Bölüm Hakkında
Memorial Bahçelievler Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü Astım ve KOAH gibi sık görülen hastalıklarda, uykuda solunum bozukluklarında, alerjik solunum yolu hastalıklarında, sigara ve tütün bağımlılık tedavisinde ve tüm bronkoskopik işlemlerde hastanemiz modern teknolojik donanımı ile hizmet vermekte, güncel tanı ve tedavi yöntemlerini başarıyla uygulamaktadır.
Memorial Bahçelievler Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nde;
- Akciğer nakli
- Astım tanı ve tedavisi
- Trakea tümör ve darlıklarının tedavisi
- Sarkoidoz
- KOAH tanı ve tedavisi
- Solunumsal yoğun bakım ve mekanik ventilasyon uygulamaları
- Tanısal bronkoskopi ve girişimsel bronkoskopi
- EBUS (Endobronşiyal Ultrasonografi) işlemi
- İnterstisyel akciğer hastalıklarının tanı ve tedavisi
- Plevra (akciğer zarı) hastalıklarının tanı ve tedavisi
- Tüberküloz
- Romatizmal hastalıkların akciğer tutulumu tanı ve tedavisi
- Pulmoner emboli tanı ve tedavisi
- Alerjik rinit ve alerjik astımda immünoterapi ve diğer aşı tedavi uygulamaları
- Sigara bağımlılığı, sigaraya bağlı hastalıklar ve sigara bırakma yöntemleri
- Amfizemde (KOAH) endobronşiyal hacim küçültücü tedavi uygulamaları
- Solunum fizyoterapisi alanlarında başarıyla hizmet vermektedir.
Bölümümüzde İleri Solunum Fonksiyon Testleri Laboratuvarı, Uyku Laboratuvarı ve Bronkoskopi Ünitesi de bulunmaktadır.
GÖĞÜS HASTALIKLARI VE BELİRTİLERİ
Nefes darlığı: Nefes darlığı, kişinin yeteri kadar nefes alamamasıdır. Nefes darlığı akciğer kaynaklı veya akciğer dışı nedenlere bağlı olarak ikiye ayrılmaktadır.
Akciğer kaynaklı nefes darlığı nedenleri
- Sigara kullanımı kaynaklı gelişen Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı yani KOAH’da akciğerin yapısı bozulur, nefes darlığı yaşanır.
- Astım hastalarının akciğerlerine yeteri kadar nefes inemediğinden hava yolları daralır ve nefes darlığı çekerler.
- Amfizemlerde havanın içindeki oksijen kan damarlarına yeteri kadar taşınamaz. Dolayısıyla kişi oksijensiz kalır ve nefes darlığı oluşur.
- Akciğer kanserleri de nefes darlığının nedenleri arasındadır. Akciğerde su toplanması ve zatürre durumlarında da nefes darlığı görülmektedir.
Akciğer dışı nedenlerle oluşan nefes darlığı
- Tiroit hastalıkları
- Böbrek hastalıkları
- Reflü
- Kansızlık
- Üst solunum yolunda tıkanıklık
- Kalp yetmezliği
- Skolyoz gibi göğüs yapısı bozuklukları
- Psikolojik nedenler
Hırıltılı Solunum: Hırıltılı solunum nefes alırken veya verirken çıkan hırıltı sesi ile kendini göstermektedir. Genellikle daralmış ve tıkanan hava kanalları yüzünden oluşmaktadır.
Hırıltılı sonuma;
- Astım
- Bronşit
- KOAH
- Bronşektazi
- Bronşiyolit
- İltihaplanma
- Akciğerlerde hava kalması (Anfizem)
- Soluk borusu kapağının şişmesi
- Gastroözefageal reflü hastalığı
- Kalp yetmezliği
- Akciğer kanseri
- Tümör
- Bazı ilaçlar
- Sigara neden olabilmektedir.
Öksürük: Öksürük, akciğerlerde biriken havanın solunum organlarının kasılmasıyla dışarı atılarak burada biriken akıntı ve yabancı cisimlerin temizlenmesidir. Üç haftadan uzun süren öksürükler genellikle kronik olarak adlandırılmaktadır. Öksürükle birlikte balgam olup olmaması da önemli bir faktördür. Balgamlı öksürük solunum yollarının iltihaplandığı anlamına gelmektedir.
Nedenleri
- Akciğer kanseri
- Tüberküloz
- KOAH
- Astım
- Soğuk algınlığı ve üst solunum yolu enfeksiyonları
- Alerjik burun akıntıları
- Sigara
- Nefes borusuna yabancı cisim kaçması
Göğüs ağrısı: Göğüs ağrısı, kalp hastalıklarının en sık rastlanan belirtilerindendir. Bunun yanında kas iskelet sisteminden kaynaklı ya da omurga ve yemek borusu kaynaklı göğüs ağrıları da olabilmektedir.
GÖĞÜS HASTALIKLARI VE TEDAVİ YÖNTEMLERİ
Akciğer Kanseri: Tüm dünyada en yaygın kanser türlerinden biri olan akciğer kanseri ileri evrelere kadar belirti vermediğinden sağ kalım oranı en düşük kanser türlerinden biridir. Akciğerde oluşan tümör bulunduğu ortamda büyüyerek çevre dokulara ve dolaşım yoluyla karaciğer, kemik, beyin gibi uzak organlara yayılmaktadır. Başlıca risk faktörü sigara olan akciğer kanserinde sigara dumanına maruz kalan pasif içicilerde de risk artmaktadır. Bunun yanında endüstriyel olarak egzoz gazı, asbest, arsenik, krom gibi maddelere maruz kalma durumunda da risk artmaktadır. Ayrıca KOAH, tüberküloz hastaları ve genetik olarak yatkın kişilerde de akciğer kanserine yakalanma riski yüksektir.
Tedavisi: Akciğer kanserinde sağ kalma ihtimali ve tedavi yöntemi tanı konduğu evreye ve kanserin diğer organlara yayılımına göre değişmektedir.
Akciğer kanseri 4 evrede görülmektedir:
- 1. ve 2. evreler erken evre olarak kabul edilir ve cerrahi tedavi uygulanır.
- 3. evrede kanser diğer organlara yayılım göstermiştir. Bu evrede hastalara neoadjuvan kemoterapi veya radyoterapi sonrasında operasyon uygulanmaktadır.
- 4. evre hastalarda ise diğer organlara olan yayılım nedeniyle kemoterapi veya radyoterapi ya da her ikisi de eş zamanlı uygulanmaktadır.
İyi huylu akciğer tümörleri: Akciğer tümörlerinin küçük bir kısmı iyi huyludur. Genelde küçük boyutlu ve şikayete neden olmayan tümörlerdir. Ancak bazı durumlarda öksürük, nefes darlığı, ağızdan kan gelmesi gibi durumlar görülebilmektedir. Bu şikayetlere yol açan ya da kötü huylu şüphesi yaratan bu tümörlere cerrahi tedavi uygulanabilmektedir.
Akciğer metastazları: Meme, barsak, mide, böbrek, mesane, kemik, yumuşak doku gibi organlarda meydana gelen tümörler genellikle akciğere yayılım gösterebilmektedir. Yayılım gösteren kanserler genellikle tıpkı iyi huylu kanserler gibi şikayet yaratmazlar ya da akciğerde sıçradıkları yere göre öksürük, nefes darlığı gibi belirtiler gösterebilmektedir. Kanserleri akciğere yayılım gösteren hastalar sağ kalım süresini artırmak amacıyla multidisipliner yaklaşımla incelenmelidir.
Mediasten tümörleri: Göğüs kafesinin içerisinde yer alan akciğerlerin arkasında kalan bölümdür. Bu bölgede farklı şekillerde tümörler görülebilmektedir. Bunların içinde en sık karşılaşılanları timoma, lenfoma ve sinir kılıfı tümörleridir. Bunun yanında germ hücreli tümörler, timik karsinoid ve karsinomlar, teratom, hamartom, nöroblastom gibi tümörler görülebilmektedir.
Mediasten kistleri: Mediasten bölgesinde bronkojenik, timik, perikardiyal, yemek borusu kistleri gibi çeşitli kistler de görülebilmektedir. Bunların içinde içi sıvı dolu olanlar genellikle iyi huyludur. Ancak çevre dokuya kuvvetli baskı uyguladıklarında hastada şikayete neden olmaktadırlar. Bu yapıların tedavisi cerrahidir.
Tanı konulamayan mediasten kitleleri: En sık 20-30 yaş grubunda ve erkeklerde görülen mediasten kitleleri göğüs ağrısı, öksürük ve nefes darlığı şikayetleriyle kendini göstermektedir. Tedavileri cerrahidir.
Havayolu /Trakea darlıkları ve tümörleri: Nefes borusundaki darlığa trakea darlığı denir. Bu darlık hastada boğazda büyük bir şey varmış hissi yaratarak nefes almayı zorlaştırır. Doğru zamanda teşhis ve tedavi edilmeyen bu darlık nefes borusunun zamanla tamamen tıkanmasına neden olabilmektedir. Bu aşamadan sonra hasta ancak trakeostomi denilen gırtlağa tüp takılması ya da bronkoskopik tedavi ile nefes alabilmektedir. Trakea darlığı iyi ya da kötü huylu tümörler sonucunda ya da hayatının bir döneminde solunum cihazına bağlanan kişilerde nefes borusu tahribatına bağlı olarakgelişebilmektedir. Kronik astım ve nefes darlığı tedavisi gören hastalarda da arka planda trakea darlığı yatabilmektedir. Tedavisinde trakea daralmasına sebep olan hastalık için operasyon söz konusu olabilmektedir. Bu operasyonda hastalığın daralttığı bölge çıkartılarak hava yolunun sağlam uçları uç uca getirilerek birleştirilmektedir. Bronkoskopik yaklaşımlarda ise ameliyat edilemeyen trakea tümörleri, yoğun bakım sonrası oluşan darlıklar ve iyi huylu trakea tümörü tedavisinin temelini oluşturmaktadır.
Akciğerde Nodül: 3cm’den küçük lezyonlara nodül adı verilmektedir. Basit bir zatürre sonucu akciğerde nodüloluşabileceği gibi, akciğer kanserinin erken formu da olabilmektedir. Tanısız nodüllerin yarısından fazlasında kötü huylu bir hastalık olduğu belirlenmiştir. Akciğer nodülleri genellikle belirti vermediklerinden, farklı bir sebepten yapılan akciğer radyolojik görüntülenmesinde tesadüfen ortaya çıkmaktadır. Nodülün şekli, kıvamı gibi etkenler nodülün iyi veya kötü huyu bir hastalıktan kaynaklanmış olabileceğini kabaca göstermektedir. Fakat kesin tanı için mutlaka nodülün çıkarılması gerekmektedir. Sigara içen, ailede kanser öyküsü olan gibi yüksek riskli hasta grubunda saptanan akciğer nodülünü çıkartmak ön plandadır. Risk faktörü olmayan hasta grubunda ise önce belli aralıklarla radyolojik takip yapılarak nodülün boyutunun arttığı, şeklinde değişiklik olduğu saptanırsa cerrahi düşünülmektedir.
Göğüs duvarı tümörleri: Göğüs kafesini oluşturan kaburgalar ve iman tahtası kemikleri, kıkırdaklar ve kas, bağ dokularından köken alan tümörlerdir. Bunlar içinde kemik ve kıkırdaklarda oluşan tümörler sıklıkla görülürken, kaburgalar en sık tutulan yerdir. İyi huylu tümörler yumuşak doku, kemik veya kıkırdaklardan kaynaklanabilirken malign (kötü huylu) tümörler hızlı büyür, ağrılı ve ele gelen şişlikler ile kendini göstermektedir. Göğüs duvarı tümörlerinin bazılarının tedavisi cerrahi dışıdır ve radyoterapi ile kemoterapi uygulanmaktadır. Tedavisi cerrahi olan bir göğüs duvarı tümöründeyse geniş sınırlarla tümör çıkarılır ve göğüs duvarı yapay platin ve yamalarla desteklenir.
Göğüs duvarının doğumsal deformiteleri: Göğüs duvarının doğumsal deformitelerinin geneli Pektus ekskavatum yani kunduracı göğsü oluştururken ikinci sırada “Pektus karinatum” yani “güvercin göğsü” görülmektedir. ayrıca daha az rastlanan göğüs kas ve kaburga yokluğu ile seyreden Poland sendromu da göğüs duvarının doğumsal deformiteleri arasında yer almaktadır. Bu deformitelerin çoğu çocuk daha 1 yaşına gelmeden ailesi tarafından fark edilmektedir. Çocuklarda göğüs duvarında çökme veya çıkıntı gözlenir. Deformiteye iki yönlü direk akciğer grafisi, göğüs bilgisayarlı Tomografisi (BT) istenerek tanı konmaktadır. Bunun yanında EKG, EKO, Solunum Fonksiyon Testleri ile yapısal bozukluktan kalp ve akciğerlerin etkilenme oranına bakılmaktadır. Bu deformitelerin genelinde kozmetik bozukluk haricinde şikayet yoktur. İleri yaşlarda ise eforla göğüs ön duvarında, kaburgalarda ve sol meme bölgesinde ağrı, efor sonrası kalpte çarpıntı, kalp ritminde bozulma ve üfürüm görülebilmektedir. Her deformiteye farklı açık veya kapalı cerrahi tedavi seçilmektedir.
Diyafram hastalıkları: En sık görüleni ‘karın zarı yüksekliği’ adı verilen diyaframın yüksek yerleşim gösterdiği durumdur. Bu durum göğüs boşluğuna bası yaparak kişide nefes darlığına sebep olmaktadır. Karın zarı yüksekliği operasyonla normal seviyeye getirilmektedir. Bu operasyon açık ya da kapalı yöntemle olabilmektedir. Diğer bir hastalık grubunda ise diyaframda doğumsal veya edinsel fıtıklar oluşur. Edinsel fıtıklar, başka bir hastalığa veya travmaya bağlı gelişmektedir. Diyafram fıtıklarında karın organlarının akciğer boşluğuna kaçması ve orada sıkışma yaratması sonucunda nefes darlığı, kalp problemleri görülebileceği gibi, yer değiştiren karın organının ani sıkışmasıyla akut batın denen ciddi bir tablonun meydana gelmesi de söz konusudur. Diyafram fıtıklarında tedavi cerrahi düzeltmedir ve operasyon esnasında yer değiştiren organlar eski yerlerine yönlendirildikten sonra diyaframdaki delik ya dikişlerle ya da yamalarla onarılmaktadır.
Mezotelyoma: Mezotelyoma, akciğer, kalp ve karın organlarını çevreleyen zarlardan köken alan kötü huylu bir tümördür. Tümör tedavi edilmediği takdirde birkaç ay içerisinde ölüme sebebiyet verebilmektedir. Akciğer zarında sıvı birikimine bağlı olarak sırt, göğüs ve yan ağrısı görülmektedir. gittikçe şiddetini artıran bir ağrı görülmektedir. Yıllar süren çalışmalara rağmen mezotelyomanın standardize edilmiş bir tedavisi bulunmamaktadır. Şu an bilinen ve kabul edilen, seçilmiş hastalara multidisipliner olarak cerrahi, radyoterapi ve kemoterapi birlikte verilmesidir. Bu şekilde bir yıllık ortalama yüzde 40 oranında başarı şansı elde edilebilmektedir.
Ampiyem: Akciğer ve göğüs duvarı arasında görülen iltihaplı sıvı birikimidir. En sık zatürre gibi akciğerdeki bir iltihabı takip eden şekilde görülmektedir. Hastada yüksek ateş, göğüs ağrısı ve öksürük şikayetleri görülmektedir. Ampiyem varlığında, medikal olarak antibiyotik tedavisinin yanı sıra, iltihaplı sıvıyı drene etmek gerekmektedir. Erken dönemde tanısı konan vakalarda bir göğüs tüpü yardımıyla drenaj sağlanabilirken vakaların çoğunda torakoskopik operasyona gerek duyulmaktadır. Operasyonda iltihaplı sıvı ve akciğer zarı dokusu temizlenmektedir.
Bronşektazi: Akciğerin belli bölgelerinde havayolu düzeninin bozulması ve genişlemesi nedeniyle balgam birikimi olmasına bronşektazi denmektedir. Kişi yeteri kadar balgam çıkaramadığı için bu alanlar bakteriler için çekim merkezi haline gelmekte ve sıklıkla zatürreye yakalanılmaktadır. Ağızdan kan gelmesi de görülmektedir. En uygun tedavi cerrahi yöntemdir.
Akciğer apsesi: Basit bir zatürre, akciğer apsesine dönüşebilmektedir. Akciğerin belli bir alanında hasar ve iltihap birikimi meydana gelmektedir. Hastada ciddi bir enfeksiyon tablosu oluşmaktadır. Akciğer apseleri Genelde antibiyotikle tedavi edilebilmektedir. 4-6 hafta civarında uzun bir ilaç tedavisi gerekir. Ancak bazen tedaviye yanıt alınamaz veya akciğer apsesi kanser dokusu üzerinde gelişebilir. Bu gibi durumlarda hastalıklı kısım operasyonla çıkartılmaktadır.
Pnömotoraks: Akciğerdeki yırtılma sonucunda göğüs boşluğunda hava birikmesiyle oluşan Pnömotoraks, genellikle sigara içen kişilerde akciğerlerde oluşan bül adındaki hava keseciklerinin patlamasıyla meydana gelmektedir. Bunun yanında zatürre, kanser, kist gibi akciğer hastalıkları sonucunda da oluşabilmektedir. Tedavisinde göğüs boşluğuna bir tüp yerleştirerek biriken hava boşaltılır ve akciğer üzerindeki baskı azaltılır. Bu yöntemin yetmediği hastalarda minimal invaziv yöntemlerle yırtık bölgesi tamir edilir.
Astım: Bronş adı verilen akciğer içi hava yollarının iltihabi bir hastalığı olan astımda bu iltihap alerjiye ya dasık geçirilen enfeksiyonlara bağlı gelişebilmektedir. Astımda hava yollarında aşırı duyarlılık gelişmesiyle sigara dumanı, parfüm, yemek ve bazı diğer kokulara karşı aşırı bir tepki gelişir. Nefes darlığı, 3 haftadan uzun süren öksürük, göğüste ıslık sesi ve göğüste tıkanıklık hissi ile kendini gösteren astım, genelde genetiktir.
Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı (KOAH):Bronşlarda uzun süreli tıkanma sonucu oluşmaktadır. Bu hastalığın en kötü yanı, bronşlarda oluşan tıkanmanın bir daha düzelmemesi ve tedavi olunmaz ise hastalığın sinsice ilerlemesidir. Hastalığın en önemli nedeni ise sigaradır. KOAH yaklaşık olarak 20 yıl günde bir paket sigara içme sonrasında ortaya çıkmaktadır. Eğer günde bir paketten daha fazla sayıda sigara içiliyorsa bu zaman daha da kısalmaktadır. Hastalık genellikle 40 yaşından sonra belirti vermeye başlamaktadır. KOAH teşhisi alan kişilerin büyük çoğunluğu halen sigara içen veya çok uzun süre sigara içmiş ve bırakmış kişilerdir. Sigara içen her beş, altı kişiden birinde KOAH gelişmektedir. Hastalık sinsi ilerlediği ve sigara bağımlıları öksürük, balgam çıkarma gibi şikayetleri önemsemedikleri için KOAH teşhisi konduğu zaman hastalar akciğer kapasitelerinin önemli bir kısmını kaybetmiş olmaktadır.
KOAH’ta oksijen tedavisi: Ağır KOAH’lı hastalar sürekli olarak günde en az 15 saat oksijen kullanmak zorundadır. Kanda oksijen seviyesi tehlike sınırının altına inmiş olan hastaların uzun süreli oksijen tedavileri hem şikayetlerini azaltacak hem de yaşam kalitelerini artıracaktır. Çünkü KOAH’da ortaya çıkan sorunların önemli bir bölümü vücudun yeterince oksijen almamasından kaynaklanır. Oksijen tüpleri bu amaçla kullanılmaz. Çünkü tüpler kısa sürede bitecek ve bunların tekrar doldurtulması gerekecektir. Uzun süreli oksijen tedavisi için “oksijen konsantratörü” adı verilen cihazlar kullanılır. Oksijen cihazının doldurulması gereken deposu yoktur, bu makinenin kendisi oda havasından oksijen üretmektedir. Sosyal güvencesi olan hastalara heyet raporu karşılığında oksijen konsantratörü ücretsiz olarak verilmektedir. Heyet raporu için bu cihazın kullanılmasını gerektirecek kadar ağır KOAH olduğunu belgelemek amacıyla bazı basit testlerin yapılması gerekmektedir. Böylece uzun süreli oksijen tedavisi alması gereken hastalar belirlenmiş olmaktadır.
Tüberküloz: Tüberküloz hastalığı, Mycobacterium tuberculosis adlı mikrop ile oluşan bulaşıcı bir hastalıktır. Dünya nüfusunun üçte biri tüberküloz mikrobuyla karşılaşmıştır. Dünya Sağlık Örgütü verilerine göre her yıl yaklaşık 8,4 milyon insan bu hastalığa yakalanmakta ve 2 milyon insan bu hastalık nedeniyle ölmektedir. Tüberküloz ciddi bir halk sağlığı sorunudur. Solunum yoluyla bulaşır ve hasta kişilerin öksürmesi, hapşırması, konuşması ile havaya atılır. İçinde tüberküloz mikrobunun da bulunduğu bu damlacıkların solunması ile sağlıklı bireyler enfekte olur. Enfekte olan her kişide mutlaka hastalık gelişmez. Alınan basiller kişiyi hastalandırmaksızın vücutta saklı kalır ve vücut direncinin düştüğü bir anda hastalık oluşturur. Hastalık gelişme riskinin en yüksek olduğu dönem ilk iki yıldır. İlk iki yılda yüzde 5 sonrasında yüzde 5 olmak üzere, yaşam boyu hastalık gelişme riski yüzde 10’dur.
Sarkoidoz: Başta akciğerler olmak üzere birçok organda tutuluma yol açabilen bir hastalıktır. Kadınlarda erkeklere göre daha sıktır ve en çok 20-40 yaş arasında rastlanmaktadır. Kadınlarda 50-60 yaşlar tutulumun ikinci en sık rastlandığı zaman aralığıdır. Sarkoidoz çoğu zaman başka bir nedenle çekilen bir akciğer filmi sayesinde tesadüfen ortaya çıkmaktadır. Hastaların büyük çoğunluğu sigara içmeyen kişilerdir. Sarkoidoz 100 seneden fazla zamandır bilinen bir hastalık olmasına karşılık kesin nedeni belli değildir. Sarkoidoz bulaşıcı bir hastalık değildir. Genetik geçişinin nasıl olduğu bilinmemekle beraber bazı ailelerde daha sıktır. Sarkoidoz vücutta her hangi bir organı tutabilir ancak en çok hastalanan organ akciğerlerdir. Akciğer dokusunda bozulma ve lenf bezlerinde büyüme saptanmaktadır. Hastalığın tanısında, akciğer röntgeni ve tomografisi çok önemlidir. Kesin tanı için bronkoskopi veya lenf bezi biyopsisi gerekmektedir. Bazı hastalarda akciğerlerden ya da diğer organlardan da biyopsi yapılabilmektedir. Kanda kalsiyum ve ACE enzimi yüksekliği ya da idrarla atılan kalsiyumun çok artmış olması da sarkoidoza özgü bulgulardır. Sarkoidozun sebebi bilinmediği gibi, kesin bir tedavisi de yoktur. Hastalık aktivitesinin artmış olduğu durumlarda, kortizon uygulanmaktadır. Tedavi süresi, kortizon dozu giderek azaltılarak 12 aydır. Göz, kalp, sinir sistemi tutulumuna ait bulgular varsa kortizon tedavisi şarttır. Akciğerlerde sadece lenf bezlerinde büyüme olması kortizon tedavisini gerektirmez ama hastanın solunum fonksiyonlarının bozukluğu ile öksürük, nefes darlığı gibi şikayetlerine göre tedaviye karar verilmektedir. Kortizona cevap vermeyen veya kullanılmasının mümkün olmadığı durumlarda bağışıklığı baskılayan diğer ilaçlardan da yarar sağlanabilmektedir.
Plevra hastalıkları: Plevra adı verilen akciğerleri çevreleyen zarlarda birçok farklı hastalık sebebiyle tutulum olabilmekte ya da etkilenebilmektedir. Tüberküloz, kanser veya diğer tüm vücudu etkileyen hastalıkların tuttuğu en önemli alanlardan birisi de akciğer zarıdır. Plörezi yani akciğer zarları arasında sıvı birikimi tanı ve tedavisi, plevra kanserlerinin tanı ve tedavisi gibi plevrayı etkileyen tüm hastalıklar için merkezimizde minimal invaziv ya da cerrahi tüm tanı ve tedavi olanakları kullanılmaktadır.
Uykuda solunum bozuklukları: Uykuda solunum bozuklukları; obstrüktif uyku apne sendromu (OSAS)santral uyku apne sendromu ve uykuyla ilişkili hipoventilasyon sendromu olarak sınıflanmaktadır. En sık karşılaşılan OSAS için risk faktörleri; şişmanlık, ileri yaş, erkek cinsi, sigara ve alkol tüketimi, genetikfaktörler olarak sıralanabilmektedir. Horlama, tanıklı apne yani uykuda solunum durması, gündüz aşırı uykululuk, sabah yorgunluğu, yetersiz uyku, karakter değişikliği, dikkat dağınıklığı, impotans gibi bulgular OSAS yönünden inceleme gerekliliğini göstermektedir. Polisomnografi tanıda altın standarttır. Tedavi edilmediği durumda; kalp ritim problemleri, sistemik hipertansiyon, kalp krizi, diyabet, inme ve hatta uykuda ani ölümlere yol açabilmektedir. Merkezimizde bulunan uyku laboratuvarında polisomnografi ile uluslararası skorlama yöntemleri kullanılarak uykuda solunum bozuklukları, huzursuz bacak sendromu, periyodik bacak hareketleri, insomnia, chynee stokes solunumu gibi pek çok hastalığın tanısı konmaktadır. Medikal tedavi, ağız içi aygıt, pozitif hava yolu basıncı sağlayan cihaz kullanımı (PAP) ve cerrahi yöntemlerle hasta için en uygun tedavi modeline karar verilmektedir.
Solunum Yetersizliği: Solunum yetmezliği sık görülen önemli bir klinik tablodur. Tüm yaştaki hastalarda görülebilmekte ve farklı şekillerde oluşabilmektedir. Solunum birçok organın koordine çalışmasını gerektiren karmaşık bir olaydır ve bu sistemlerden herhangi birinde ortaya çıkan sorun solunum yetmezliğine neden olabilir. Solunum yetmezliği tanı ve tedavi süreci birlikte yürümeyi gerektirmektedir. Bir taraftan solunum yetersizliğine yol açan neden bulunarak tedavi edilmekte, diğer taraftan bu süreç boyunca farklı solunum destekleri uygulanarak solunum yetersizliğinin ölümcül olabilecek etkilerinden kaçınılmaya çalışılmaktadır. Merkezimizde solunum yetersizliği ve destek tedavileri konusunda oldukça deneyimli bir ekip çalışmaktadır.
MERKEZİMİZDE YAPILAN TETKİK VEUYGULAMALAR
- Solunum fonksiyon testleri
Merkezimizde; spirometri, akciğerin karbonmonoksid difüzyon kapasitesi (DLCO), PEF ölçümü gibi, standartcihazlar kullanarak akciğer fonksiyonlarının ölçümü yanında son derece spesifik kardiyorespiratuar egzersiz testleri ile bir çok soruya yanıt alınmaktadır. Nefes darlığının nedeni, operasyon öncesi akciğer kapasitesinin değerlendirilmesi ve egzersiz performansının ölçülmesine yardımcı olan bu testler oksijen tüketimini, karbondioksit üretimini ve pek çok solunumsal parametreyi hesaplarken kalp ritmini, kan basıncını da takip etmektedir. Bunun dışında ileri bir solunum fonksiyon testi yaklaşımı olan vücut pletismografisi ünitemizde kullanılmaktadır.
- Uyku laboratuvarı
Uykuda solunum bozuklukları kardiyovasküler (hipertansiyon, aritmi, kalp yetmezliği, ani ölüm) ve serebrovasküler (inme) hastalıklara yol açabilmektedir. Obstrüktif (tıkayıcı) uyku apne sendromu bu hastalık yelpazesi içinde en sık (%95) görülenidir. Horlama, uykuda nefes durması, gündüz aşırı uyku hali, sabah baş ağrısı, dikkat bozukluğu, uykudan yorgun uyanma belirtileri en sık görülen belirtilerdir. Uyku laboratuvarında horlama başta olmak üzere pek çok uyku hastalığının teşhisi konulmakta ve tedavisi multidisipliner (Göğüs Hastalıkları, Nöroloji, KBB, Psikiyatri) yaklaşım ile verilmektedir.
- Bronkoskopi
Endoskopik bir yöntem olan bronkoskopi, uzun yıllardır akciğer hastalıklarının tanısında kullanılmaktadır. Bronkoskopi ile havayolları içerisindeki hastalık bulguları doğrudan izlenir. Hastalıklı bölgeden biyopsi alınarak detaylı tanı için patolojiye gönderilir. Ancak hastalığın bronş içinde olmadığı durumlarda bronkoskopinin tanı değeri azalır bronkoskopi ancak bronş içinden biyopsi almaya izin verir.
Bronkoskopi nasıl yapılır?
Hasta işlemden 4 saat öncesinde katı gıda alımını, 2 saat öncesinde sıvı alımını kesmelidir. Gerekmedikçe işlem öncesi kan testleri rutin yapılmaz. Dalağı alınmış, kalp kapak protezli ve önceden kalp romatizması geçiren hastalara işlem öncesi profilaktik antibiyotik başlanır. Astımlı hastalarda nebülize bronkodilatör bronkoskopi öncesi verilmelidir. Hastaya işlem süresince nazal oksijen verilmelidir. Hasta oksimetre ile oksijen satürasyonu bakımından işlem boyunca takip edilmelidir.
Anestezi lidokain ile ya da hafif sedasyon geçici bilinç kaybı yapan ilaçlarla yapılabilmektedir.
Bronkoskopi hangi hastalıkların tanısı için kullanılır?
- Bronş karsinom şüphesinde ya da tanısı konulmuş bronş karsinomunda evrelenmesi
- Anormal balgam sitolojisi
- Akciğer kanser tedavisinin takibi
- Mediastinal kitle, baş ve boyun maligniteli hastaların değerlendirilmesi
- Özofagus malignitesi olan hastanın değerlendirilmesi
- Nedeni açıklanamayan öksürük
- Dispne (nefes darlığı)
- Hemoptizi (kanlı balgam)
- Periferik nodüler lezyon varlığı
- Nedeni açıklanamamış plevral effüzyon
- Geç iyileşen pnömoniler
- Diyafragma paralizisi (felci)
- İyileşmeyen kaviter lezyon
- İnterstisyel akciğer hastalığı
- Akciğer tranplantasyonundan sonra hastanın değerlendirilmesi
- Endotrakeal entübasyon
- Trakeobronşiyal striktür
- Stenoz (darlık)
- Horlama
- Vokal kord paralizisi
- Süperior vena cava sendromu
- Tekrarlayan pnömotoraks
- Göğüs travmasında trakeal ya da bronşiyal rüptür araştırılması
- Postoperatif trakeal, trakeobronşiyal, bronşiyal ve güdüğün değerlendirilmesinde yapılır.
Bronkoskopi tedavi amaçlı kullanıldığı alanlar:
- Bronş temizliği
- Yabancı cisim çıkarılması
- Bronkoalveoler lavaj
- Bronkoplevral fistülün kapatılması
- Tıkayıcı endobronşiyal dokunun çıkartılması
- Stent yerleştirilmesi
- Kist aspirasyonu (mediastinal, bronkojenik)
- Abse drenajı
- Torasik travma
- Entübasyon
- Hava yolu açıklığının sağlanması
Bununla birlikte özellikle son zamanlarda sayısı giderek artan KOAH hastalarında seçilmiş uygun vakalarda endobronşiyal hacim küçültücü işlemler yapılmaktadır.
- EBUS: Endobronşial ultrasonografi
EBUS, uç kısmında ultrasonografi başlığı bulunan ince bükülebilir bir alet ile ağızdan girilerek solunum yollarının ultrasonografik olarak görüntülenebildiği yeni bir tetkik yöntemidir.
EBUS, özel iğnesi sayesinde özellikle göğüs boşluğu içerisinde normal bronkoskopi yöntemi ile ulaşılamayan bölgelerdeki lenf bezlerinin, havayollarına komşuluk yapan lezyonların içine girebilmeye ve doku örneği almayı sağlamaktadır.
EBUS işlemi öncesinde hastanın anamnezi (hastalık öyküsü) alınmakta, kan sulandırıcılar dâhil kullandığı ilaçlar sorgulanmakta, gerekli tetkikler yapıldıktan sonra işlem genel anesteziye gerek kalmadan gerçekleştirilmektedir. Hastalar için 20-30 dakikalık işlem için orta derecede sedasyon yeterli olmaktadır.
- Plevra Biyopsisi
Özel bir iğne ile dış plevradan doku örneği alınmasıdır. İltihabi sıvıları teşhis etmek için yapılmaktadır. Ayrıca tüberküloz ve kanser plörezisi düşünülen hastalarda tanıya katkısı önemlidir.
- Plevra Biyopsisi Nasıl yapılır?
Hastaya işlem anlatılır, yazılı onayı alınır. Hastada kanama bozukluğu, kullanılan ilaçlar, anestezi alerjisisorgulanır. Kan testi ile trombosit sayımı, pıhtılaşma değerleri ölçülür. İşlem yapılacak alana lokal anestezi uygulanır. Özel iğne ile plevral sıvı aspire edilir. Sıvı aspire edilemiyorsa işlemden vazgeçilir ya da USG altında tekrar denenir. 4-6 adet biyopsi örneği alınması yeterlidir. Malign efüzyonlarda kapalı plevral biyopsi ile yüzde 40-50, tüberküloz plörezilerde yüzde 50-80 oranında tanı konulur.
Görülebilecek komplikasyonlar:
- Pnömotoraks (yüzde 3-15)
- Ağrı (yüzde 1-15)
- Hemotoraks (yüzde2)
- Vazovagal reaksiyon
- Tümör implantasyonudur.
Solunum Fizyoloji Laboratuvarı
Memorial Bahçelievler Hastanesi Göğüs Hastalıkları Bölümü’nde gelişmiş bir solunum fizyoloji laboratuvarı bulunmaktadır. Solunum Fizyoloji Laboratuvarı’nda spirometrik testler, reversibilite testi, akım volüm eğrisi, diffüzyon kapasitesi, akciğer volümleri, arter kan gazı ölçümleri yapılmaktadır. Bununla birlikte fizyoterapist eşliğinde solunum fizyoterapisi eğitimi ve tedavisi uygulanmaktadır.
Ayrıca alerji deri testleri geniş kapsamlı olarak uygulanmakta, immünoterapi ve diğer aşı tedavileri yapılabilmektedir.
Sigara toplum sağlığını tehdit eden önlenebilir nedenlerin başında gelmektedir. Akciğer üzerine direkt etkileriyle hem havayolu hastalıklarına (kronik bronşit, amfizem gibi kronik tıkayıcı akciğer hastalıkları) hem de kanserden ölümlerde birinci sırada yer alan akciğer kanserine neden olmaktadır. Ayrıca özellikle çocuklarda sigara dumanına maruziyet hem alt solunum yolu enfeksiyonları (zatürre, bronşit) hem de astım gelişimine neden olabilmektedir. Hastalıkları tedavi etmekten daha etkili olan yol hastalık oluşumunu engellemek yani koruyucu hekimliktir. Bu amaçla bölümümüzde sigarayı bıraktırma polikliniği hizmet vermektedir.
Yoğun bakımda veya serviste yatan hastalara noninvaziv mekanik ventilasyon da uygulanabilmektedir. Ek olarak gelişen teknolojik olanakları yakından izleyerek radyolojik görüntüleme olanakları da en etkin şekilde kullanılmaktadır.
Hastalıklar
Bölüm Uzmanları
Anlaşmalı Kurumlar
Hastanelerimizin anlaşmalı olduğu özel sigorta şirketleri, tamamlayıcı sigortalar, diğer kurum ve şirket anlaşmalarını aşağıda bulabilirsiniz.
Sonuç bulunamadı.