ve düzensiz atmasına neden olur. Bu da kalp ritmini bozarak normal fonksiyonların yerine getirilmesini engeller. </p> <h3><strong>Wolf Parkinson White Sendromu ciddi sağlık sorunlarına yol açar mı? </strong></h3> <p>Tedavi edilmediği takdirde Wolf Parkinson White Sendromu tıpkı <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/ramsay-hunt-sendromu">Ramsay hunt sendromu</a> gibi ciddi sağlık sorunlarına yol açabilir.</p> <h3><strong>Wolf Parkinson White Sendromu genetik midir? </strong></h3> <p>WPW sendromu, genetik bir yatkınlıkla ilişkili olabilir. Ailede bu hastalık öyküsü olan kişilerde risk daha yüksek olabilir.</p> <h3><strong>Wolf Parkinson White Sendromu olan bir kişi spor yapabilir mi? </strong></h3> <p>Wolf Parkinson White sendromu ve spor arasında ilişki en çok merak edilen konulardır. Rahatsızlığa sahip olan kişiler doktor gözetiminde spor yapabilirler.</p>
Teknolojiler
Aiforia
<p>Yapay zeka, günümüzde makinelerin insan benzeri görevleri gerçekleştirmesine, deneyiminden öğrenmesine, yeni girdilere uyum sağlamasına olanak sağlayan sistemleri tanımlamaktadır. Yapay zeka ile temelde insan yetkinliklerinin geliştirilmesi ve bunlara katkı sağlanması amaçlanırken, şirketler ise yapay zekayı sektöre de bağlı olarak, müşteri hizmetlerinden tedarik zinciri yönetimine kadar birçok alanlarda kullanmaktadır. Sağlık sektöründe ise yapay zeka; karmaşık tıbbi ve sağlık hizmetleri verilerinin analizinde, insan bilişini örnek almak için makine öğrenimi algoritmaları ve yazılımlarını tanımlamak için kullanılan kapsamlı bir terim olarak karşımıza çıkıyor. Aiforia firmasına ait algoritmalar da kısaca klinik teşhiste yapay zeka destekli patoloji görüntü analiz yazılımı olarak tanımlanabilir. Türkiye’de CE-IVD onaylı bir patoloji algoritması ilk olarak Memorial Sağlık Grubu’nda kullanılmaya başlandı. Patolojideki YZ uygulamaları ve 2025 yılı itibariyle hastalara hizmet edecek algoritmalar hakkındaki detayları, Memorial Sağlık Grubu Patoloji kurucu hekimi ve koordinatörü Prof. Dr. İlknur Türkmen aktardı.</p> <h2><strong>Patolojik İncelemede Yapay Zeka Nedir?</strong></h2> <p>Patolojik inceleme, başta kanser olmak üzere hemen tüm hastalıkların altın standart tanısı için gereklidir. Patolojik tanı mikroskop altında hücrelerin incelenmesi ile yapılmakta iken, son 20 yılda bu görüntülerin dijitalize edildiği dijital patoloji kavramı hayatımıza girmiştir. Dijitalizasyon, pek çok alanda süreçlere katkı sağladığı gibi, yapay zeka destekli görüntü analizi yazılımları ile tanı, tedavi süreçlerini yönlendirme ve YZ’nın hastalar için kullanımı için uygun ortamın oluşturulmasını sağlamaktadır. Bu tür yazılımlar, dijitalleştirilmiş patoloji örneklerini analiz etmek için derin öğrenme ve makine öğrenimi algoritmalarını kullanmakta ve patoloji uzmanlarının doku örneklerini daha hızlı ve arttırılmış doğrulukla incelemelerine yardımcı olmaktadır.</p> <h2><strong>Yapay Zekanın Tanı Sürecine Katkıları Nelerdir?</strong></h2> <p>Yapay zeka modelleri, hücre tespiti, sınıflandırma, sayım ve anormal dokuların belirlenmesi gibi çeşitli görevlerde destek sunabilmektedir. Bu tür yazılımlar, görüntü analizini otomatikleştirerek patologların iş yükünü hafifletmeye yardımcı olmasının ardından hata riskini de en aza indirmektedir. Ancak, bu tür yazılımlar tek başına tanı koymaktan öte patoloji uzmanının değerlendirmesini tamamlayıcı nitelikte kullanılmaktadır.</p> <h2><strong>Aiforia Yazılımları Hangi Hastalıkların Tedavisinde Fayda Sağlamaktadır?</strong></h2> <p>Aiforia yazılımları, özellikle dijital patoloji ve yapay zeka tabanlı görüntü analizi alanında önemli yenilikler sunan yazılım desteği olarak günümüzde kullanıma sunuldu. Bu yazılım, çeşitli hastalıkların teşhisinde ve araştırılmasında yardımcı olabilmeyi amaçlamaktadır. Genel olarak şu alanlarda etkili olabilir:</p> <ul> <li><strong>Kanser Tanısı:</strong> Aiforia, özellikle meme, prostat, akciğer ve deri kanserleri gibi çeşitli kanser türlerinin tanısında patoloji uzmanlarına yardımcı olur. Yapay zeka, anormal hücresel yapıları ve potansiyel tümör odaklarını tespit eder.</li> <li><strong>Nörolojik Hastalıklar:</strong> Alzheimer hastalığı gibi çeşitli nörodejeneratif hastalıkların analizinde kullanılabilir. Beyin dokusundaki yapısal değişiklikleri incelemek için yararlı olabilir.</li> <li><strong>Böbrek Hastalıkları:</strong> Glomerülonefrit ve diğer böbrek rahatsızlıklarının teşhisinde doku analizi yapabilir.</li> <li><strong>Enfeksiyon Hastalıkları:</strong> Bakteriyel veya viral enfeksiyonların sonucu olan patolojik değişikliklerin incelenmesine yardımcı olabilir.</li> <li><strong>Karaciğer Hastalıklar:</strong> Karaciğer fibrozisi veya siroz gibi durumların tanısında etkili olabilir.</li> </ul> <p>Patoloji alanında CE-IVD onaylı yazılım algoritması olan Aiforia algoritmalarının güçlü yanı, büyük miktarda veriyi hızlı ve tutarlı bir şekilde analiz ederek patoloji uzmanlarının daha doğru ve daha kısa zamanda teşhis koymasına yardımcı olmaktır.</p> <h2><strong>Dijital Patoloji ve Yapay Zekanın Bir Diğer Avantajı; Kullanım Alanındaki Çeşitlilik</strong></h2> <p>Bu yazılım desteğinin güçlü yanı, büyük miktarda veriyi hızlı ve tutarlı bir şekilde analiz ederek patoloji uzmanlarının daha doğru ve zamanında teşhis koymasına yardımcı olmasıdır. Patoloji alanındaki dijitalizasyon, YZ yazılımlarının kullanımına olanak sağlamakta ve patoloji alanında oldukça önemli bir yenilik sunmaktadır. Bu teknoloji ve yazılımların kullanım alanları şunlardır:</p> <ul> <li><strong>Uzak Erişim ve Paylaşım Kolaylığı:</strong> Dijital olarak taranan görüntülere dünyanın herhangi bir yerinden erişilebilir ve bu görüntüler kolayca paylaşılabilir. Bu, uzaktan çalışma ve ikinci görüşlerin alınmasını kolaylaştırır. Ekspertiz sahibi patologların hastalar için çalışabilmesine imkan sağlar.</li> <li><strong>Hız ve Verimlilik:</strong> Yapay zeka algoritmaları, görsel verilerin analizini hızlandırabilir ve patoloji uzmanlarının tanı koyma süreçlerini hızlandırarak daha verimli çalışmalarına olanak tanır. Böylelikle tekrarlayan işlerle vakit kaybetmek yerine, hastalara daha komplike süreçlerde fayda sağlayabilirler.</li> <li><strong>Hassasiyet ve Doğruluk: </strong>Otomatik analiz ve yapay zeka destekli algoritmalar sayesinde, doku örneklerinin incelenmesinde insan hatalarını minimize eder ve daha doğru sonuçlar elde edilmesini sağlar.</li> <li><strong>Büyük Veri Analizi: </strong>Bu tür yazılımlar büyük ölçekli patoloji verilerini hızlı bir şekilde işleyebilir ve analiz edebilir. Bu da araştırmalar için geniş kapsamlı veri analizi imkanı sunar ve yeni ilaç geliştirmeleri için çok önemli bir vizyon ve ufuk sunmaktadır.</li> <li><strong>Öğrenme ve Gelişme: </strong>Yazılım, makine öğrenimi algoritmaları sayesinde zamanla gelişir ve daha karmaşık patolojik anormallikleri tanıyabilme kapasitesini artırır.</li> <li><strong>Araştırma ve Geliştirme:</strong> Akademik kurumlar ve ilaç şirketleri, Aiforia benzeri yazılımlar üzerinde yürütülen araştırmalar sayesinde yeni tedavi yöntemleri ve ilaçlar geliştirebilir.</li> </ul> <p>Yukarıda özetlendiği üzere; dijital patoloji ve bu alanda kullanılan klinik karar destek yazılımları, tıpta dijital dönüşümün önemli bir parçası olup, klinisyenlere ve araştırmacılara önemli avantajlar sunmaktadır. Bu tür yazılımlar, tıbbi araştırmalar ve klinik uygulamalarda büyük bir potansiyele sahiptir. Kişiselleştirilmiş tedavilerini geleceği büyük veri analizinden geçmektedir.</p> <p>Dört yıllık bir süreçte, tam dijital iş akışı ile ülkede öncü, globalde bilinir hale gelen Memorial Sağlık Grubu Patoloji Bölümü, dijital patolojinin ana hedeflerinden biri olan yapay zeka kullanımını da hastaların yararına kullanmak adına rutin işleyişine almıştır. 2025 yılı itibariyla prostat, meme ve akciğer kanseri hastalarında yapay zeka algoritmaları kullanılacaktır. Portföyü genişletme çalışmaları devam etmektedir.</p>
MonaLisa Touch Lazer (Lazerle Genital Estetik)
<p>Bir ışık teknolojisi olan lazer, tıbbın birçok alanında olduğu gibi jinekoloji alanında da sadece kozmetik amaçlı değil hem tedavi amaçlı hem de fonksiyonel olarak kullanılıyor. Vajinal sağlığın korunması, bakımı ve yenilenmesi için özel olarak geliştirilen lazer teknolojileri, doğum sonrası veya menopoz dönemindeki kadınlara öneriliyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Kadın hastalıkları ve Doğum Bölümü’nden Op. Dr. Emine Barın, genital lazer uygulamalarından biri olan Monalisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) ile ilgili bilgi verdi.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Teknolojisi Nedir? </strong></h2> <p>Kadınlarda yaş arttıkça vajina dokusunda hücresel değişiklikler meydana gelmektedir. Bu değişikliklerin hızını azaltmak ve şikayetleri gidermek amacıyla Lazer Vajinal Rejüvenasyon (rejuvanation) yani lazerle yapılan vajinanın gençleştirme işlemi uygulanmaktadır. Bu işlemin estetikten çok fonkisyonel kazanımları vardır.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Teknolojisi Neleri Tedavi Eder? </strong></h2> <p>MonaLisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) işleminden ortalama 3 hafta sonra hissedilir bir şekilde vajinal sıkılaşma meydana geldiği ifade edilmektedir. Karın içi basıncı artışı gibi (öksürük, ağır yük kaldırma) durumlarında görülen idrar kaçırma sorunları da vajinal lazer ile tedavi olmaktadır.</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/vajinal-kuruluk-nedir">Vajinal kuruluk</a> tedavisi</li> <li>Vajinanın sıkılaştırılması ve gençleştirilmesi(vajinal rejüvenasyon)</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/idrar-kacirma-nedir">İdrar kaçırma</a> tedavisinde (stress inkontinans)</li> <li>Cinsel ilişkide hazzın artırılması amacıyla</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/menopozu-isaret-eden-15-belirti">Menopoza</a> bağlı şikayetlerin giderilmesi</li> <li>Tekrarlayan vajinal enfeksiyonların ve tekrarlayan mantar tedavisi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/genital-sigil-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Genital siğil</a> tedavisi</li> <li>Rahim ağzı yaralarının tedavisi</li> <li>Genital bölge renk açma tedavisi(genital beyazlatma)</li> </ul> <p>Lazerle vajinal daraltma yapılan hastaya aynı seansta vajinal beyazlatma işlemi de yapılabilmektedir. MonaLisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) işlemleri kombine edilebilmektedir. Tek bir seansta birden fazla genital estetik işlemi yapılabilmektedir. Ayrı başlıklarla kişiye özel çözüm üretiliyor.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Nasıl Yapılır? </strong></h2> <p>Lazer işleminden önce hastanın kadın hastalıkları ve doğum uzmanı tarafından değerlendirilmesi gerekmektedir. İşlem kolay, ağrısız ve anestezi gerektirmeden 15-20 dakika süren bir işlemdir. Hastaya göre gerekirse ve daha iyi sonuç almak için 4 haftalık aralıklarla 3 defa işlem tekrarlanmaktadır. İşlem sonrası hasta normal rutin hayatına devam edebilmektedir.</p> <p>Genital lazer ile vajina içine yerleştirilen ultrason probuna benzer bir prob ile işlem uygulanmaktadır. Genital beyazlatma ve siğil için ayrı lazer başlıkları kullanılmaktadır. Genital lazer işlemi sırasında doku içine giren yüksek enerjili lazer ışığı, dokuda küçük çaplı bir hasar oluşturmaktadır. Bunun sonucunda dokuda bir enflamasyon ve sonrasında bir tamir ve yenilenme süreci başlamaktadı. Kollajen sentezi artar, kan dolaşımı artar, elastik lif yapımı artar ve duyarlılık artışı olur.</p> <h3><strong>MonaLisa Touch Lazer kimlere uygulanabilir? </strong></h3> <p>Vajinal uygulamaları 18 yaş altı hastalar için uygun değildir. Ancak üst yaş sınırı bulunmamaktadır. Lazer tedavisine aşırı hassas olanlarda dikkatli uygulanması gerekmektedir. Alerjik reaksiyonlar oluşabilir. Çok yoğun enfeksiyon varsa önce enfeksiyon tedavi edilip sonra lazer uygulaması yapılabilmektedir. Bu durumlar dışında uygun olan kişilere lazer uygulaması yapılabilir.</p> <h2><strong>MonaLisa Touch Lazer Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>İşlem sonrası cinsel ilişki yasağı var mı? </strong></h3> <p>MonaLisa Touch Lazer (lazerle genital estetik) işleminden 7 gün sonra cinsel ilişki serbest olmaktadır. İlk 7 gün cinsel ilişki önerilmemektedir.</p> <h3><strong>Uygulama öncesi nelere dikkat etmek gerekir? </strong></h3> <p>Uygulama öncesi 1 yıl içinde <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/smear-testi-nedir-smear-testi-neden-yapilir">PAP smear testinin</a> yapılmış olması ve negatif sonuç alınmış olması gerekmektedir. Lazer işleminin deneyimli bir <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/kadin-hastaliklari-ve-dogum-jinekoloji">kadın hastalıkları ve doğum</a> doktoru tarafından yapılması gerekmektedir.</p> <h3><strong>MonaLisa Touch Lazer’in avantajları nelerdir? </strong></h3> <p>Lazer işlemi anestezi ve ameliyat gerektirmeden uygulanmaktadır. Ağrısız ve acısız bir yöntemdir. Etkili ve hızlıdır. 20 dakikada işlem tamamlanmaktadır. Bu nedenle günlük yaşantı etkilenmemektedir.</p> <h3><strong>MonaLisa Touch Lazer uygulamasının riski var mıdır? </strong></h3> <p>Lazer uygulamasının rahim ve yumurtalıklarda bir riski bulunmamaktadır. FDA onaylı bir uygulamadır. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kisirlik-infertilite-nedir">Kısırlığa</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/rahim-kanseri-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">rahim</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yumurtalik-kanseri">yumurtalık</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/cilt-deri-kanseri-belirtileri-tedavisi-ve-korunma-yontemleri">cilt kanserine</a> neden olmamaktadır.</p>
Cilt Analizinde Yeni Bir Teknoloji: Observ 320 Cilt Analizi
<p>Cildimiz; yaşın ilerlemesi, cilt bakımına yeterli özenin gösterilmemesi, güneş ışınlarına maruziyet ve bazen de genetik sebeplerle sağlıklı ve genç görünümü kaybedebiliyor. Ciltte lekelenme, açık gözenekler, kızarıklık, matlaşma ve elastikiyet kaybı gibi estetik açıdan rahatsız edici sonuçlar görülebiliyor. Cilt tipinizin uzmanlar tarafından analiz edilmesi, ciltteki sorunların objektif olarak saptanabilmesi cilt analiz cihazları öne çıkıyor ve ileri teknolojilerle cildin doğru değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Asude Kara Polat, Uzm. Dr. Didem Kazan ve Uzm. Dr. Selma Salman, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi hakkında bilgiler verdi.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Nedir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi Dermatoloji bölümünde kullanılan bir cilt tanıma teknolojisidir. Cildin ihtiyaçlarını kolay ve anlaşılabilir haliyle gösterebilen bu analiz ile cilt yüzeyinin daha derin katmanlarının dahi incelenmesi fırsatı sunulmaktadır. Yüzün cihaza konumlandırılmasının ardından cilt yüzeyine patenti LED ışık ve filtrelerle aydınlatma sağlayarak cildin en dıştan içe doğru en net şekilde değerlendirme imkanı sağlamaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Kullanım Alanları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi; cilt tipine uygun bakım rutini oluşturmadan önce cilt tipini belirlemede, rozasea, akne, melasma gibi dermatolojik hastalıkların hem medikal hem de kozmetik tedavileri öncesi ve izleminde tedavini yanıtını değerlendirmede ve botoks, mezoterapi, dolgu uygulamaları gibi kozmetik işlemlerin başarısını değerlendirmede kullanılmaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi teknolojisi, cilt yüzeyine aydınlatma sağlayarak cildin en derin katmanlarını dahi derinlemesine görme imkanı sunmaktadır. Avantajları aşağıdaki gibi sıralanabilir;</p> <ul> <li><strong>Cilt tipinin değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Cilt tipi kuru-karma-yağlı olarak 3’e ayrılır. Cilt tipinin belirlenmesi ile hastalara günlük cilt bakımı rutini oluşturmaları için yardımcı olacak ürünler önerilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt kalitesi ve yüzey düzensizliklerinin değerlendirilmesi </strong></li> </ul> <p>Açık gözenekler, ton eşitsizliği, ince ve derin çizgilerin tespiti ile hastalara önerilecek kozmetik ürün ya da kozmetik işlemlere karar verilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt lekelerinin tedavisi</strong></li> </ul> <p>Ciltteki çil, güneş lekesi gibi gözle görünen veya derinin alt tabakalarına uzanan gözle görülmeyen hormonal lekeler (melasma) cilt analiz cihazıyla tespit edilebilmektedir. Tespit sonrasında hastaya uygun medikal ya da kozmetik tedaviler önerilebilmektedir. Bu tedavilerin başarısı, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi ile takip edilebilmekte ve gerekli durumlarda ek tedaviler uygulanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cildin damar ağ yapısı değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Kuperoz ya da rosacea adı verilen cilt hastalıkları toplumda sık görülebilmektedir. Bu hastalarda cilt altı kılcal damarlarda normalin üstünde genişleme olabilmekte ve bu durum yüzde kızarık bir görüntüye sebebiyet verebilmektedir. Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile deri altı damar ağı yapısının adeta fotoğrafını çekilmektedir. Bu sayede başlangıç aşamasında saptanan bu hastalıkları önlemeye yönelik önerilerde bulunulabilmekte veya ilerlemiş hastalık durumunda ise tedaviye yön verilebilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cil sıkılığı: (gözaltı torbaları, gülme çizgileri)</strong></li> </ul> <p>Cildin gerekli ihtiyacı karşılanmadığı durumlarda Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile gelişebilecek cilt sorunlarının tespiti kolaylıkla sağlanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilde uygulanan uzun dönemli tedavilerde cildin gelişimi değerlendirilebilmektedir.</strong></li> </ul> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilir mi?</strong></h3> <p>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilmez, oldukça konforlu bir uygulamadır. Kişi cihazın ışık almayan siyah kutu şeklinde başlık kısmına başını yerleştirir, bilgisayarlı fotoğraf sistemimiz cildin fotoğraflarını çeker. Böylece konforlu bir uygulama gerçekleştirilir.</p> <h3><strong>Cilt hastalıklarının takibinde kullanılması ne gibi avantajlar sağlar?</strong></h3> <p>Cilt analiz cihazı sayesinde verilen medikal tedavinin ya da estetik uygulamanın hastanın bir önceki gelişine göre ciltte ne gibi faydalar sağladığı, ne derece başarılı olduğu objektif olarak görülebilir. Gerekirse mevcut tedavi değiştirilebilir ya da tedaviye eklemeler yapılabilir.</p> <h3><strong>Cilt analizi hastaya ne gibi imkanlar sunar?</strong></h3> <p>Hasta, cildindeki fark ettiği sorunların yanında çıplak gözle görülmeyen sorunları da görmüş olur. Doktoruyla birlikte cilt tipine uygun bir cilt bakımı rutini geliştirebilir. Ayrıca ciltteki sorunların tedavisi için yine doktoruyla birlikte bir tedavi planı oluşturabilir.</p>
Rezum (İyi Huylu Prostat Büyümesi İçin Su Buharı Tedavisi)
<p>Rezum, iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde prostatın büyüyen kısmını küçültmek için su buharı enerjisinin kullanıldığı bir yöntemdir. Rezum tedavi yöntemi ile üretra-dış idrar yolundan girilerek (endoskopik yaklaşım) prostat gözlenir. Radyofrekans jeneratörü yoluyla oluşan enerji, vücut dışında suyu ısıtmak ve buhara dönüştürmek için kullanılır. Vücut dışında oluşturulan su buharı, prostat büyümesine neden olan prostat dokusunu küçültmek için bir iğne aracılığıyla prostat dokusuna iletilir. İşlem yaklaşık 10 ila 30 dakika arasında sürer ve günübirlik olarak gerçekleştirilebilir. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Fatih Yanaral, iyi huylu prostat büyümesinde kullanılan su buharı tedavi yöntemi Rezum hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İyi Huylu Prostat Büyümesi ve Rezum Nedir?</strong></h2> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/iyi-huylu-prostat-buyumesine-dikkat">İyi huylu prostat büyümesi</a>, prostat bezinin boyutunun büyümesiyle erkeklerde yaygın olarak görülen ürolojik bir hastalıktır. Erkeklerde ileri yaşlarda yaygın olarak görülen iyi huylu prostat büyümesi 50'li yaşlardaki erkeklerin %40'ını, 90 yaş ve üzerindeki erkeklerin ise %90'ını etkilemektedir. Hastalarının büyük bir kısmında prostat büyümesi mesane çıkış tıkanıklığına neden olarak idrar yolu şikayetlerine yol açmaktadır. İdrar şikayetleri arttıkça hastanın yaşam kaliteleri de düşer. Prostat büyümesi tedavisinde hayat tarzı değişiklikleri, ilaç tedavileri ve ameliyat tedavileri vardır.</p> <p>İlk basamak tedavi olan ilaç tedavileri zamanla etkisini kaybedebilir veya hasta devamlı ilaç kullanmak istemeyebilir. Bu durumdaki hastaların iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde ameliyat seçenekleri gündeme gelir. İyi huylu prostat büyümeleri tedavisinde günümüzde transüretral rezeksiyon (TURP), lazer ameliyatları (Thulep, <a href="https://www.memorial.com.tr/teknolojiler/prostat-buyumesine-holep-tedavisi">Holep</a>) ve Rezum tercih edilmektedir. Klasik yöntem olan TURP'nin kendine has yan etkileri bulunmaktadır. Bu yan etkiler arasında retrograd ejakülasyon (meninin geri kaçması), transfüzyon gerektiren kanama sayılabilir. Ayrıca, genel veya spinal anestezi kullanımını gerektirir ve hastanın ortalama 2 gün hastanede kalış süresi vardır.</p> <p>Bu durumu iyileştirmek için TURP'ye alternatif cerrahi stratejiler sağlamak amacıyla çeşitli minimal invaziv prosedürler geliştirilmiştir. Bunlar arasında, 2015 yılında Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (US FDA) onayı aldıktan sonra artan bir ilgi gören yeni bir ablatif prosedür olan Rezum sistemi bulunmaktadır.</p> <h2><strong>Rezum Tedavi Yönteminin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>Rezum, lokal anestezi altında uygulanabilir (Anestezi riski yüksek hastalara uygulanabilir)</li> <li>Rezum, hastanın kan sulandırıcı ilaçları kesilmeden uygulanabilir (Kalp hastalığı olanlarda güvenlidir)</li> <li>Rezum, hastanın hızlı ve etkili bir tedavi almasını sağlar</li> <li>Rezum ile genişlemiş merkezi bölgeler ve/veya orta loblar tedavi edilebilmektedir</li> <li>Rezum, iyi huylu prostat büyümeleri için klinik olarak kanıtlanmış, güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir</li> <li>Rezum ile tedavi edilen hastada cinsel işlev kaybı ve idrar fonksiyon kaybı minimum düzeyde olur</li> <li>Rezum tedavisi gören hasta normal aktivitelere hızlı dönüş yaparak aynı gün hastaneden taburcu olabilmektedir.</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisini Kimler Seçebilir?</strong></h2> <ul> <li>Prostat ilaçlarını bırakmayı veya almamayı tercih eden iyi huylu prostat büyümesi olan hastalar</li> <li>Diğer minimal invaziv (kapalı yöntemler) veya cerrahi prostat prosedürlerini istemeyen hastalar</li> <li>Şikayetlerinden ameliyatı seçecek kadar rahatsız olmadıklarını belirten hastalar</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hangi Hastalara Uygulanabilir?</strong></h2> <ul> <li>İyi huylu prostat büyüklüğü ≥30 cm3 ve ≤80 cm3 olan hastalara Rezum tedavi yöntemi uygulanabilir.</li> <li>Santral bölge ve/veya orta lob hiperplazisi olan prostatın tedavisinde uygulanabilir</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Rezum tedavisi yöntemi için kimler iyi bir aday değildir?</strong></h3> <p>Rezum tedavisi, üriner implantı olan veya penil protezi olan hastalarda ve iyi huylu prostat büyüklüğü 80 gram üstünde olan hastalara uygulanmamalıdır.</p> <h3><strong>Rezum tedavisi ile klasik TURP ve prostat lazer ameliyatları arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>TURP ve lazer ameliyatlarında, prostatın bir kısmını çıkarmak için elektrik akımı veya lazer enerjisi kullanılmaktadır. İyileşmeler genellikle Rezum tedavisi gibi ofis tabanlı bir tedaviden daha iyidir. Ancak ameliyatların genellikle daha fazla riski vardır. Bu işlemler ameliyathanede genel veya spinal anestezi altında uygulanmaktadır. Rezum tedavisi ise lokal anestezi altında, kan sulandırıcı ilaçlar kesilmeden de uygulanabilir.</p>
Tanı ve Testler
DNA Testi
<p>DNA testi (genetik test), genlerdeki, kromozomlardaki veya proteinlerdeki mutasyonları tespit edebilen, kalıtsal hastalıkları belirleyebilen ve babalık testi gibi birçok alanda da kullanılabilen tıbbi bir prosedürdür. DNA testleri ayrıca belirli bir rahatsızlığı geliştirme veya genetik bir bozukluğu aktarma riskini de tespit etmeye yarayan bir test yöntemidir. DNA testi, kan, tükürük ve doku örneği alınarak yapılır ve bu örnekler sonrasında kişinin genetik yapısı detaylı bir şekilde analiz edilir.</p> <h2><strong>DNA Testi Nedir?</strong></h2> <p>DNA testi, bir kişinin genetik materyalinde (DNA) bulunan değişiklikleri veya mutasyonları tespit etmek amacıyla yapılan bir analiz yöntemidir. DNA testi, genetik hastalıkların tanısı, taşıyıcılık durumu, soy ağacı oluşturma ve kişiye özel tıbbi tedavi planlarının oluşturulması gibi çeşitli amaçlarla kullanılabilir.</p> <p>Örneğin, DNA testleri, şüphelenilen genetik hastalıkların tanısını doğrulamak veya hastalıkları dışlamak için kullanılabilir. Diğer ifade şekliyle genetik testler olan DNA testleri, kan, tükürük veya doku örnekleri gibi biyolojik numuneler alınarak gerçekleştirilir. Analiz edilen DNA, belirli genlerdeki veya kromozomlardaki anormallikleri belirlemek için detaylı bir şekilde incelenir. Sonuçlar, bireyin genetik yapısı hakkında önemli bilgiler sunarak, hastalık risklerinin değerlendirilmesi ve uygun tedavi stratejilerinin planlanmasına yardımcı olabilir.</p> <p>Ayrıca, DNA testleri adli tıp alanında kimlik tespiti veya akrabalık ilişkilerinin belirlenmesi amacıyla da kullanılmaktadır. Özellikle babalık testi, DNA testinin kullanım alanlarının başında gelir. Bu testler, bireylerin genetik profillerini karşılaştırarak, biyolojik bağların teyit edilmesine olanak tanır.</p> <p>Sonuç olarak, DNA testleri, genetik bilgilerin ortaya çıkarılması ve bu bilgilerin sağlık, adli tıp ve soy araştırmaları gibi çeşitli alanlarda uygulanması açısından kritik bir öneme sahiptir ve yaygın olarak kullanılan test yöntemlerinden biridir.</p> <h3><strong>DNA testinde nelere bakılır?</strong></h3> <p>DNA testi (genetik test), genel olarak kromozomlar ve proteinlerdeki olası değişiklikleri arar. Bu değişiklikler mutasyon olarak da ifade edilir. DNA testleri, kişiyi oluşturan genler hakkında birçok bilgi verebilmesi açısından önemlidir. Özellikle belirli bir hastalığın olup olmadığını doğrulayabilme özelliği taşıyan DNA testleri, belirli rahatsızlıkları geliştirme riskinin daha yüksek olup olmadığını belirleyebilir. Ayrıca ebeveynler tarafından çocuğa aktarılabilecek belirli bir mutasyona uğramış gen taşıyıp taşınmadığı da DNA testi yoluyla ortaya çıkabilir.</p> <h2><strong>DNA Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>DNA testi temelde kalıtsal hastalıkların ortaya çıkarılması, vücuttaki mutasyonların belirlenmesi, belirli hastalıklara yakalanma riskinin analiz edilmesi ve kişinin akrabalık ilişkilerinin doğrulanması amacıyla yapılır. Ayrıca adli tıp alanında da önemli bir yeri bulunan DNA testleri, adli vakaların sonuçlanmasına katkı sunar.</p> <p>DNA testinin yapılma nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Kalıtsal hastalıkların ortaya çıkarılması</li> <li>Vücuttaki mutasyonların belirlenmesi</li> <li>Belirli hastalıklara yakalanma riskinin analiz edilmesi</li> <li>Çocuklara aktarılabilecek genetik hastalıkların incelenmesi</li> <li>Organ veya doku nakli olacak kişiyle genetik uyumun tespit edilmesi</li> <li>Kişinin akrabalık ilişkilerinin doğrulanması</li> <li>Adli vakaların çözümlenmesi</li> <li>Evlat edinme durumunda çocuğun biyolojik ailesinin bulunması</li> </ul> <h3><strong>Kalıtsal hastalıkların ortaya çıkarılması </strong></h3> <p>DNA testleri, yaygın olarak aileden aktarılan genetik hastalıkları tespit etmek için kullanılır. Bazı hastalıklar, belirli genlerdeki mutasyonlardan kaynaklanır ve bireyler, bu genetik değişiklikleri ebeveynlerinden miras alabilir. Bu durum kalıtsal veya genetik olarak ifade edilir.</p> <p>Örneğin <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kistik-fibrozis-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">kistik fibroz</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/orak-hucreli-anemi">orak hücre anemisi</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/huntington-hastaligi-nedir">huntington hastalığı</a> gibi genetik hastalıklar, doğuştan gelen mutasyonlarla bağlantılıdır. DNA testleri ise kişide veya ailesinde genetik bir hastalık riski olup olmadığını belirleyerek ilgili hastalıkların erken tanı ve tedavi planlamasına yardımcı olur.</p> <p>Hamilelik öncesi genetik taramalar, taşıyıcı taramaları ve doğum öncesi testler bu amaçla yapılabilir.</p> <h3><strong>Vücuttaki mutasyonların belirlenmesi </strong></h3> <p>DNA testi, bir bireyin DNA’sında meydana gelen mutasyonları tespit edebilen test yöntemleridir. Mutasyonlar, genlerin normal işleyiş fonksiyonlarını bozabilir ve zamanla bazı sağlık sorunlarına yol açabilir. Yine örnek vermek gerekirse <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kanser-nedir-kanser-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">kanserle</a> ilişkili gen mutasyonları (örneğin BRCA1 ve BRCA2 gen mutasyonları), bireyde meme veya over kanseri riskini artırabilir.</p> <p>DNA testi yoluyla vücuttaki mutasyonlar tespit edilerek, kişinin mevcut sağlık durumu değerlendirilebilir ve hastalıklara karşı erken müdahale sağlanabilir. Özellikle kanser genetiği testleri, gen tedavisi araştırmaları ve kişiye özel ilaç tedavileri için de DNA testleri kullanılabilir.</p> <h3><strong>Belirli hastalıklara yakalanma riskinin analiz edilmesi </strong></h3> <p>Bazı bireyler doğuştan gelen genetik yatkınlık nedeniyle belirli hastalıklara yakalanma riski taşır. DNA testleri, kişinin ilerleyen yaşlarda karşılaşabileceği sağlık sorunlarını öngörmek için yapılabilir ve önemli fikirler verir. Örneğin <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/alzheimer-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">alzheimer hastalığı</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tip-2-diyabet-nedir">Tip 2 diyabet</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kardiyovaskuler-hastalik">kardiyovasküler hastalıklar</a> gibi durumlar belirli genetik faktörlerle ilişki kurulan durumlardır.</p> <p>DNA testleri sayesinde kişinin genetik risk faktörleri belirlenerek, yaşam tarzı değişiklikleri veya koruyucu önlemler önerilebilir. Bu bağlamda kişiye özel sağlık programlarının oluşturulması, beslenme ve egzersiz planlarının kişiselleştirilmesi için uygulanabilir.</p> <h3><strong>Çocuklara aktarılabilecek genetik hastalıkların incelenmesi</strong></h3> <p>Ebeveynler, genetik yapıları aracılığıyla çocuklarına bazı hastalıkları taşıyabilirler. Bu durum kalıtsal hastalıklar sınıfına girer. DNA testleri, ebeveynlerin taşıyıcı olup olmadığını belirleyerek, doğacak çocukta hastalık riski olup olmadığını anlamaya yardımcı olan faydalı test prosedürleridir.</p> <p>Örneğin kistik fibroz, orak hücre anemisi, Tay-Sachs hastalığı gibi genetik bozukluklar, ebeveynlerden çocuğa geçebilme riski bulunan hastalıklardır. Çocuk sahibi olmak isteyen çiftler, taşıdıkları genetik hastalıkları DNA testleri sayesinde önceden öğrenerek bilinçli kararlar verebilir ve buna uygun şekilde hareket edebilir.</p> <p>Diğer yandan taşıyıcılık taramaları, doğum öncesi genetik testler ve tüp bebek tedavilerinde genetik seçim (PGT) için uygulanır.</p> <h3><strong>Organ veya doku nakli olacak kişiyle genetik uyumun tespit edilmesi </strong></h3> <p>Organ veya doku nakli işlemlerinde, verici ve alıcı arasında genetik uyumun olması gerekir. DNA testleri, bağışıklık sisteminin nakledilen organı reddetme ihtimalini değerlendirmek için kullanılır.</p> <p>Örneğin böbrek, karaciğer veya kemik iliği nakli öncesinde HLA (İnsan Lökosit Antijeni) uyumunu belirlemek için DNA testleri yapılır. DNA testleri sayesinde nakil sonrası organ reddi riskinin en aza indirilmesi ile birlikte başarılı bir nakil süreci sağlanır.</p> <h3><strong>Kişinin akrabalık ilişkilerinin doğrulanması </strong></h3> <p>DNA testleri, biyolojik bağların kanıtlanması için kullanılan en güvenilir yöntemlerden biridir. Bu testler, ebeveyn-çocuk ilişkisini veya diğer akrabalık bağlarını belirlemek için kullanılır. Uygulmanın başında ise babalık testi gelir.</p> <p>Babalık testleri, kardeşlik testleri ve soy araştırmaları bu kapsamda yapılan testlerdir. DNA testleri özellikle hukuki süreçlerde, miras davalarında veya göçmenlik işlemlerinde kimlik doğrulaması sağlar. Ayrıca aile ilişkilerinin doğrulanması, miras anlaşmazlıkları, evlat edinme süreçleri ve göçmenlik işlemleri için kullanılır.</p> <h2><strong>DNA Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>DNA testi, bir bireyin genetik materyali olan DNA'sını analiz ederek genetik bilgilerin elde edilmesini sağlayan bir detaylı bir süreçtir. Bu testler, tıbbi tanı, soy bağı belirleme, adli tıp ve kişisel merak gibi çeşitli amaçlarla yapılmaktadır.</p> <p>DNA testi süreci, genellikle örnek toplama, DNA izolasyonu, DNA analizi ve sonuçların değerlendirilmesi gibi adımları içerir. Bunlar şöyle açıklanabilir:</p> <p><strong>Örnek toplama:</strong> Test için gerekli DNA örneği, kan, tükürük veya yanak içi sürüntüsü (bukkal sürüntü) gibi biyolojik materyallerden alınır. Yanak içi sürüntüsü, steril bir pamuklu çubukla yanak iç yüzeyinden hücre örneği alınmasıyla gerçekleştirilir ve ağrısız bir yöntemdir. Ayrıca kan ve doku örneği de DNA testi için örnek toplama araçlarındandır.</p> <p><strong>DNA İzolasyonu:</strong> Tükürük, kan veya dokudan alınan örnekler laboratuvara gönderilir ve burada hücrelerden DNA izole edilir. Bu işlem, hücre zarlarının parçalanması ve DNA'nın diğer hücresel bileşenlerden ayrıştırılmasıyla gerçekleştirilir.</p> <p><strong>DNA Analizi:</strong> Yapılan işlem sonucunda izole edilen DNA, testin amacına göre çeşitli analizlere tabi tutulur. Örneğin, babalık testlerinde çocuğun ve olası babanın DNA profilleri karşılaştırılırken, genetik hastalıkların tespitinde ise belirli gen bölgeleri incelenir.</p> <p><strong>Sonuçların Değerlendirilmesi:</strong> Analiz sonuçları işin uzmanı olan kişiler tarafından yorumlanır ve bireye veya ilgili kurumlara rapor edilir.</p> <h2><strong>DNA Testi Nerede Yapılır?</strong></h2> <p>DNA testleri, eğer varsa hastanelerin tıbbi genetik bölümlerinde yapılır ve gelişmiş laboratuvarlar eşliğinde incelenir. Bu sebeple DNA testinin profesyonel sağlık kuruluşlarından yaptırılması önemlidir.</p> <h2><strong>DNA Testi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>DNA testi ne işe yarar?</strong></h3> <p>DNA testi, genetik hastalıkların belirlenmesi, vücuttaki mutasyonların ortaya çıkarılması, akrabalık bağlarının doğrulanması gibi noktalarda işe yarar. Ayrıca adli vakalarda da DNA testine ihtiyaç duyulabilir.</p> <h3><strong>DNA testi ne kadar?</strong></h3> <p>DNA testi fiyatları, testin yapıldığı hastanenin koşullarına ve testin türüne bağlı olarak değişkenlik gösteren bir durumdur.</p> <h3><strong>DNA testlerinin sonuçları kaç günde çıkar?</strong></h3> <p>Testin yapıldığı hastaneye bağlı şekilde DNA testlerinin sonuçlanma süresi değişebilir. Bu süre birkaç gün olabileceği gibi birkaç haftayı da bulabilir.</p>
Tiroglobulin
<p>Tiroglobulin, tiroid hormonlarının üretimine yardımcı olan bir glikoproteindir. T3 ve T4 tiroid hormonlarının sentezinde önemli bir oynayan tiroglobulin, vücudun hayati fonksiyonlarını sürdürmesine yardımcı olan tiroid hormonlarının üretimini sağlar. Basit bir kan testiyle belirlenen triglobulin değerlerinin düşük ve yüksek olması bazı hastalıkların göstergesi olabilir. Bunun için yapılan test tiroglobulin testidir. Tiroglobulin testinin sonuçları tümör belirteci açısından önemli bir değere sahiptir.</p> <h2><strong>Tiroglobulin Nedir?</strong></h2> <p>Tiroglobulin (Tg), tiroid hormonlarının (T3 ve T4) üretiminde temel bir rol oynayan, tiroid bezinin foliküler hücreleri tarafından sentezlenen büyük bir glikoproteindir. Özellikle diferansiyel tiroid kanseri için birincil kimyasal tümör belirtecidir.</p> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tiroid-nedir">Tiroid hormonlarının</a> sentezi, tiroglobulin molekülü içinde gerçekleşir ve gerektiğinde bu hormonlar, tiroid uyarıcı hormon (TSH) tarafından aktivitesi artırılan proteolitik enzimler aracılığıyla serbest bırakılarak kana salınır.</p> <p>Tiroglobulin, tiroid hormonlarının depolanması ve salınması süreçlerinde merkezi role sahip bir glikoprotein olarak öne çıkar. Tiroid hormonları, tiroglobulin molekülü içinde depolanır ve ihtiyaç duyulduğunda proteolitik enzimler tarafından serbestleştirilerek kana verilir.</p> <p>Tiroglobulin seviyeleri ise özellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tiroid-kanseri-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">tiroid kanserlerinin</a> tedavi ve izleminde önemli bir biyomarker olarak kullanılır. Bu da aynı zamanda bir tümör belirteci olduğu anlamına gelir.</p> <p>Örneğin total tiroidektomi ve radyoaktif iyot tedavisi sonrasında, serum tiroglobulin düzeylerinin tespit edilemeyecek kadar anormal seviyelere düşmesi beklenir. Eğer bu seviyeler belirli bir düzeyin üzerinde kalırsa, persistan veya rekürren hastalığın bir göstergesi olabilir.</p> <p>Basit bir kan testi olan tiroglobulin testi ile belirlenen tiroglobulin değerleri düşük veya yüksek olmasına bağlı olarak farklı değerlendirmelere gebe olabilir.</p> <p>Sonuç olarak, önemli bir glikoprotein ve tümör belirteci olan tiroglobulin, tiroid hormonlarının sentezi, depolanması ve salınmasında kritik bir rol oynar. Ayrıca, tiroid hastalıklarının tanı ve takibinde önemli bir belirteç olarak hizmet eder.</p> <h3><strong>Tiroglobulin ve tiroid hastalıkları ilişkisi</strong></h3> <p>Tiroglobulin değerlerinin düşük veya yüksek olması bazı tiroid hastalıklarıyla ilişkilendirilebilir. Ancak genel olarak tiroglobulin yüksekliği kanser tedavisi sonrası hastalığın metastatik olabileceğini veya tekrarladığını gösterebilir. Ayrıca tiroglobulin yüksekliği tiroidlerde iltihaplanma, tiroid bezinde hasar veya çok yüksek değerlerde tiroid kanserinin bir göstergesi sayılabilir. Bunun için test sonuçlarının doğru değerlendirilmesi önemlidir.</p> <h2><strong>Anti Tiroglobulin Antikor (Anti-TG) Nedir?</strong></h2> <p>Anti-tiroglobulin antikor (TgAb), bağışıklık sisteminin tiroglobulini hedef alıp, tiroide saldırması sonucu oluşan, tiroid bezinde bir hasar olduğunu gösteren otoantikorlardır. Bu antikorların kandaki seviyesini ölçen test ise anti-tg testi olarak bilinmektedir. Normal şartlarda bağışıklık sistemi vücudun kendi dokularını tanıdığı için onlara saldırmaz ancak özellikle otoimmün hastalıklarda, bağışıklık sistemi kendi dokularına karşı antikorlar üretebilir.</p> <p>Anti-tiroglobulin antikorları, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hasimato">haşimato tiroiditi</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/graves-hastaligi">graves hastalığı</a> gibi otoimmün tiroid hastalıklarında yaygın olarak tespit edilir. Bu antikorların vücuttaki varlığı, tiroid bezinin iltihaplanması ve fonksiyon bozukluğunun göstergesi olabilir. Ancak, anti-tiroglobulin antikorlarının varlığı, tiroid fonksiyon bozukluğunu öngörme noktasında anti-tiroid peroksidaz (anti-TPO) antikorlarına göre daha az kullanışlıdır.</p> <p>Tiroid kanseri tedavisi sonrasında, tiroglobulin (Tg) seviyesi hastalığın nüksettiğini veya kalıcılığını izlemek için bir tümör belirteci olarak kullanılır. Ancak bu sırada anti-tiroglobulin antikorlarının varlığı, Tg ölçümlerine müdahale ederek yanlış sonuçlara sebebiyet verebilir. Bu nedenle, TgAb değeri pozitif hastalarda, Tg seviyelerinin izlenmesi yanıltıcı olabilir ve antikor seviyelerinin takibi, hastalığın izlenmesinde alternatif bir yöntem olarak kullanılabilir.</p> <p>Anti-tiroglobulin antikorlarının varlığını belirlemek için tıpki tiroglobulinde olduğu gibi kan testleri yapılır. Yapılan bu testler, özellikle otoimmün tiroid hastalıklarının tanısında ve tiroid kanseri tedavisi gören hastaların takibinde önemlidir. Test sonuçları diğer birçok testte olduğu gibi laboratuvarlar arasında farklılık gösterebilir. Bu nedenle, sonuçların yorumlanması hassasiyetle yapılmalı ve klinik bulgularla birlikte değerlendirilmeye tabii tutulmalıdır.</p> <p>Anti-tiroglobulin antikorları sonuç olarak otoimmün tiroid hastalıklarının tanısında ve farklılaşmış tiroid kanseri izleminde önemli bir biyobelirteçtir. Ancak, bu antikorların varlığı, tiroglobulin ölçümlerine müdahale edebileceği ve sonuçlarda değişkenlik yaratabileceği için test sonuçlarının dikkatlice değerlendirilmesi ve gerektiğinde alternatif izleme yöntemlerinin kullanılması önemlidir.</p> <h2><strong>Tiroglobulin Testi Nedir?</strong></h2> <p>Tiroglobulin testi, kandaki tiroglobulin değerlerini ölçmeye yarayan bir tümör belirtecidir. Tümör belirteçleri, vücutta meydana gelen kansere yanıt olarak kanser hücreleri ve/veya normal hücreler tarafından üretilen maddelerdir. Normalde tiroid kan dolaşımına az miktarda tiroglobulin salgılar. Yaygın tiroid kanseri türlerinden (papiller karsinom ve foliküler tiroid kanseri) gelen hücreler de tiroglobulin salgılar.</p> <p>Tiroglobulin testi genel olarak tiroid kanserini teşhis etmek için kullanılmaz çünkü kanser olmayan farklı otoimmün ve tiroid hastalıkları da tiroglobulin seviyelerini etkileyebilir. Ancak triglobulin testi yaygın tiroid kanserleri için tedaviden sonra tedavinin işe yarayıp yaramadığını görmek için faydalıdır. Buna kanserin metastaz yapıp yapmadığı veya nüksedip nüksetmemesi dahildir. Bunun nedeni, tedavinin amacının tüm tiroid dokusundan kurtulmak olmasıdır.</p> <p>Bu nedenle kanser tedavisi başarılı olursa kanda çok az veya hiç tiroglobulin olmamalıdır. Tiroglobulin seviyeleri aynı kalırsa veya tiroglobulin yüksekliği meydana gelirse daha fazla kanser tedavisi gerekebilir.</p> <h2><strong>Tiroglobulin Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Tiroglobulin testi genel anlamda tiroid kanseri tedavisinin başarılı olup olmadığını görmek için yapılır. Bu test sonucunda tedavinin işe yarayıp yaramadığına bakılır. Ayrıca hastalığın <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/metastaz-nedir">metastaz</a> durumu da tiroglobulin testi ile kontrol edilir.</p> <p>Diğer yandan tiroglobulin testleri kanser olmayan yaygın tiroid rahatsızlıkları olan hipertiroidizm ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hipotiroidi">hipotiroidizm</a> hastalıklarını teşhis etmeye yardımcı olmak için de kullanılabilir.</p> <h2><strong>Tiroglobulin Değeri Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>Sağlıklı bir hastada tiroglobulin için normal değer mililitre başına 1,5 ila 40 ng/mL (nanogram/mililitre) olmalıdır. Tiroglobulin antikorları (TgAb) için ise normal değerin 20 IU/mL'den az olması gerekir. Tiroglobulin düşüklüğü veya yüksekliği durumları ise farklı sağlık sorunlarını gündeme getirebilir.</p> <h2><strong>Tiroglobulin Düşüklüğü Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>Tiroglobulin düşüklüğü, kandaki tiroglobulin protein seviyesinin normal değerlerden daha az olmasıdır. Genellikle tiroid bezinde herhangi bir sorun bulunmadığı anlamına gelir, eğer tiroid kanseri tedavisi görülüyorsa tedavinin iyi ilerlediğine de işaret edebilir. Fakat elbette kesinlik için fazla test yaptırılması gerekebilir.</p> <h2><strong>Tiroglobulin Yüksekliği Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>Tiroglobulin yüksekliği, kandaki tiroglobulin proteinin normal değerlerin üzerinde olması durumudur. Tiroid bezi hasarına işaret eden tiroglobulin yüksekliği, hipertiroidizm, tiroidit, enfeksiyon, kanser ve stres gibi nedenlerle yükselebilmektedir.</p> <p>Tiroglobulin yüksekliğine neden olan faktörler şöyledir:</p> <ul> <li>Hipertiroidizm</li> <li>Tiroidit</li> <li>Virüs kaynaklı enfeksiyonlar</li> <li>Tiroid bezinin hasar görmesi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/stres-nedir-nasil-yonetilir">Stres</a></li> <li>Ciddi vakalarda tiroid kanseri</li> <li>Genetik faktör</li> </ul> <h2><strong>Tiroglobulin Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Tiroglobulin ne anlama gelir?</strong></h3> <p>Tiroglobulin, tiroid bezinin foliküler hücreleri tarafından üretilen büyük ve önemli bir glikoproteindir. Tiroid hormonlarının (T3 ve T4) öncüsü olarak işlev gören tiroglobulin, hormonların depolanmasını, sentezlenmesini ve salınımını sağlar. Ayrıca, tiroid kanseri takibinde tümör belirteci olarak kullanılır.</p> <h3><strong>Anti tiroglobulin antikor yüksekliği nedir?</strong></h3> <p>Anti tiroglobulin antikor yüksekliği, bağışıklık sisteminin neden olduğu tiroid bezi hasarının bir sonucudur. Genellikle graves hastalığı ya da hashimoto tiroiditi gibi otoimmün bir tiroid hastalığı bulunduğu anlamına gelir.</p> <h3><strong>Tiroglobulin kaç olursa tehlikelidir?</strong></h3> <p>Tiroglobulin testi sonucunda ortaya çıkan tiroglobulin değerinin 20 IU/mL'den yüksek olması ciddi bir durum olarak değerlendirilebilir.</p> <h3><strong>Tiroglobulin yüksekliği kanser midir?</strong></h3> <p>Her tiroglobulin yüksekliği kanser demek değildir. Tiroglobulin değerleri normal şartlarda kanser teşhisi için gösterge değildir ancak bazı yüksek değerler tiroid kanseri ile ilişkilendirilebilir. Bunun için detaylı kontrollere ihtiyaç vardır.</p> <h3><strong>Tiroglobulin testi ne işe yarar?</strong></h3> <p>Tiroglobulin testi bir tümör belirteci olarak işe yarar ve kanserin boyutunu, son durumunu ortaya koymakla birlikte kanser tedavisinin işe yarayıp yaramadığını da belirler.</p>
Protrombin Zamanı
<p>PT veya pro-time testi olarak da adlandırılan protrombin zamanı testi, kanın ne kadar hızlı pıhtılaştığını ölçmeye yarayan bir kan testidir. Protrombin zamanı testi bir nevi kanın kaç saniyede pıhtılaştığını ölçer. Genellikle kan sulandırıcı ilaç kullanan kişiler üzerinde uygulanan protrombin zamanı testinde kanın hızlı veya yavaş pıhtılaştığı ortaya çıkar. Diğer yandan kan bozukluklarının teşhisinde de kullanılan protrombin zamanı yüksek çıktığında bu durum vücudun kan pıhtılaştırmasını daha uzun sürede gerçekleştiriyor anlamını taşır.</p> <h2><strong>Protrombin Zamanı Nedir?</strong></h2> <p>Protrombin zamanı (PT), kan pıhtılaşmasına yardımcı olan, karaciğer tarafından üretilen protrombin adlı proteinin kanamayı durdurmak için ne kadar sürede trombine dönüştüğünün(pıhtılaştığı) ölçüldüğü kan testidir. Protrombin zamanı testi ile kan örneğinin sıvı kısmının pıhtılaşma hızı ölçülür. Protrombin eğer normaldeki kadar hızlı değişmiyorsa kan pıhtılaşma bozukluğu söz konusu olabilir.</p> <p>Kanın pıhtılaşması, vücutta meydana gelen kanamayı durdurmaya yardımcı olmak için gereklidir. Kandaki pıhtılaşma faktörleri (pıhtılaştırıcılar) adı verilen proteinler, kanın yapışkan hale gelmesine ve pıhtılaşmasına yardımcı olur. Bu süreçte kanı sıvıdan katıya dönüştürürler.</p> <p>Vücudun herhangi bir yerinde kanama başladığı sırada kandaki trombosit hücreleri kanama bölgesinin etrafında toplanır. Trombosit hücreleri ve pıhtılaşma faktörleri daha sonra kanı koyulaştırmak ve kanamayı durdurmak için reaksiyon göstermeye başlar. Pıhtılaşma faktörlerinin veya trombositlerin düşük seviyeleri gibi kandaki sorunlar, kanın normal şekilde pıhtılaşmasını engelleyerek kanamanın artmasına yol açabilir.</p> <p>Pıhtılaşma faktörleri ise genellikle karaciğer tarafından üretilir. Protrombin de bir tür pıhtılaşma faktörü olarak bilinir. Vücutta herhangi bir kanama meydana geldiğinde, protrombin hızla trombine dönüşür. Protrombin zamanı testi de kanın ne kadar sürede pıhtılaştığını ölçmeye yardım eder.</p> <p>Kanın normal hızda pıhtılaşması herhangi bir sorun teşkil etmez ancak protrombin zamanı yüksekliği, eğer kan sulandırıcı ilaç kullanılmıyorsa kan pıhtılaşma bozukluğu veya bir karaciğer sorunu olduğunu gösterebilir.</p> <h2><strong>Protrombin Zamanı Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Protrombin zamanı testi, özellikle kan sulandırıcı ilaç kullanan kişiler için kanın pıhtılaşma düzeyinin ne durumda olduğunu ölçmek için yapılır. Ayrıca belirtiler varsa kan bozukluklarının teşhisinde, açıklanamayan kanamalar varsa, karaciğer işlevini görmek için ve K vitamini eksikliğinin tespiti amacıyla protrombin zamanı testi yapılabilir.</p> <p>Protrombin zamanı testinin işe yaradığı noktalar şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Kan sulandırıcı ilaç kullanan kişiler için kanın pıhtılaşma düzeyini ölçmek</li> <li>Açıklanamayan kanamalar ve morarmaların teşhisi</li> <li>Karaciğer hastalıklarının tanısı</li> <li>Kan bozukluklarının belirlenmesi</li> <li>K vitamini eksikliği varsa belirlenmesi</li> <li>Kan kaybı riskine karşı ameliyat öncesi pıhtı seviyesini kontrol etmek</li> <li>Pıhtılaşma ile ilgili genetik hastalıkların kontrolü</li> </ul> <h2><strong>Protrombin Zamanı Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Protrombin zamanı, rutin bir laboratuvar testidir ve kişinin kolundaki damarından alınan kan örneğiyle yapılır. Kan verdikten sonra, pıhtılaşmayı etkinleştirmek ve ölçmek için tromboplastin adı verilen bir madde eklenir. Daha sonra, bir laboratuvar uzmanı veya bir tıbbi cihaz eşliğinde numunenin pıhtı oluşturmasının ne kadar sürdüğü hesaplanır. Çıkan sonuçlara göre ise bir değerlendirme yapılır.</p> <p>Protrombin zamanı testinde elde edilen değerler testin yapıldığı laboratuvara göre değişkenlik gösterebilir. Bunun için referans değerleri baz almak ve sonuçları teyit ettirmek önemlidir.</p> <h2><strong>Protrombin Zamanı Testi Değerleri</strong></h2> <p>Protrombin zamanı testinde referans değerler kanın pıhtılaşmasının ne kadar sürdüğüne bağlı olarak protrombin süresi, saniyeler cinsinden veya (daha yaygın olarak) Uluslararası Normalleştirilmiş Oran (INR) olarak ölçülür. Dünya Sağlık Örgütü (WHO), protrombin zamanını laboratuvar test süreçlerindeki farklılıkları hesaba katan standart bir ölçüm olarak geliştirmiştir.</p> <p>Protrombin zamanı testinde standart değerler şöyledir:</p> <ul> <li>11 ila 13,5 saniye.</li> <li>INR 0,8 ila 1,1.</li> <li>Eğer kan sulandırıcı kullanılıyorsa INR 2.0 ila 3.0 olmalıdır. (Daha yüksek veya daha düşük hedef protrombin zamanı aralığının istendiği bazı durumlar da olabilir.)</li> </ul> <h2><strong>Protrombin Zamanı Testi Yüksekliği Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>Protrombin zamanı yüksekliğinde kanın pıhtılaşma süresi daha uzundur. Yetişkinlerde bu süre 14 saniyeyi, bebeklerde ise özellikle 16 saniyeyi aşıyorsa protrombin zamanı yüksekliği söz konusudur. Yetişkinlerde bu yükseklik kan sulandırıcı ilaçların etkisinden kaynaklanabilir. Ayrıca karaciğer hastalıkları, K vitamini eksikliği ve pıhtılaşma yetersizliği gibi durumlar da protrombin zamanı yüksekliğine neden olabilir.</p> <p>Protrombin zamanı yüksekliğine neden olabilecek faktörler şunları içerir:</p> <ul> <li>Kan sulandırıcı ilaçların etkisi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/karaciger-hastaligi-belirtileri">Karaciğer hastalıkları</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/k-vitamini-hangi-besinlerde-bulunur">K vitamini eksikliği</a></li> <li>Pıhtılaşma yetersizliği (<a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hemofili">hemofili</a> gibi)</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/crohn-hastaligi">Crohn hastalığı</a> gibi bağırsak emilim bozuklukları</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-kanseri-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Karaciğer kanseri</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/losemi-belirtileri-ve-tedavisi">lösemi</a> gibi kanser türleri</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sepsis-nedir">Sepsis</a> gibi şiddetli enfeksiyonlar</li> </ul> <h2><strong>Protrombin Zamanı Yüksekliğinin Belirtileri </strong></h2> <p>Vücuttaki kolay morarmalar, diş eti kanamaları, burun kanamaları, uzun süren adet kanamaları, idrar veya dışkıda kanama ve meydana gelen kanamaların uzun süre durmaması gibi durumlarda protrombin zamanı yüksekliğinin yaygın belirtileri arasında yer alır.</p> <p><strong>Protrombin zamanı yüksekliğinin belirtileri şöyle ifade edilebilir:</strong></p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/vucutta-morarma-neden-olur">Vücuttaki kolay morarmalar</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dis-eti-kanamasi">Diş eti kanamaları</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/burun-kanamasi-neden-olur-nasil-durdurulur">Burun kanamaları</a></li> <li>Uzun süren adet kanamaları</li> <li>İdrar veya <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/makattan-kan-gelmesi">dışkıdan kan gelmesi</a></li> <li>Meydana gelen kanamaların uzun sürmesi</li> <li>Eklem içi kanamalar</li> <li>Cilt altındaki küçük kanamalar</li> <li>Ciddi seyreden vakalarda beyin kanaması</li> </ul> <h3><strong>Protrombin zamanı yüksekliği düşer mi?</strong></h3> <p>Kanın pıhtılaşması normalden daha uzun sürüyorsa bu durumun altında yatan nedenlerin tespit edilip incelenmesi gerekir. Eğer bu durum K vitamini eksikliğine bağlı ise K vitamini takviyesi alınabilir. Eğer kan sulandırıcı ilaçlar kanın pıhtılaşma süresini uzatıyorsa doktor kontrolünde kan sulandırıcı ilaçlar düzenlenmelidir. Bunun dışında karaciğer hastalığının neden olduğu yüksekliklerde de hastalığa yönelik bir tedavi uygulanabilir.</p> <h2><strong>Protrombin Zamanı Düşüklüğü </strong></h2> <p>Protrombin zamanının referans değer olarak kabul edilen 11 saniyenin altına indiği durumlarda vücuttaki kan çok hızlı bir şekilde pıhtılaşıyor demektir. Bu duruma neden olan faktörler arasında K vitamini içeren takviyeler, K vitamini içeren besinlerin aşırı tüketimi ve doğum kontrol hapları ve hormon replasman tedavisi gibi östrojen içeren ilaçlar bulunur.</p> <p>Kanın çok hızlı pıhtılaşmasına yol açan nedenleri şöyle sıralayabiliriz:</p> <ul> <li>K vitamini içeren takviyelerin alımı</li> <li>K vitamini içeren besinlerin aşırı tüketimi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dogum-kontrol-hapi-nedir">Doğum kontrol hapları</a></li> <li>Hormon replasman tedavisi</li> </ul> <p>Kanın hızlı bir şekilde pıhtılaşması ise şu riskleri beraberinde getirebilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kalp-krizi-belirtileri-tani-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Kalp krizi</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/inme-felc-belirtileri-nelerdir">İnme</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/derin-ven-trombozu-nedir">Derin ven trombozu</a></li> </ul> <h2><strong>Protrombin Zamanı Düşüklüğünün Belirtileri </strong></h2> <p>Kanın çok hızlı pıhtılaşması olan protrombin zamanı düşüklüğü genellikle kan dolaşımını etkileyen bir durum olduğu için vücutta bu tarz belirtiler gösterir. Bunlara örnek olarak göğüs ağrısı, nefes darlığı, bacaklarda ağrı, ödem ve kızarıklık verilebilir. Ayrıca ani baş ağrısı ve görme kaybı da görülebilir.</p> <p>Protrombin zamanı düşüklüğünde görülebilecek belirtiler aşağıdaki gibi olabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gogus-agrisi-neden-olur">Göğüs ağrısı</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/nefes-darligi-neden-olur-nefes-darligi-nasil-gecer">Nefes darlığı</a></li> <li>Bacaklarda ağrı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/odem-nedir-nasil-atilir">Ödem</a></li> <li>Kızarıklık</li> <li>Ani baş ağrısı</li> <li>Görme kaybı</li> </ul> <h3><strong>Protrombin zamanı düşüklüğü yükseltilir mi?</strong></h3> <p>Protrombin zamanı düşüklüğü K vitamini fazlalığından kaynaklanıyorsa K vitamini takviyelerine veya K vitamini besinlerin tüketimine dikkat etmek ve kontrollü davranmak gerekir. Kanın pıhtılaşma hızı düşük olan kişiler için doktorlar kan sulandırıcı ilaçlar önerilebilir. Bu kan sulandırıcı ilaçların düzenli ve disiplinli kullanımı kanın pıhtılaşmasını normal seviyelere çekmeye yardım eder.</p> <h2><strong>Protrombin Zamanı (PT) Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Protrombin zamanı testi neyi ölçer?</strong></h3> <p>PT olarak kısaltılan protrombin zamanı testi, kandaki sıvının (plazmanın) pıhtılaşmasının kaç saniye sürdüğünün ölçüldüğü testtir.</p> <h3><strong>Protrombin zamanı testinin sonuçları ne zaman çıkar?</strong></h3> <p>Laboratuvara göre değişkenlik göstermekle birlikte protrombin zamanı testinin sonuçları genellikle birkaç saat içinde çıkar ve çıkan sonuçlar değerlendirilmek üzere doktor tarafından incelenir.</p> <h3><strong>Protrombin zamanı testinin riskleri var mı?</strong></h3> <p>Her rutin kan alımında olduğu için kan alınan bölgede uyuşukluk, kızarıklık, ağrı ve morarma görülebilir ancak bunlar standart yan etkilerdir ve her kişide görülmez.</p> <h3><strong>Protrombin zamanı testi sonuçları bir tehlike oluşturur mu?</strong></h3> <p>Protrombin zamanı yüksekliğinde kanın pıhtılaşma süresi çok uzun olduğu için vücutta anormal kanama riski vardır. Protrombin zamanı düşüklüğünde ise kan çok yavaş pıhtılaşır. Bu da vücutta pıhtı oluşumu riskine yol açabilirken kalp krizi ve inme riski de söz konusu olabilir. Her iki durumda da test sonucuna bağlı olarak durum kontrol altına alınmalıdır.</p> <h3><strong>Protrombin zamanı nasıl kontrol altına alınır?</strong></h3> <p>Protrombin zamanı değerlerinin normal seviyelere çekilmesi için yükseklik veya düşüklüğe neden olan faktörlerin belirlenmesi ve buna uygun bir tedavi yönteminin belirlenmesi önemlidir.</p> <h3><strong>K vitamini protrombin zamanını nasıl etkiler?</strong></h3> <p>K vitamini, kanın pıhtılaşmasını sağlayan Faktör II (protrombin), VII, IX ve X’un sentezlenmesi için gerekli bir vitamin türüdür. Yetersiz beslenme, bağırsak emilim bozuklukları (crohn hastalığı) veya uzun süreli antibiyotik kullanımı sebebiyle K vitamini eksikliği gelişebilir ve bu da PT yüksekliğine neden olabilir. Diğer yandan protrombin zamanı düşüklüğünde ise K vitamininin vücuttaki fazlalığı söz konusudur.</p> <h3><strong>Protrombin zamanı sonuçları ne işe yarar?</strong></h3> <p>Protrombin zamanı testinin sonuçları özellikle kan sulandırıcı ilaçların pıhtılaşmayı nasıl etkilediğini, karaciğer fonksiyonlarının değerlendirilmesini ve kanama bozukluklarının tanısı için fikir edinmeyi sağlar ve önemli bilgiler verir.</p>
HbsAg
<p>HbsAg, hepatit B virüs hücresinin dış tabakasının bir parçası olup aynı zamanda hepatit B virüsünün yüzey antijenidir ve hepatit B virüsünün yüzeyinde bulunan proteini ifade eder. Yapılan HbsAg testi ile HbsAg değerinin negatif ve pozitif olup olmadığı belirlenir. Pozitif HbsAg değeri kişinin hepatit B virüsü ile enfekte olduğunu ve virüsü başkalarına bulaştırabileceği anlamını taşır. Negatif değerde herhangi bir hastalık söz konusu değildir ancak kişi daha önce hepatit B geçirmiş veya aşılanmış olabilir.</p> <h2><strong>HbsAg Nedir?</strong></h2> <p>HbsAg, Hepatit B virüsünün yüzey antijeni olup, hepatit B virüsünün yüzeyinde bulunan proteini ifade eder. HbsAg testinin pozitif olması, hepatit B virüsü ile enfekte olunduğu ve başkalarına bulaştırabilineceği anlamına gelir. HbsAg’nin negatif olması ise kanda hepatit b virüsünün olmadığını gösterir.</p> <p>HbsAg testinin pozitif olması, hepatit B virüsü ile enfekte olunduğu ve hastalığın başkalarına bulaşabileceği anlamına gelir. Vücut normalde enfeksiyona karşı bağışıklık tepkisinin bir parçası olarak HbsAg’den korunmak için karşı bir antikor üretir. Bu üretilen antikor da <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/anti-hbs-nedir">Anti HBS</a>’dir.</p> <p>Diğer bir ifadeyle, HbsAg akut veya kronik hepatit enfeksiyonlarının bir göstergesi iken, anti hbs kişilerin bu antijene karşı bağışıklığı bulunduğu ve korunduğunu gösterir. HbsAg değeri ise HbsAg testi yoluyla belirlenir. HbsAg testi, hepatit hastalığının durumunu takip etmek amacıyla büyük önem taşır.</p> <p>Eğer HbsAg testi pozitif çıkarsa, hepatit B’nin ileriye yönelik kontrolü ve tedavi seçenekleri için doktora başvurulması tavsiye edilir. Çünkü bu durum kişinin hepatit B hastası olduğunu gösterir. HbsAg seviyeleri, kişinin enfeksiyon aşamasına bağlı olarak değişkenlik de gösterebilir.</p> <h2><strong>HbsAg Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>HbsAg değerinin kan testi ile çıkan sonucu negatif olmalıdır. Burada bir değerden ziyade kriter negatifliktir. Genellikle kanda 5 mIU/mL'den düşük bir sonuç HBsAg negatif olarak kabul edilirken 5’ten yukarı değerler hepatit B enfeksiyonu açısından daha detaylı değerlendirilmelidir. 12 mIU/Ml’den yüksek çıkan HBsAg değerleri ise HBsAg pozitif sonucunu verebilir. Bu da kişinin hepatit B hastalığına sahip olduğunu gösterirken ayrıca bulaştırıcılık da söz konusudur.</p> <h2><strong>HbsAg Negatif Ne Demek?</strong></h2> <p>HbsAg testinin negatif sonuç vermesi kişinin vücudunda hepatit B virüsüne ait yüzey antijeni olmadığı anlamını taşır. Bu durum kişinin ya hepatit B virüsü ile enfekte olmadığını ya da enfeksiyonu geçirmiş ve iyileşmiş olduğunu ifade eder. Bu test sonucunun negatif sonucu aynı zamanda olumlu bir sonuçtur çünkü ortaya çıkan negatif sonuç hepatit B virüsü ile ilgili özellikle bulaşıcı bir riskin olmadığını gösterir ve kişinin hepatit B açısından risk taşımadığı anlamına gelir.</p> <p>HbsAg testi sonucunda ortaya çıkan negatif değer aynı zamanda kişinin <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hepatit-b-asisi">hepatit B aşısı</a> yaptırmış olması veya koruyucu antikor geliştirdiği durumlarda da ortaya çıkabilir. Özetle HbsAg değerinin negatif çıkması, kişinin hepatit B enfeksiyonundan korunmuş ya da bağışıklık kazanmış olduğunu ifade eder. Bu kişiler bulaşıcılık anlamında bir risk unsuru teşkil etmez.</p> <p>HbsAg değerinin negatif çıkması şu anlamları taşıyabilir:</p> <ul> <li>Kişinin <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hepatit-b-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Hepatit B virüsü</a> ile enfekte olmaması</li> <li>Antikor üreterek bağışıklık geliştirilmiş olması</li> <li>Hepatit B virüsünün tedavi edilmesi ve kişinin iyileşmesi</li> </ul> <p>Yapılan test sonucunda HbsAg değerinin negatif çıkması herhangi tedavi gerektirmez.</p> <h2><strong>HbsAg Pozitif Ne Demek?</strong></h2> <p>HbsAg testinin pozitif çıkması, bireyin hepatit B virüsü taşıdığı veya vücutta aktif bir enfeksiyonun mevcut olduğu sonucunu verir. HbsAg test sonucu aynı zamanda hepatit B virüsünün bulaşıcı olduğu ve kişinin hepatit B’yi başkalarına bulaştırabileceği senaryolar açısından da kritik bir önem arz eder.</p> <p>HbsAg testinin pozitif sonuç vermesi hastalığın akut ya da kronik olarak devam ettiğinin bir göstergesi de sayılabilir. Bu gibi durumlarda kişinin başkalarına virüsü bulaştırma riski söz konusu olduğu için dikkatli davranmak gerekir.</p> <h3><strong>HbsAg pozitif sonrası neler yapılmalıdır?</strong></h3> <p>HbsAg testinin pozitif sonuç vermesi kişinin hepatit B hastası olduğunun bir göstergesi sayılabilir. Bu durum sonrası kişi düzenli kontrollerine gitmeli ve doktor kontrolünde hepatit B enfeksiyonunun tedavisine uyum sağlamalıdır.</p> <p>Bunlarla birlikte HbsAg testinin pozitif sonuç vermesinin ardından şöyle bir süreç izlenebilir:</p> <ul> <li>Detaylı karaciğer fonksiyon testleri yapılmalıdır.</li> <li>Hastalığın bulaşma riskine karşı kişi yakın temaslara dikkat etmelidir.</li> <li>Tedavi programına uyum sağlanmalı ve gerekiyorsa aşılanma da düşünülmelidir.</li> </ul> <h2><strong>HbsAg Testi Nedir?</strong></h2> <p>HbsAg testi, hepatit B virüsünün yüzey antijeni olan HbsAg’nin kandaki varlığının tespiti için yapılan bir kan testidir. Rutin kan alma işlemi ile gerçekleşen HbsAg testinde alınan kan örneğinin ardından pozitif veya negatif sonuçlar ortaya çıkar. Negatif sonuçlar herhangi bir tedavi gerektirmezken HbsAg pozitif ise hepatit B enfeksiyonu bakımından incelenir.</p> <h2><strong>HbsAg Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>HbsAg testinde rutin prosedürler işler. Test için kişinin kolundan kan alma işlemi yapılır ve alınan kan incelenmek üzere laboratuvara gönderilir. Çıkan test sonuçları pozitif veya negatif olarak değerlendirilir.</p> <h2><strong>HbsAg Testinin Sonuçlarının Yorumlanması </strong></h2> <p>HbsAg testi pozitif veya negatif sonuç verir. HbsAg pozitif değeri, kanda hepatit B enfeksiyonunun bulunduğunun ve bulaşıcılık taşıyabileceğinin göstergesidir. Çıkan pozitif değerler sonucunda bir tedavi programı belirlenir. HbsAg negatif değer ise herhangi bir hastalığa işaret etmez ve tedavi gerektirmez. Ancak negatif çıkan kişilerin daha önceden hastalığa yakalandığı veya aşılandığı görülebilir.</p> <h2><strong>HbsAg Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>HbsAg ne anlama gelir?</strong></h3> <p>"Pozitif" veya "reaktif" bir HbsAg test sonucu, kişinin hepatit B ile enfekte olduğu anlamına gelir ve vücutta hepatit B yüzey antijeni olduğunu gösterir. HbsAg testi, kandaki hepatit B virüsünün (yüzey antijeni olarak adlandırılır) gerçek varlığını tespit etmeye yarar.</p> <p>Kişinin pozitif test sonucu bunun yeni bir "akut" enfeksiyon mu yoksa "kronik" bir hepatit B enfeksiyonu mu olduğunu belirlemek için daha fazla test yapılması gerekir. Pozitif bir HbsAg test sonucu aynı zamanda hepatit B virüsü ile enfekte olunduğu ve hepatit B virüsünün kan yoluyla başkalarına yayabileceği anlamına da gelir.</p> <h3><strong>HbsAg değeri kaç olursa tehlikeli?</strong></h3> <p>Yapılan test sonucunda HbsAg değeri 100 U/mL'den yüksek çıkarsa bu durum tıbbi açıdan ele alınmalı ve müdahale edilmelidir. Çünkü bu değerler normal kabul edilen yükseklik sınırının içinde değildir.</p> <h3><strong>HbsAg pozitif ne anlama gelir?</strong></h3> <p>Hepatit B yüzey antijeni anlamına gelen HbsAg, Hepatit B virüsü (HBV) enfeksiyonunun varlığını gösteren bir protein belirtecidir. Alınan kan örneği sonucunda kan testinde HbsAg pozitif çıkması, kişinin aktif olarak HBV taşıdığını ve hastalıkla enfekte olduğunu gösterir. Ayrıca bu kişi hastalığa başkalarına da bulaştırabilir. Bu durum akut ya da kronik hepatit B enfeksiyonuna işaret edebilir.</p> <p><strong>Akut Hepatit B: </strong>Kişi hepatit B enfeksiyonu ile ile yeni enfekte olmuşsa, HbsAg genellikle 1-10 hafta içinde pozitif sonuç verir ve bağışıklık sistemi virüsü temizleyebilirse altı ay içinde negatife döner.</p> <p><strong>Kronik Hepatit B:</strong> Eğer HbsAg altı aydan uzun süre pozitif kalırsa, bu durum kronik enfeksiyona işaret eder ve özellikle karaciğer hastalıkları açısından risk oluşturur. Dünya Sağlık Örgütü’ne göre, dünya çapında yaklaşık 296 milyon insan kronik hepatit B enfeksiyonu taşıyıcısıdır ve bu durum <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/siroz-hastaligi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">siroz</a> ve hepatosellüler karsinom (<a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/karaciger-kanseri-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">karaciğer kanseri</a>) riskini artıran durumlardan biridir.</p> <p><strong>Bulaş ve önlem durumu:</strong> Hepatit B enfeksiyonu kan, cinsel temas ve anneden bebeğe doğum sırasında bulaşabilir. Aşı, hepatit B enfeksiyonundan korunmak için en etkili yöntemdir. HbsAg pozitif kişilerin, düzenli karaciğer fonksiyon testleri yaptırması ve doktor kontrolünde olması önerilir.</p> <h3><strong>HbsAg negatif ne anlama gelir?</strong></h3> <p>HbsAg testinin negatif sonuç vermesi, kişide hepatit B hastalığının bulunmadığı gösterir ancak bu kişiler daha önceden hastalığa yakalanmış veya aşılanmış olabilir.</p> <h3><strong>Hangi hastalıklar HbsAg negatif sonucuna neden olabilir? </strong></h3> <p>Hepatit A ve C virüsleri B'ye göre farklı olduğundan, bu enfeksiyonlar HbsAg testinde negatif çıkabilir ancak karaciğer hasarı meydana getirebilir. Bunun dışında bazı viral veya bakteriyel enfeksiyonlar da HbsAg negatif sonucuna rağmen karaciğerde hasara yol açabilir. Bu durum da doktor kontrolü gerektirebilir.</p> <h3><strong>Hepatit B’yi tanımlamak için faydalanılan diğer testler hangileridir?</strong></h3> <p>HbsAg testi, HBV enfeksiyonunu tanımlamak için diğer kan testleri ile birlikte kullanılabilir. Diğer testler arasında anti HBS testi, anti HBC testi, IgM anti-HBc yer alır. Vücut virüse maruz kaldığında bu antijenlerden herhangi birine karşı antikor üretebilir. Bu antikorlar enfeksiyonun farklı aşamalarında meydana gelebilir.</p>
Tedavi Yöntemleri
Adjuvan
<p>Adjuvan tedavi, kanserin geri dönme riskini azaltmak için ana tedaviden sonra verilen ek kanser tedavisidir. Adjuvan tedavide amaç, kanserin nüksetme olasılığını azaltmaktır. Çünkü ameliyat sırasında tüm görünür kanser cerrahi işlemle çıkarılsa bile, vücutta görülemeyen bir miktar kanser kalmış olabilir. Adjuvan tedavinin kullanıldığı kanser tedavisi türleri kemoterapi, radyoterapi, hormon tedavisi ve immunoterapi olarak sınıflandırılabilir.</p> <h2><strong>Adjuvan Nedir?</strong></h2> <p>Adjuvan, ilacın içindeki diğer bileşenlerin aktivitesini ve antijene karşı bağışıklık tepkisini artırmak, tümör oluşumunu baskılamak amacıyla kullanılan bileşendir.</p> <h2><strong>Adjuvan Tedavi Nedir?</strong></h2> <p>Adjuvan tedavi, cerrahi gibi birincil olarak uygulanan kanser tedavisi sonrasında kanserin nüksetme riskini azaltmaya yönelik uygulanan ek kanser tedavisidir. Kemoterapi, radyoterapi, hormon tedavisi veya hedefli tedaviyi içerebilir.</p> <p>Adjuvan tedavi genellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/meme-kanseri-belirtileri-tanisi-ve-tedavi-yontemleri">meme</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kolon-kalin-bagirsak-kanseri">kolon</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/akciger-kanseri">akciğer kanserleri</a> için takip tedavisi olarak kullanılır. Adjuvan tedavisinin temelinde birincil kanser tedavisinin (genellikle cerrahi) yok etmediği kanser hücrelerini hedef alması vardır. Aynı zamanda adjuvan tedavi, kanser tedavisinin biraz daha fazla uzun sürmesine anlamına da gelir. Ancak aynı kansere tekrar yakalanma şansını azaltır.</p> <p>Adjuvan tedavi genellikle erken evre kanserleri tedavi etmek için cerrahi operasyonu takip eder ve böylelikle kanserlerin nüksetme riskinin önüne geçer. Bazen, daha ileri evredeki kanserlere sahip kişilerin yaşam sürelerinin uzatılması noktasında da etkili olabilen bir tedavi yöntemidir.</p> <h2><strong>Adjuvan Tedavisi Kullanılan Kanser Tedavisi Türleri</strong></h2> <p>Kanser tedavisinin devamı niteliğinde olan adjuvan tedavi, kanser için yaygın olarak uygulanan kemoterapi, radyoterapi, immünoterapi ve hormon tedavisi gibi <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kanser-nedir-kanser-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">kanser tedavisi</a> türlerini içerir.</p> <h3><strong>Kemoterapi</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/kemoterapi">Kemoterapi</a>, kanseri güçlü ilaçlarla tedavi etmeyi amaçlayan bir tedavi türüdür. Birçok kemoterapi ilacı vardır ve çoğu hastaya damar yoluyla verilir. Bazıları ise hap formundadır.</p> <h3><strong>Hormon tedavisi</strong></h3> <p>Bazı kanser türleri vücudun hormonları tarafından beslenir. Örnekler arasında meme kanseri ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/prostat-kanseri-belirtileri-ve-tedavisi">prostat kanseri</a> yer alır. Hormon tedavisi tedavileri, bu hormonları vücuttan uzaklaştırmak veya etkilerini engellemek için ilaçlar kullanmayı içerir. Bu, kanser hücrelerinin büyümesini durdurmaya yardımcı olabilir.</p> <h3><strong>Radyasyon terapisi </strong></h3> <p>Radyasyon terapisi veya <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/radyoterapi-nedir-nasil-uygulanir-yan-etkileri-nelerdir">radyoterapi</a>, kanseri güçlü enerji ışınlarıyla tedavi etmeyi amaçlar. En yaygın radyasyon terapisi türü, harici ışın radyasyonudur. Bu tür radyasyon terapisi sırasında, bir makine kişinin etrafında hareket ettiği sırada kişi yatar vaziyettedir. Makine, radyasyonu vücuttaki belirli noktalara yönlendirir. Başka bir radyasyon türüne ise <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/brakiterapi">brakiterapi</a> adı verilir. Bunun için, tedavi edilmesi gereken bölgenin yanına vücudunuzun içine kapalı bir radyasyon kaynağı yerleştirilir.</p> <h3><strong>İmmünoterapi</strong></h3> <p>Özellikle son dönemde yaygın olarak uygulanan kanser tedavisi türlerinden olan immünoterapi, kanser hücrelerini öldürmek için vücudun bağışıklık sistemiyle birlikte çalışan güçlü bir ilaç tedavisidir.</p> <p>Bağışıklık sistemi, mikroplara ve vücutta olmaması gereken diğer hücrelere saldırarak hastalıklarla savaşır. Kanser hücreleri, bağışıklık sisteminden saklanarak hayatta kalır. <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/immunoterapi-nedir">İmmünoterapi</a> ise bağışıklık sistemi hücrelerinin kanser hücrelerini bulup öldürmesine yardımcı olur.</p> <h3><strong>Hedefe yönelik terapi</strong></h3> <p>Kanser için hedefli terapi, kanser hücrelerindeki belirli kimyasallara saldıran ilaçlar kullanan bir tedavi yöntemidir. Bu kimyasalları bloke eden hedefli tedaviler kanser hücrelerinin ölmesine neden olabilir.</p> <h2><strong>Adjuvan Tedavi Ne İşe Yarar?</strong></h2> <p>Kanser için herhangi bir tedavi garantisi yoktur ancak adjuvan tedavi kanser tedavisi sonrası kanserin nüksetme riskini ortadan kaldırmaya yönelik uygulanan bir yöntemdir. Ayrıca bazı kanser türlerinde hayatta kalma süresini artırabilir.</p> <p>Adjuvan tedavinin işe yaradığı 2 temel nokta şöyledir:</p> <ul> <li>Kanserin nüksetme riskini azaltması</li> <li>Bazı kanser türlerinde hayatta kalma süresini uzatabilmesi</li> </ul> <h2><strong>Adjuvan Tedavi Kimlere Uygulanır?</strong></h2> <p>Adjuvan tedavinin genel olarak uygulanma kriteri, tümör 1 cm’den büyükse, koltuk altı lenf bezine yayılımı varsa veya tümör olumsuz özellikler taşıyorsa, hastalığın gelecekte nüksetme ihtimali %10 ve üzeri olabilir. Özellikle, geleceğe yönelik 5 yıllık süreçte yenileme ihtimali %10’un üzerinde olan kanser türlerinde koruyucu kemoterapi olarak ifade edilen adjuvan tedavi uygulaması yapılabilir.</p> <p>Adjuvan tedavinin hangi durumlarda kimlere uygulanacağına yönelik şu şekilde bir açıklama yapılabilir:</p> <h3><strong>Kanserin türü </strong></h3> <p>Adjuvan tedavi genellikle meme kanseri ve kolon kanseri gibi spesifik kanser türleri için olumlu sonuçlar verebilir. Ancak bu durum hastanın son durumuna bağlıdır. Adjuvan tedavi tüm kanser türlerinin tedavisine yardımcı olmayabilir ve belirli kanser türleriyle sınırlı kalabilir.</p> <h3><strong>Kanserin evresi</strong></h3> <p>Kanserin evresi, kanserin vücutta ne kadar yayıldığını gösterir. Kanser eğer erken evredeyse, yayılmak için çok fazla zaman bulmayabilir ve bu durum fark edilirse hızlı müdahale şansı vardır. Ameliyattan sonra kanserin geri dönme olasılığı da oldukça düşük olabilir. Bu durumda, adjuvan tedavi çok fazla fayda sağlamayabilir ancak kanser daha ileri evredeyse veya yakındaki lenf düğümlerine yayılmışsa, adjuvan tedavi daha faydalı bir sonuç verebilir.</p> <h3><strong>Dahil olan lenf düğümü sayısı</strong></h3> <p>Kanser başladığı yerden yayıldığında, genellikle önce lenf düğümlerine gider. Kanser lenf düğümlerine yayılmışsa, adjuvan tedaviden faydalanma olasılığı daha yüksek olarak değerlendirilir.</p> <h3><strong>Hormon durumu</strong></h3> <p>Kanser eğer belirli hormonlarla beslenmiyorsa hormon tedavisi etkili olmayabilir.</p> <h3><strong>Diğer kanserlere özgü değişimler</strong></h3> <p>Bazı kanserler, kanserin geri dönme olasılığını gösteren hücrelerinde değişikliklere sahip olabilir. Bu kanserlerde, adjuvan tedavi tedavi sürecine katkı sağlayabilir. Ancak yapılan testler kanserin geri dönme olasılığını düşük olduğunu gösteriyorsa, adjuvan tedaviye ihtiyacınız olmayabilir.</p> <p>Sonuç olarak, adjuvan tedavi kanserin nüksetmeyeceğini garanti etmez. Ancak kanserin geri dönme riskini azaltıcı bir etki sunar.</p> <h2><strong>Adjuvan Tedavinin Olası Yan Etkileri</strong></h2> <p>Adjuvan tedaviler, uygulanan kanser tedavisi yöntemine bağlı olarak çeşitli yan etkilere neden olabilir. Kemoterapi ve radyoterapi genellikle yorgunluk, bulantı, saç dökülmesi ve enfeksiyon riskinde artış gibi yan etkilere yol açabilir.</p> <p>Diğer bir tedavi yöntemi olan hormon tedavisi, sıcak basması ve hormonal değişikliklere neden olabilirken, immünoterapi ise bağışıklık sistemine bağlı reaksiyonlara sebebiyet verebilir.</p> <p>Tedavi planı oluşturulurken, hastanın genel sağlık durumu ve olası yan etkiler dikkate alınmalıdır.</p> <p>Özetle adjuvan tedavi, kanser tedavisinde önemli bir rol oynar ve hastalığın tekrarlama riskini azaltmada etkili bir yol olarak kabul edilir.</p> <h2><strong>Adjuvan Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Adjuvan tedavi ne demek?</strong></h3> <p>Kelime anlamı ‘yardımcı’ olan adjuvan, kanser tedavisinde ana tedaviden sonra, özellikle sekonder tümör oluşumunu baskılamak amacıyla uygulanan ek kanser tedavisidir.</p> <h3><strong>Neoadjuvan ve adjuvan arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>Neoadjuvan tedavi, ana kanser tedavisinden önce uygulanırken adjuvan tedavi ise kanser tedavisi sonrasında kanserin nüksetmesinin önüne geçmek amacıyla uygulanan destekleyici tedavidir.</p> <h3><strong>Adjuvan tedavi kanseri yok eder mi?</strong></h3> <p>Adjuvan tedavinin kanseri kesin olarak yok etme gibi bir garanti sonucu yoktur. Amaç, kanser tedavisi sonrası kanserin nüksetme riskini azaltmaktır.</p>
Kol Germe Ameliyatı (Brakioplasti)
<p>Kol sarkması, ileri yaşlarda ya da ani kilo verilen şartlarda oluşabilir. Bu durumun estetik açıdan dikkat çekmesi, kişiyi psikolojik olarak rahatsız edebilir. Bu doğrultuda kol germe ameliyatı, kötü görünümle rahatsızlık veren sarkık ya da gevşek derinin cerrahi operasyonla estetik hale getirilmesidir. Bu yönteme başvurmak isteyen kişilerin öncelikle plastik cerrahi bölümüne başvurarak uzman görüşü alması önemlidir.</p> <h2><strong>Kol Germe Estetiği (Brakioplasti) Nedir?</strong></h2> <p>Kol sarkması, yaşlanmaya ya da ani kilo kayıplarına bağlı cildin elastikiyetinin eskisi kadar olmadığı durumlarda ortaya çıkar. Özellikle bu durum kolun kaldırılmasıyla üst bölümde belirginleşir ve yaz aylarında açık kıyafet giyilmesi ile dikkat çeker. Genel olarak bu görünüm, kişinin özgüvenini düşürebilir ve psikolojik olarak negatif etkileyebilir. Günümüzde bu soruna çözüm bulmak için kol germe ameliyatı, uzmanlar tarafından tavsiye edilebilir. Bu doğrultuda kol germe ameliyatı diğer bir adıyla brakioplasti, cilt altı dokularının cerrahi operasyonla alınarak derinin sıkılaştırdığı bir ameliyat türüdür. Ayrıca estetik bir cerrahi operasyon olarak derinin sarkan bölümlerini toparlamasında ve yeniden gerginliği sağlamasında rol oynar.</p> <h2><strong>Kol Derisi Neden Sarkar?</strong></h2> <p>Kol sarkması ameliyatı öncesinde kişinin cilt elastikiyetinin durumunun değerlendirilmesi önemlidir. Sarkmayı tetikleyen unsurlara ise kalıtsal yatkınlık, yaşlılık, hızlı ve çok fazla kilo alıp verme, cilt tipi, yer çekimi, aşırı maruz kalınan güneş etkisi örnek verilebilir. Tüm bu nedenler, derinin elastikiyetini kaybederek sarkmasına sebebiyet verebilir. Tüm bu bilgilerle birlikte sarkmanın başlıca nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Güneşin zararı</strong></h3> <p>UVA ve UVB ışınlarına yoğun maruz kalınması cilt proteini olarak bilinen <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kolajen-nedir">kolajen</a> ve elastin düzeyinin düşmesine neden olabilir. Aynı zamanda bu cilt proteinlerin yaşa bağlı olarak üretimleri azalır ve sarkma erken yaşlarda görülebilir. Cildin elastikiyetini sağlayan bu proteinlerin eksikliği derinin gevşemesine de sebebiyet verebilir.</p> <h3><strong>Aşırı kilolu durumdayken birden zayıflama</strong></h3> <p>Aşırı kilolu kişilerde cilt gergin bir pozisyondadır, devamında aşırı kilo kaybı yaşandığında yağ dokusu azaldığı için deri büzülebilir. Bu sebeple cilt elastikiyetini kaybederek sarkmalar gündeme gelebilir.</p> <h3><strong>Kalıtsal yatkınlık</strong></h3> <p>Ailenin birinci derece yakınlarında erken yaşta sarkmalar görülmüşse genetik yatkınlık söz konusu olabilir.</p> <h3><strong>Yaşlanma ve yağ doku kaybı</strong></h3> <p>Yaşlanma sürecinde cildin orta tabakası olarak bilinen dermis bölümünde yağ dokusunda kayıplar yaşanır.</p> <p>Tüm bu tetikleyici unsurlarla birlikte sarkmanın başlangıç noktası dirsekler olabilir, devamında ise omuz bölümüne kadar artabilir. Bu süreç, kişiden kişiye farklılık gösterirken kol germe ameliyatı ve yaşam tarzı değişiklikleri ile istenen forma ulaşılabilir.</p> <h2><strong>Kol Germe Estetiği Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Kol iki yana açıldığında, alt bölümde yer alan görünümü sarkma belirtilerini gösterir. Bu anlamda kol gerdirme ameliyatı ile ruhsal ve fiziksel yönden kişinin sıkıntıları çözüme kavuşmuş olur. Böylece kişinin sosyal yaşamı olumlu etkilenerek kolsuz kıyafetler gönül rahatlığıyla giyebilir.</p> <h2><strong>Kimlere Kol Germe Ameliyatı Yapılır?</strong></h2> <p>Bu işlem kol bölümünde sarkık ya da gevşek görünen deriye sahip olan kişilerin isteği üzerine gerçekleştirebilir. Bunun yanında sarkma durumu çoğunlukla yaşlanma, hızlı kilo verme, kalıtsal faktörler ya da cilt esnekliğinin azaldığı şartlarda oluşabilir. Bu şartlar dahilinde kişiye uygun bir protokol çıkarılarak sonuçlar alınabilir.</p> <h2><strong>Kol Germe Ameliyatı Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Kol germe ameliyatında ön hazırlık yapmak adına bazı hususlara dikkat edilmesi oldukça önemlidir. Bu hususlar arasında ise kan sulandırıcı ürün ve ilaçlar gibi alışkanlıklara bir hafta öncesinde ara verilmesi vardır. Bunun yanında ameliyat öncesinde iltihaplanma gibi bir durum oluşursa doktora bildirilmesi kritiktir. Genel olarak cerrahi işlemde koltuk altından ya da dirsek bölümünden kesi açılarak sarkan derinin alınması sağlanır. Ayrıca cerrahi operasyon yağ dokusunun alınması için <a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/liposuction-nedir">liposuction</a> işlemiyle birlikte yapılabilir. Devamında ise kolun iç bölümünde bulunan kaslar sıkılaştırılarak daha sıkı bir görünüm kazandırılabilir. Sonrasında dikiş alanı kıyafetle kamufle edebilecek bir yer seçilerek yapılır. Son olarak kesi açılan alan, işlem tamamlandıktan sonra estetik dikişle dikilerek kapatılır. </p> <h2><strong>Kol Germe Ameliyatı ile İlgili Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Kol germe ameliyatı ağrılı bir operasyon mudur?</strong></h3> <p>Kol germe ameliyatına girmeden önce uyuşturma işlemi yapıldığı için operasyon sırasında ağrı hissedilmez. Bunun yanında dikişlerin eriyen formda olması, kol germe ameliyatı sonrası iyileşme sürecini öne çeker. Böylece birkaç hafta içinde işlemin yapıldığına dair bir iz de kalmaz.</p> <h3><strong>Kol germe ameliyatı için hangi bölüme gidilir?</strong></h3> <p>Bu işlem genel olarak estetik bir müdahale olarak bilinir. Bu anlamda işlem cerrahi bir operasyon olsa da doktor ve hastanın birlikte karar verdiği bir süreci anlatır. Başvurulması gereken doktor ise <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/estetik-plastik-ve-rekonstruktif-cerrahi">estetik, plastik ve rekonstrüktif cerrahi</a> uzmanıdır.</p> <h3><strong>Kol germe ameliyatı kimlere yapılabilir?</strong></h3> <p>Bu işlem, bölgesel olarak sarkma hisseden ve rahatsızlık duyan 18 yaş üstü herkese yapılabilir. Özellikle kilo alıp veren kişilerde yağ dokunun azalması gerginliği azaltarak sarkmayı artırabilir. Aynı zamanda cildin elastikiyetini sağlayan kolajen gibi proteinlerin yaşlanma ile beraber azalması, sarkma halini ciddi bir şekilde etkileyebilir. Bu nedenle ileri yaşlarda kişilerin sıklıkla başvurduğu bir yöntem olarak da öne çıkabilir.</p> <h3><strong>Kol germe ameliyatı ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Kol germe ameliyatı estetik bir operasyon olduğu için dar bir kesi alanı ile gerçekleştirilen bir uygulamadır. Bu sebeple estetik amaçlı yapılan bu uygulama, kısa süreli ve pratik olarak gerçekleştirilebilen bir yöntemdir. Bu süreçte operasyon süresi; hastanın sağlık profili, yaşı ve işlem alanına bağlı olarak artabilir ya da azalabilir. Genel olarak ameliyat süresi 1-3 saatlik bir zaman diliminde tamamlanabilir.</p> <h3><strong>Kol germe ameliyatı sonrası iyileşme süresi ne kadar?</strong></h3> <p>Kol germe ameliyatı öncesi sonrası kişinin durumu değerlendirildiğinde iyileşme süreci oldukça hızlıdır. Bu doğrultuda lokal <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/anestezi-nedir">anestezi</a> ile işlem yapılmışsa gün içerisinde hasta evine geçebilir. Ancak genel anestezi ile işlem gerçekleştirilmişse 1 gün hastanede müşahede altında kalması gerekebilir. Ameliyattan sonra elastik bantlar kullanılır ve 2 gün sonra duş alınması doktor tarafından önerilir. İlave olarak takılan özel korse ortalama 1 ay sonra çıkarılarak normal yaşama devam edilebilir. </p> <h3><strong>Kol germe ameliyatının riskleri nelerdir?</strong></h3> <p>Kol germe ameliyatı riskleri genel olarak incelediğinde tüm cerrahi operasyonlar kadar endikasyon durumuna sahiptir. Bu süreçte hastada alerji, kalp problemi ya da diğer sağlık sorunları varsa önceden doktora bildirmesi önemlidir. Ameliyata engel oluşturacak durumlar kişide varsa doktor cerrahi müdahale yapmayabilir.</p> <h3><strong>Kol germe ameliyatı sonrası iz kalır mı?</strong></h3> <p>Bu operasyon, eriyen ve estetik dikiş atılarak yapılabildiği için izsiz kol germe ameliyatı olarak da adlandırılabilir. Genel olarak dikiş iyileşme süreci ortalama olarak bir haftadır. Ek olarak dikiş alındıktan sonra bölgede iz kalmadan cildin yenilendiği gözlemlenir.</p> <h3><strong>Kol germe ameliyatı sonrası hastanede yatmak gerekir mi?</strong></h3> <p>Bölgesel ya da lokal anestezi yapılan kişi aynı gün hastaneden çıkabilir. Diğer taraftan genel bir anestezi yapılmışsa vücut homeastasisi etkilendiği için kişinin bir gün hastanede yatması gerekir. Tüm sağlık değerleri kontrol edildikten sonra hastaneden çıkış alınabilir.</p>
Geniz Eti Ameliyatı
<p>Geniz eti ameliyatı veya adenoidektomi, burnun arkasında bulunan küçük doku topakları olan geniz etinin cerrahi işlemle alınmasını içeren bir ameliyattır. Genellikle çocuk yaşta yapılan geniz eti ameliyatı, geniz etlerinin enfeksiyon kapması, alerji nedeniyle şişmesi veya büyümesi sonucunda gerçekleşir. Geniz etinde meydana gelen bu sorunlar çocuklarda nefes darlığı, kulak veya sinüs enfeksiyonları ve alerji semptomları ortaya çıkarabilir. İlaç veya farklı tedavi yöntemlerinin işe yaramadığı durumlarda da kesin tedavi olan geniz eti ameliyatına başvurulur.</p> <h2><strong>Geniz Eti Nedir?</strong></h2> <p>Geniz eti (adenoid), özellikle çocukluk döneminde bağışıklık sisteminin etkin çalışmasını sağlayan, çocukları mikroplardan ve virüslerden korumakla görevli olan, burnun arkasında yer alan küçük doku topaklarıdır.</p> <p>Adenoid olarak da ifade edilen <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/geniz-eti-nedir">geniz eti</a>, çocuklarda bağışıklık sisteminin önemli bir parçasıdır. Geniz etinin en önemli görevleri arasında virüsler ve bakteriler gibi solunan mikroplarla savaşmaları yer alır. </p> <p>Adenoidler genellikle ergenlik dönemine gelindiğinde küçülür ve tamamen kaybolur. Ancak bu küçülme yaşanana kadar geniz etlerinde iltihaplanma veya <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/enfeksiyon-nedir">enfeksiyon</a> ortaya çıkabilir. Bu da geniz etlerinin şişmesine ve büyümesine yol açabilir. Bu şişlik (iltihaplanma) enfeksiyonlardan, alerjilerden veya diğer birtakım nedenlerden kaynaklanabilir. Diğer yandan bazı çocuklar anormal derecede büyük geniz etleriyle de dünyaya gelebilir.</p> <p>Burada önemli olan nokta, geniz eti şişmesi eğer çocukların hava yolunu kısmen tıkıyorsa ve buna bağlı olarak <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/nefes-darligi-neden-olur-nefes-darligi-nasil-gecer">nefes darlığı</a> gibi semptomlar meydana getiriyorsa cerrahi olarak çıkarılması gerekebilir. Buna da geniz eti ameliyatı adı verilir.</p> <h2><strong>Geniz Eti Neden Büyür?</strong></h2> <p>Geniz eti büyümesi, virüs, bakteri, yabancı maddeler ve mikroorganizmalara karşı geniz etlerinin büyümesiyle sonuçlanır. Geniz etlerinde meydana gelen bu büyüme iltihaplanma ve enfeksiyon devam ettiği sürece yaşanır. İlaç tedavisinin yetersiz kaldığı durumda geniz etlerinin alınması işlemi olan geniz eti ameliyatı yapılır.</p> <h2><strong>Geniz Eti Büyümesinin Tedavisi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Geniz eti büyümesinin tedavisi, geniz etinin şişliği veya büyüklüğüne bağlı olarak başlangıçta ilaç tedavisiyle iyileştirilmeye çalışılır. Ancak öncelikle geniz eti büyümesini önlemek için çocukları enfeksiyonlardan ve hastalıklardan korumak gerekir.</p> <p>Çocukları hastalıklardan korumak için hastalıkların yayıldığı toplu ortam olan kreşlerden veya okullardan bir süre uzak tutmak gerekir. Bu süre çocuğun hasta olduğu dönem veya okulda bir salgın söz konusu olduğundadır.</p> <p>Önlemlere rağmen şişlik ve büyüme meydana gelen geniz eti için öncelikle kortizon içeren burun spreyleri veya ilaçlar kullanılabilir. Kortizonlu spreylerin kesinliği tam olarak kanıtlanamasa da geniz eti büyümesi için faydalı olduğu konusunda çalışmalar mevcuttur.</p> <p>Ancak geniz eti büyümesinin kesin tedavisi geniz eti ameliyatıdır. Tıbbi karşılığı adenoidektomi olan geniz eti ameliyatı <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/anestezi-nedir">genel anestezi</a> altında yapılır ve büyüyen geniz eti çıkarılır.</p> <h2><strong>Geniz Eti Ameliyatı Nedir?</strong></h2> <p>Geniz eti ameliyatı (adenoidektomi), çocuklarda geniz eti bezlerini çıkarmayı amaçlayan cerrahi bir işlemdir. Tıbbi adı adenoidektomi olan geniz eti ameliyatı, şişmiş veya büyümüş geniz etinde kesin sonuç veren bir tedavi yöntemi olarak kabul edilir.</p> <p>Genellikle solunum yolunda meydana gelen sorunlarla açığa çıkan geniz eti büyümesinde ağzı açık uyuma veya horlama sorunu olan çocuklara yapılan muayene sonucu, geniz eti büyüklüğü saptanırsa, ilaçla tedavinin yetersiz geldiği noktada çocuklara genel anestezi altında ameliyat önerilir.</p> <h2><strong>Geniz Eti Ameliyatı Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Geniz eti ameliyatı (adenoidektomi), genel anestezi altında yapılır ve genellikle kısa süren bir işlemdir. Genel anestezi verilerek yapıldığı için kişi ameliyat sırasında herhangi bir acı hissetmez. Geniz eti ameliyatı sırasında ağız içerisinden özel küretler yardımıyla adenoid doku kürete edilir. Bu işlemle birlikte geniz eti kulak burun boğaz bölümünde uzmanlaşmış bir cerrah tarafından çıkarılır.</p> <p>Geniz eti genellikle birkaç dakika içinde dikkatli bir şekilde çıkarılır. Daha sonrasında ise cerrah endoskop ile geniz boşluğunu kontrol eder ve geniz etinde kalıntı kalıp kalmadığı konusunda emin olur. Bunun ardından geniz eti ameliyatı bitirilir. Başlangıç ve bitiş ile birlikte geniz eti ameliyatı yaklaşık 30-45 dakika kadar sürer.</p> <p>Geniz eti ameliyatının (adenoidektomi) yapılış süreci şu şekilde sıralanabilir:</p> <ul> <li>Geniz eti ameliyatı olacak çocuk ameliyat için hazırlanır.</li> <li>Hazırlığın ardından çocuğa genel anestezi yapılır. Daha sonrası işleme geçilir.</li> <li>İşlem sırasında cerrah ağız içerisinden özel küretler yardımıyla adenoid dokunun kürete edilmesini sağlar.</li> <li>Genellikle birkaç dakikalık işlemle birlikte geniz eti cerrah tarafından çıkarılır.</li> <li>Çıkarma işleminden sonra geniz boşluğu endoskop yardımıyla kontrol edilir ve kalıntı kalıp kalmadığı incelenir.</li> <li>Tüm bu işlemler yaklaşık yarım saat veya 45 dakika sürer. Taburcu işlemi aynı gün içinde yapılabilir.</li> </ul> <p>Ayrıca bademciklerde de bir şişme söz konusuysa ve kişide zorlayıcı semptomlara yol acırsa geniz eti ameliyatı sırasında bademcikler de alınabilir. (Tonsillektomi) Bunun kararı cerrah tarafından verilir.</p> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı kimlere yapılır?</strong></h3> <p>Geniz eti ameliyatı (adenoidektomi) çoğunlukla 1 ila 7 yaş arasındaki çocuklara uygulanır. Bu yaş grubundaki çocukların geniz etleri enfeksiyonlara bağlı olarak şişip büyüyebilir.</p> <p>Zamanla çocukların geniz etleri doğal olarak 7 yaş civarında küçülmeye başlar ve ergenlik döneminde neredeyse tamamen yok olur. Bu yaşa kadar büyüme olmayan geniz etleri için bir operasyona gerek olmaz.</p> <h2><strong>Geniz Eti Ameliyatı Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı sırasında neler olur?</strong></h3> <p>Geniz etinin cerrahi olarak çıkarılması işlemi olan geniz eti ameliyatında cerrah tarafından kişiye genel anestezi verilir ve geniz eti kısa süren bir işlemle çıkarılır.</p> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı hangi sorunları tedavi eder?</strong></h3> <p>Adenoidektomi veya geniz eti ameliyatı, hava yolunu kısmen tıkayarak solunum sorunlarına yol açabilen genişlemiş ve şişmiş geniz etlerini tedavi etmeyi amaçlar. Özellikle daralmış hava yolları, tedavi gerektiren bir dizi sağlık sorununa yol açabilir. Geniz eti ameliyatı, ortaya çıkabilecek bu sorunlara çözüm üretir:</p> <ul> <li>Nefes darlığı</li> <li>Uyku problemleri</li> <li>Kulak enfeksiyonları</li> <li>Sinüs enfeksiyonları</li> </ul> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı için kriter nedir?</strong></h3> <p>Ağzı açık uyuma horlama uykuda apnesi olan çocuklarda yapılan fiberoptik muayenede yani burun içi yapılar, geniz veya yemek borusunun içini görüntüleyebilen bir muayene ile ya da çekilen grafide geniz eti büyüklüğü saptanırsa geniz eti ameliyatı yapılır. </p> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Geniz eti ameliyatı hızlı bir işlemdir ve yaklaşık 30 dakika içinde gerçekleşir.</p> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı sonrası geniz eti tekrar büyür mü? </strong></h3> <p>Geniz eti lenfoid üzüm salkımına benzer doku olduğundan tamamını almak mümkün olmamaktadır. Küret yardımıyla geniz bölgesi olabildiğince açılmaya çalışılmaktadır. Nadir olarak kalan adenoid yani geniz eti dokusu tekrar büyüyebilmektedir.</p> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı riskli midir? </strong></h3> <p>Her ameliyatta olduğu gibi geniz eti ameliyatında da risk bulunmaktadır. Ancak bu risk diğer ameliyatlara göre daha düşük olmaktadır. Nadiren de olsa geniz eti ameliyatı sonrasında kanama olabilmektedir. Ameliyat sonrası geniz etinde kanama olduğu durumlarda uzman doktorunuza başvurmanız önemlidir. Böylelikle tedavi başlanarak cerrahi operasyon sonrası düzelme için tedbir alınacaktır.</p> <h3><strong>Geniz eti ameliyatı sonrası iyileşme süresi nedir? </strong></h3> <p>Hasta geniz eti ameliyatından çıktıktan sonra, iyileşme süresi yaklaşık 1 ya da 2 gündür. Çocuklarda bademcik ameliyatlarının iyileşme süresi ortalama 3- 5 gün, yetişkinlerde ise bu süre 10 güne kadar çıkabilmektedir. Geniz eti ameliyatı kolay ve kısa sürede iyileşme sağlanabilen bir ameliyat olmaktadır.</p>
EKT (Elektroşok Tedavisi)
<p>Elektrokonvülsif tedavisi (EKT), özellikle ağır depresyon, manik ataklar ve şizofreninin bazı türlerinde kullanılan bir yöntemdir. Depresyonda diğer tedavilere göre hızlı sonuç alındığı için tercih edilirken katatonik şizofreni vakalarında da hastanın durumunun hızla iyileşmesini sağlayabilir. Elektroşok tedavisi sırasında beynin nöronal yapısındaki değişimlerden faydalanarak duygusal ve bilişsel işlevlerde olumlu gelişmeler görülmesinde etkili olur. Bu süreç doğru uygulandığında güvenli ve etkili bir yol sunar.</p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Nedir?</strong></h2> <p>Elektrokonvülsif terapi ya da elektroşok tedavisi, psikiyatrik bozuklukların tedavisinde uzun yıllardır kullanılan bir yöntemdir. Tedavi şekli ilaç ve psikoterapi ile sonuç alınamayan veya acil müdahale gerektiren durumlarda tercih edilir. EKT, hastanın beynine kontrollü bir şekilde düşük doz elektrik akımı uygulanarak kısa süreli nöbet oluşturmayı sağlar. Bu nöbetler sayesinde beyin kimyasında olumlu değişiklikler meydana gelir. Bu da semptomların hafiflemesine veya ortadan kalkmasına yardımcı olur. EKT tedavisinin uygulanması sırasında hasta genel anestezi altına alınır ve işlem psikiyatri ile anestezi uzmanları tarafından denetlenir. Bu şekilde hastanın konforu ve güvenliği sağlanır. Tedavi, duygudurum bozukluğu yaşayan kişilerde semptomları kontrol altına alarak yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlar. </p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Ne İşe Yarar?</strong></h2> <p>Elektrokonvülsif tedavi, akıl sağlığı sorunlarının şiddetli semptomlarında hızlı bir iyileşme sağlayarak birçok kişinin yaşam kalitesini artırır. Bu yöntem özellikle şiddetli depresyon vakalarında, diğer tedavilerle başarı sağlanamayan durumlarda devreye girer. Psikoz belirtileri, intihara meyil gibi risk taşıyan durumlarda da etkin bir müdahale seçeneğidir. </p> <ul> <li>EKT tedavisi, depresyonun yanı sıra bipolar bozukluk, şizofreni ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sizoaffektif-bozukluk" target="_blank">şizoaffektif bozukluk</a> gibi diğer ciddi rahatsızlıklarda da kullanılır. Örneğin, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bipolar-nedir-bipolar-bozukluk-belirtileri-nelerdir" target="_self">bipolar bozukluk</a> yaşayan kişilerde manik ataklar ve duygudurum geçişlerinin kontrol altına alınmasına destek olur.</li> <li>Ayrıca dürtüsel davranışlar ve psikoz belirtilerinin azaltılmasında önemli bir rol oynar. Katatoni, ani hareket değişiklikleri ve konuşma bozukluğu gibi belirtilerle kendini gösteren, ciddi bir durumdur. Bu rahatsızlık şizofreni veya başka psikiyatrik hastalıklarla ilişkili olabilir. Bu noktada EKT tedavisi hızlı bir iyileşme sağlayabilir.</li> <li>Nöroleptik malign sendromu gibi nadir ama ciddi sağlık durumlarında da kullanımı mevcuttur. Demans hastalarında görülen saldırganlık ve derin depresyon gibi zorlayıcı semptomların azaltılmasında elektroşok tedavisi bir seçenek sunabilir.</li> </ul> <p>EKT tedavisi ile bu tür zorlu belirtiler üzerinde etkili sonuçlar alınabilir. Böylece hastaların günlük yaşamında daha fazla işlevsellik kazanması sağlanır. EKT tedavisi yöntemi, hızlı etki süresi ve güçlü sonuçları nedeniyle birçok kişi için umut verici bir çözüm sunar.</p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Elektro konvülsif tedavi, uzman bir <a href="https://www.memorial.com.tr/doktorlar/memorial-psikiyatri-doktorlari" target="_self">psikiyatrist</a> ve anestezi ekibi tarafından özel donanımlı bir tedavi odasında gerçekleştirilir. İşlem öncesinde hastaya genel anestezi verilir ve vücudun istemsiz kasılmalarını sınırlamak amacıyla kas gevşetici ilaç uygulanır. Bu sayede hasta tamamen bilinçsiz hale gelir ve rahat bir süreç geçirmesi sağlanır.</p> <ul> <li>Anestezi etkili hale geldikten sonra kafanın ön bölgesine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla beyne elektrik vermek suretiyle kısa ve kontrollü bir elektrik akımı gönderilir.</li> <li>Bu akım beyin içinde kontrollü bir nöbeti tetikleyerek terapötik etki sağlar. </li> <li>Elektrik tedavisi sırasında oluşan nöbetler genellikle 60 saniyeden kısa sürer.</li> <li>Bu süreçte beynin elektriksel aktiviteleri elektroensefalografi (EEG) cihazı ile izlenir ve kaydedilir.</li> <li>EEG’deki ani aktivite artışı nöbetin başladığını, dengelenme ise sona erdiğini gösterir. </li> <li>İşlem sırasında kan basıncı, kalp hızı ve oksijen seviyesi gibi hayati göstergeler devamlı takip edilir.</li> <li>Bu nedenle tedavi kalp-damar veya sinir sistemi hastalıkları olan kişilerde dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.</li> <li>EKT tedavisi, haftada iki kez ve birkaç hafta süren bir program halinde uygulanır. EKT tedavisi sırasında modern cihazlar ve izleme sistemleri kullanılarak hasta güvenliği sağlanır. </li> <li>Beyine şok tedavisi ya da EKT tedavisi olarak da bilinen yöntem, sıkı protokollerle uygulandığında etkili ve güvenli bir sonuç sunar.</li> </ul> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Yan Etkileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Elektrokonvülsif terapi oldukça etkili bir yöntem olmasına rağmen bazı yan etkilerle karşılaşılabilir. Genellikle geçici nitelikte olan bu etkiler arasında bilinç bulanıklığı ilk sırada gelir. Tedaviden hemen sonra birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen bir süre boyunca hastalar, nerede olduğunu ve ne yaptığını anlamakta zorlanabilir. Özellikle ileri yaştaki kişilerde bu durum nadiren birkaç güne kadar uzayabilir. Bir diğer önemli etki ise hafıza kaybıdır. Bazı hastalar EKT tedavisi süreci öncesine ait hafta, ay ya da nadiren yıllar öncesini hatırlamakta güçlük çekebilir. Bu durum genellikle tedavi sonrasında zamanla düzelir ve retrograd amnezi olarak adlandırılır. Bu hafıza kaybı, kişinin yaşadığı deneyimlere ve uygulamanın sıklığına bağlı olarak değişebilir.</p> <ul> <li>Fiziksel etkiler arasında baş ağrısı, mide bulantısı ve kas ağrıları yer alır.</li> <li>EKT tedavisi sonrası çene veya kaslarda geçici bir rahatsızlık hissedilebilir. Bu semptomların kontrol altına alınmasında ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir.</li> <li>Ayrıca anestezi kullanımı gerektiren şok tedavisi sırasında nadir de olsa kan basıncı ve kalp hızındaki artışlar, kardiyovasküler komplikasyonlara yol açabilir. Bu nedenle hastalar işlem sırasında devamlı olarak izlenir ve riskler minimuma indirilmeye edilmeye çalışılır. </li> </ul> <p>Elektroşok tedavisinin zararları, tıbbi bir ekip tarafından dikkatle takip edildiğinde genellikle düşük risk taşır. Ancak elektro şok tedavisi gerektiren durumlar söz konusu olduğunda, fayda-risk dengesi her zaman detaylı bir şekilde değerlendirilir. Bu aşamada EKT tedavisinin sağlayacağı yararlar genellikle olası yan etkilerden daha ağır basar.</p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>EKT kaç seansta etki eder?</strong></h3> <p>EKT tedavisinin etkileri genellikle üçüncü veya dördüncü seans itibarıyla belirginleşmeye başlar. Ancak bu süre kişinin sağlık durumuna ve tedavi edilen ruhsal bozukluğun türüne göre farklılık gösterebilir. Bazı hastalarda EKT tedavisine daha erken bir yanıt alınabilirken bazılarında daha fazla seans gerekebilir.</p> <h3><strong>EKT zekayı etkiler mi?</strong></h3> <p>EKT tedavisi sonrası ortaya çıkan hafıza sorunu genel olarak geçici olup çoğu zaman birkaç ay içinde kaybolur. Tedavi işlemi öğrenme gücünü düşürmez. Aksine depresyon belirtilerinin hafiflemesiyle bilişsel işlevlerde iyileşme görülebilir. Zeka üzerinde ise kalıcı bir olumsuz etkisi bulunmaz.</p> <h3><strong>TMS ve EKT farkları nelerdir?</strong></h3> <p>EKT tedavisi anestezi altında uygulanır ve beyin elektrik akımı ile uyarılarak nöbet oluştururken TMS manyetik alan kullanarak beyni uyarır ve hastanın bilinci açık kalır. TMS'de genellikle hafıza veya dikkatle ilgili sorunlar yaşanmaz. Bunun aksine zihinsel netlik artışı gözlenebilir. Son yıllarda TMS daha hafif yan etkileri nedeniyle EKT tedavisine alternatif bir seçenek olarak yaygın bir şekilde tercih edilir.</p>