Sağlık Kütüphanesi
Sağlığınızla ilgili merak ettiğiniz soruların yanıtlarını ve sağlıklı bir yaşam için atılması gereken adımları kütüphanemizde bulabilirsiniz.
Hastalıklar
Piromani Hastalığı
<p>Piromani, kişinin yangın çıkarma isteği oluşturmasıyla beraber bu konuda eylem gerçekleştirdiğinde yaşadığı rahatlama ile bağlantılı bir dürtü kontrol bozukluğudur. Kişi yaptığı bu durumdan haz duyar. Genellikle psikolojik bir hastalık sonucunda ortaya çıkarak yangın çıkarma isteği görülür. Piromanlar olarak adlandırılan bu kişiler, yangının büyümesini izlemekten keyif alır ve bu süreçte duygusal bir tatmin yaşayabilir. Bu davranışlar çevreye ve kişiye zarar verebileceğinden tedavi edilmesi gerekir. Bu da psikoterapi ve bazen ilaç desteğiyle sağlanabilir.</p> <h2><strong>Piromani Nedir? </strong></h2> <p>Yangın çıkarma hastalığı olarak da bilinen piromani, yangın çıkarma arzusuna karşı koyamama ile karakterize bir tür dürtü kontrol bozukluğudur. Bu ruhsal bozukluğa sahip kişiler aslında bunun zararlı olduğunun bilincindedirler ancak kasıtlı ve tekrarlayan bir şekilde yangın çıkarma ve bunu zorlayıcı bir şekilde yapmaya yönelik karşı konulamaz dürtüye sahiptirler.</p> <p>Yangın çıkarma öncesinde yoğun bir gerginlik hissetselerde yangının başlamasından sonra da bir tür tatmin ve haz duygusuna girerler. Bu durumdan kişi dürtüsel olarak tetiklenir ve bunu yapma ihtiyacına girer. Duygunun içerisinde zarar verme ya da intikam gibi mesajlar yer almayabilir.</p> <p>Piromani, özellikle çocukluk veya ergenlik döneminde başlayarak, erkeklerde daha sık görülen bir durumdur. Bu bozukluğa sahip kişiler, yalnızca yangın çıkarmakla yetinmeyerek aynı zamanda yangınla ilgili ekipmanlara özel bir ilgi duyabilirler. Piromanlar, tedavi edilmediği durumda kişisel ve toplumsal açıdan ciddi sonuçlara neden olabilir. Tedavisi ise piromanlara karşı psikoterapi, davranış terapisi ve bazı durumlarda ilaç tedavisini içerir.</p> <h2><strong>Piromani Neden Olur?</strong></h2> <p>Piromani, psikolojik, biyolojik ve çevresel faktörlerin birleşimi sonucunda görülen dürtüsel bir hastalıktır. Bu nedenle kesin olarak sebebi bilinmese de bazı travmalar ya da yaşanmışlıklar sonucunda şekillenebilir. Piromani bazı ruhsal hastalıklara bağlı olarak da ortaya çıkabilir.</p> <p>Piromaninin olası nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Dürtü kontrol bozukluğu</strong></h3> <p>Piromani, dürtü kontrol bozukluğu şeklinde ortaya çıkarak kişinin dürtülerinin kontrol yetisini kaybetmesiyle görülebilir. Bu durumdaki kişiler yangın dürtülerine karşı koyamayarak eylem sonrasında rahatlama hissi yaşarlar.</p> <h3><strong>Psikolojik travmalar</strong></h3> <p>Çocukluk döneminde görülen ve yaşanan fiziksel veya psikolojik travmalar piromani riskinin artmasına neden olabilir. Aile içi şiddet, sevgi eksikliği veya terk edilme gibi durumlarda birey yangın çıkarma davranışına yönelim gösterir.</p> <h3><strong>Beyindeki nörolojik farklılıklar</strong></h3> <p>Piromani, beyinde meydana gelen nörolojik problemler nedeniyle de oluşabilir. Özellikle yangın çıkarma sırasında gelişen <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dopamin-nedir-ne-ise-yarar-dopamin-detoksu">dopamin</a> gibi <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/norotransmitter-nedir">nörotransmitterlerin</a> salınımı, kişiye haz ve rahatlama sağlar.</p> <h3><strong>Yangın ve tehlikeye karşı ilgili olma</strong></h3> <p>Piromanlar, çocukluk döneminden başlayarak ateşe ve tehlikeye karşı yoğun bir ilgi beslerler. Bu nedenle yangın çıkarma eylemine karşı heyecan ve merak arayışında olurlar.</p> <h3><strong>Psikiyatrik sorunlar</strong></h3> <p>Piromani, başka psikiyatrik bozukluklarla birlikte görülebilen bir hastalıktır. Anksiyete, depresyon, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/hiperaktivite-dehb">dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu (DEHB)</a> gibi sorunlar, piromaniye eşlik edebilir.</p> <h3><strong>Aile geçmişi ve çevresel etkenler</strong></h3> <p>Aile geçmişinde psikiyatrik rahatsızlıkların yer alması, yetersiz ebeveyn denetimi de bu davranışın gelişiminde etkili olabilir. Çocukluk döneminde yangına tanık olma veya yangının bir güç gibi kullanıldığını gözlemleme piromani eğilimini artıran durumlar arasındadır.</p> <p>Piromani, psikolojik bir bozukluk olup kişiden kişiye farklı nedenlerle gelişebilir. Tedavinin yeterli ve etkili olabilmesi için bu nedenlerin doğru bir şekilde analiz edilmesi ve kişinin ihtiyaçlarına uygun bir yaklaşım sergilenmesi gerekebilir.</p> <h2><strong>Piromani Kimlerde Görülür?</strong></h2> <p>Piromani, kişinin yangın çıkarma istemine karşı oluşan ve kontrol edilmesi güç olan bir dürtü hissetmesidir. Bu rahatsızlık nadir olarak görülür ve bir dürtü kontrol bozukluğu olarak sınıflandırılır. Piromani, aşağıdaki kişilerde daha sık olarak görülebilir:</p> <ul> <li>Davranışsal veya duygusal sorunları olan çocuklar ve ergenlerde</li> <li>Öfke, hayal kırıklığı, yalnızlık veya ilgisizlik gibi duygusal durumları yönetmekte zorlanan kişilerde</li> <li>Travmatik geçmişe sahip olan veya kötü davranışa maruz kalmış bireylerde</li> <li>Antisosyal kişilik bozukluğuna sahip kişilerde</li> <li>Piromani, depresyon, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bipolar-nedir-bipolar-bozukluk-belirtileri-nelerdir">bipolar bozukluk</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/sizofreni-nedir-sizofreni-belirtileri-nelerdir">şizofreni</a> veya diğer ciddi akıl hastalıkları olanlarda</li> <li>İhmal edilen veya istismar edilen çocuklarda</li> </ul> <p>Piromani, yaşandığı durumda bir uzman müdahalesi gerektirebilir. Eğer bir kişide yangın çıkarma davranışı görülüyorsa, bu durumu hafife almadan destek almak önemlidir.</p> <h2><strong>Piromani Tanı Kriterleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Piromani, dürtü kontrol bozukluğu olarak tanımlanan bir ruhsal hastalıktır. Piromani tanısı konulabilmesi için kişide şu kriterlerin yer alması gerekir:</p> <p>Kişi bilerek ve bilinçli olarak birden fazla kez yangın çıkarıyorsa</p> <ul> <li>Yangın çıkarma eyleminden önce, kişide belirgin bir gerginlik veya duygusal uyarılma durumu varsa</li> <li>Yangın ve yangın ekipmanlarına karşı yoğun bir ilgisi varsa</li> <li>Yangını çıkarırken veya sonrasında haz ya da rahatlama hissediyorsa</li> </ul> <p>Piromanide maddi kazanç, zarar verme ya da intikam güdüsü bulunmamaktadır. Bu özellik, piromaniyi diğer amaçlarla yapılan yangın çıkarma eylemlerinden ayıran bir durumdur.</p> <h2><strong>Piromani Tedavisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Piromani tedavisi, kişinin yangın çıkarma dürtülerini kontrol edilmesini sağlayarak oluşan ve tekrarlayan davranışları önlemek için planlanır. Piromani nadir görülen bir bozukluk olduğundan, tedavi yaklaşımları genellikle kişinin ihtiyaçlarına göre değişebilir. Genel olarak kullanılan tedavi yöntemleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Psikoterapi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tedavi-yontemleri/bilissel-davranisci-terapi-bdt-nedir">Bilişsel davranışçı terapi (BDT)</a></li> <li>Davranışçı terapi</li> <li>Aile terapisi</li> <li>İlaç tedavisi</li> <li>Eğitim ve rehabilitasyon</li> </ul> <h2><strong>Piromani Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Piromani tamamen iyileşir mi?</strong></h3> <p>Piromani, bazı kişilerde dürtü kontrolü tamamen kontrol altına alınabilirken, bazı durumlarda semptomların iyileştirilmesi gerekebilir.</p> <h3><strong>Piromaniyi önlemek mümkün mü?</strong></h3> <p>Piromayi erken müdahale ile ilerlemeden özellikle çocuklarda sağlıklı başa çıkma mekanizmalarının öğretilmesi ve duygusal destek sayesinde önlenebilir.</p> <h3><strong>Piromani başka hangi bozukluklarla birlikte görülür?</strong></h3> <p>Piromani, antisosyal kişilik bozukluğu, depresyon, bipolar bozukluk, şizofreni gibi ruhsal hastalıklarla birlikte ortaya çıkabilir.</p> <h3><strong>Piromani hastaları tehlikeli midir?</strong></h3> <p>Piromani hastaları yangın çıkarma davranışları sebebiyle kendileri ve çevreleri için tehlike oluşturabilir. Bu nedenle tedavi ve alınabilecek önlemler önemlidir.</p>
Whipple Hastalığı
<p>Whipple hastalığı, ince bağırsağın iç yüzeyine zarar vererek malabsorbsiyona (emilim bozukluğuna) neden olan, eklemleri ve diğer organ sistemlerini etkileyebilen kronik bir bakteriyel enfeksiyon hastalığıdır. Whipple hastalığına neden olan tropheryma whipplei adlı bakteri vücudun yağ ve karbonhidratları emme yeteneğini etkiler. Sindirim sistemi ve eklemleri etkileyen whipple hastalığı karın ağrısı, eklem ağrısı, ishal ve kilo kaybı gibi belirtilere neden olur. Whipple hastalığının tedavisi ise vakanın türüne bağlı olarak değişebilir. Özellikle antibiyotik tedavisi vücuttaki bakteriyi ortadan kaldırmaya yarar.</p> <h2><strong>Whipple Hastalığı Nedir?</strong></h2> <p>Whipple hastalığı, tropheryma whipplei bakterisinin neden olduğu, genellikle eklemleri ve sindirim sistemini etkileyen, karın ağrısı ve eklem ağrısı gibi belirtiler gösteren bakteriyel bir hastalıktır.</p> <p>Esas olarak ince bağırsağı etkileyen bir hastalık olan whipple hastalığı, böylelikle ince bağırsağın besinleri işleme yeteneğini etkiler. Tropheryma whipplei bakterisi vücuda girdikten sonra sindirim sistemine müdahale ederek yiyeceklerin parçalanmasını bozar, vücudun yağlar ve karbonhidratlar gibi besinleri emme yeteneğini engelleyerek sindirimin normal akışına müdahale eder.</p> <p>Yaşanan bu süreç de sindirim ve eklemlerde meydana gelen belirtilere yol açar. Bu belirtilerin başında karın ağrısı, eklem ağrısı, ishal ve kilo kaybı gelir. Bu belirtiler hastalığın kişide yarattığı etkiye bağlı olarak değişebilir. Kimi insanlar daha şiddetli belirtiler yaşarken kimileri ise hastalığı daha hafif geçirir.</p> <p>Tedavide ise antibiyotiklerin önemli etkisi söz konusudur. Özellikle bakteriyel bir hastalık olduğu için whipple hastalığının tedavisinde antibiyotik ilaçlara başvurulur. Antibiyotikler zamanla bakterileri öldürerek hastalığın iyileşmesini sağlar.</p> <h2><strong>Whipple Hastalığı Neden Olur?</strong></h2> <p>Whipple hastalığı, tropheryma whipplei adı verilen bir bakteri türünün vücuda girmesiyle meydana gelir. Bu bakteriler ilk önce ince bağırsağın mukoza zarını etkileyerek bağırsak duvarı içinde küçük yaralar ortaya çıkarır. Bakteriler ayrıca ince bağırsağı kaplayan ince, kıl benzeri çıkıntılar olan villusa da zarar verebilir. Bağırsaklarla bağlantılı olarak sindirim sistemine zarar verebilen whipple hastalığı diğer yandan eklemleri de olumsuz etkileyebilir.</p> <p>Son derece nadir görülen bir hastalık olarak kabul edilen whipple hastalığının risk grupları arasında ise 40-60 yaş arasında olan erkekler, Kuzey Amerika veya Avrupa’nın belirli bölgelerinde yaşayanlar, toprakla iç içe çiftçiler, hayvan bakımıyla ilgilenenler ve atık su ile sık temas halinde olanlar yer alır.</p> <p>Ayrıca whipple hastalığının genetik mutasyona bağlı ortaya çıkabileceği de değerlendirilir. Çünkü whipple hastalığı ile IFR4'ü oluşturan gen arasında bir bağlantı olduğu düşünülür. İlgili protein, B hücreleri, T hücreleri ve diğer bağışıklık hücrelerinin gelişiminde rol oynar. Benzer şekilde, hastalık ile lökosit antijeni B27 (<a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/hla-b27">HLA-B27</a>) genindeki bir mutasyon arasında da bir ilişki olduğu bilinir.</p> <h2><strong>Whipple Hastalığı Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Whipple hastalığı nadir bir hastalık olsa da insanlarda bazı belirtilere yol açabilir. Whipple hastalığı belirtileri arasında <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/karin-agrisina-ne-iyi-gelir">karın ağrısı</a>, eklem ağrısı, kilo kaybı, ishal, ödem, ateş, lenf düğümlerinde şişme ve cilt lekeleri yer alır. Bu belirtilere ek olarak çok yaygın olmasa da merkezi sinir sisteminde de bazı semptomlar görülebilir.</p> <p>Whipple hastalığının belirtileri şunları içerir:</p> <ul> <li>Karın ağrısı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/eklem-agrisi-neden-olur">Eklem ağrısı</a></li> <li>Kilo kaybı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/ishale-ne-iyi-gelir">İshal</a></li> <li>Ateş</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/odem-nedir-nasil-atilir">Ödem</a></li> <li>Lenf bezlerinde şişlik</li> <li>Cilt lekeleri</li> <li>Tükenmişlik veya zayıflık</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/anemi-kansizlik-nedir-anemi-belirtileri-nelerdir">Anemi</a></li> </ul> <p>Yaygın semptomlara nazaran daha az görülen belirtiler ise şöyledir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/oksuruge-ne-iyi-gelir">Öksürük</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gogus-agrisi-neden-olur">Göğüs ağrısı</a></li> <li>Bilinç bulanıklığı</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/amnezi-nedir">Hafıza kaybı</a></li> <li>Yürüme güçlüğü</li> </ul> <h2><strong>Whipple Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>Whipple hastalığı için öncelikle kişinin fiziksel muayenesi yapılır. Kişinin tıbbi geçmişi, geçirdiği hastalıklar ve yaşadığı şikayetlerden sonra <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/tam-kan-sayimi-testi-nedir">tam kan sayımına</a> başvurulur. Bunun dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/endoskopi-nedir-ne-zaman-yapilmalidir">üst endoskopi</a>, bakterinin tespiti için PCR testi ve ince bağırsak biyopsisi de teşhis yöntemleri arasındadır.</p> <h3><strong>Fiziksel muayene</strong></h3> <p>Whipple hastalığı için doktor genellikle sürece fiziksel bir muayene ile başlar. Teşhis için öncelikli kriter hastalığın varlığını düşündüren belirti ve semptomları aramak olacaktır. Örnek vermek gerekirse, doktor özellikle vücudun güneşe maruz kalan kısımlarında mide hassasiyeti ve cilt koyulaşması aranmasıdır.</p> <h3><strong>Biyopsi</strong></h3> <p>Whipple hastalığının teşhisinde yer alan önemli bir adım genellikle ince bağırsağın astarından bir doku örneği (<a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/biyopsi-nedir-ve-nasil-yapilir">biyopsi</a>) almaktır. Bunu yapmak için de doktor tarafından genellikle üst endoskopi uygulanır. Üst endoskopi işleminde ağızdan, boğazdan, soluk borusundan ve mideden ince bağırsağa geçen bir ışık ve kamera takılı ince, esnek bir tüp (skop) kullanılır.</p> <p>İşlem sırasında doktorlar ince bağırsaktaki çeşitli yerlerden incelenmek üzere doku örnekleri alır. Daha sonrasında alınan bu dokular laboratuvarda mikroskop altında incelenir. Temel amaç, hastalığa neden olan bakterilerin ve yaraların varlığını ve özellikle tropheryma whipplei bakterisini aramaktır. Bu doku örnekleri whipple hastalığı tanısını doğrulamazsa, doktor genişlemiş bir lenf düğümünden doku örneği alarak veya başka testler yaparak da teşhis sürecini devam ettirebilir.</p> <h3><strong>Kan tahlili </strong></h3> <p>Whipple hastalığı için doktor tarafından tam kan sayımı da istenebilir. Kan testleri, özellikle kırmızı kan hücrelerinin sayısında azalma olan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/anemi-kansizlik-nedir-anemi-belirtileri-nelerdir">anemi</a> ve kanınızdaki bir protein olan <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/albumin-nedir">albüminin</a> düşük konsantrasyonları olan ve whipple hastalığıyla ilişkili belirli durumları tespit edebilir.</p> <h2><strong>Whipple Hastalığının Tedavisi </strong></h2> <p>Whipple hastalığının en etkili ve yaygın olarak tercih edilen tedavi yöntemi <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/antibiyotik-nedir">antibiyotik</a> tedavisidir. Bazı vakalarda kısa süreli antibiyotik tedavileri bakterileri öldürürken kimi vakalarda uzun dönem antibiyotik tedavisi gerekebilir.</p> <p>Antibiyotik seçerken doktorlar genellikle ince bağırsaktaki <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/enfeksiyon-nedir">enfeksiyonları</a> yok eden ve beynin etrafındaki bir doku tabakasını geçenleri reçete eder. Bu yöntem, beyne ve merkezi sinir sistemine giren bakterileri yok etmek için kullanılır. Ancak kişiden kişiye değişmekle birlikte uzun süreli antibiyotik kullanımının bazı yan etkileri de söz konusu olabilir. Bunların arasında ishal, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/mide-bulantisina-ne-iyi-gelir">mide bulantısı</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-donmesi">baş dönmesi</a> ve cilt döküntüleri yer alabilir.</p> <p>Antibiyotik dışında gerek görülürse <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dehidrasyon-nedir">dehidrasyonu</a> gidermek için sıvı replasman tedavisi ile birlikte vitamin ve besin takviyeleri de uygulanabilir.</p> <h2><strong>Whipple Hastalığının Olası Komplikasyonları </strong></h2> <p>Whipple hastalığı, ince bağırsaktan geçen besinlerden yağları, karbonhidratları, vitaminleri ve diğer besinleri emme yeteneğini olumsuz etkiler. Tedavi edilmediği takdirde ilerleme riski bulunan bir hastalık olan whipple hastalığı zamanla kötüleşebilir ve daha ciddi tıbbi sorunlara yol açabilir.</p> <p>Whipple hastalığının vücutta meydana getirebileceği olası komplikasyonlar şu şekildedir:</p> <ul> <li>Anemi</li> <li>Kalp üfürümü</li> <li>Okülomastikatör miyoritmi</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/plevral-efuzyon-akcigerlerde-sivi-birikmesi-nedir-nasil-tedavi-edilir">Plevral efüzyon</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/uveit-nedir">Üveit</a></li> </ul> <h2><strong>Whipple Hastalığı Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>Whipple hastalığı ne demek?</strong></h3> <p>Whipple hastalığı ilk olarak 1907'de George Hoyt Whipple tarafından teşhis edilen, çoğunlukla sindirim sistemi ve eklemleri etkileyen bakteriyel kaynaklı nadir bir multisistemik enfeksiyöz hastalıktır.</p> <h3><strong>Whipple hastalığı önlenebilir mi?</strong></h3> <p>Whipple hastalığı önlenebilir şeklinde kesin bir yanıt vermek bilimsel olarak doğru olmaz. Hastalığın özellikle zayıf bağışıklık sistemine sahip olan veya bağışıklık baskılayıcı ilaçlar kullanan kişilerde görülme riski daha fazladır.</p> <h3><strong>Whipple hastalığına hangi bölüm bakar?</strong></h3> <p>Whipple hastalığı <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/gastroenteroloji">gastroenteroloji</a> bölümü doktorlarının uzmanlık alanına girer. Hastalığa dair belirtileri olan kişiler gastroenteroloji bölümü doktorlarından randevu alabilir.</p>
Sklerit
<p>Sklerit, gözün beyaz kısmı olan skleranın iltihaplanmasıdır. Her zaman belirgin şekilde ortaya çıkmayan sklerit, otoimmün bozukluk sonucunda ortaya çıkarak kişiyi etkileyebilir. Sklerit, genellik derin ve şiddetli bir ağrı şeklinde ortaya çıkarak göz ağrısına neden olur. Sebebine bağlı olarak tedavi şekli belirlenir. Skleranın yırtılma gibi bir durumu varsa onu güçlendirmek için skleral greft ameliyatı gerekebilir.</p> <h2><strong>Sklerit Nedir?</strong></h2> <p>Sklera iltihabı olarak da bilinen sklerit, gözün beyaz kısmı olan sklera dokusunun otoimmün hastalıklar ya da tıbbi durumlar sonucunda iltihaplanmasıdır. Sklerit olduğu durumda kişinin gözünün beyaz kısmı kırmızı olarak görülür. Bunun yanında göz hareketi yapıldığında şiddetli ağrı gibi belirtilerle kendini gösterir. İlerlediği ve tedavi edilmediği durumda kalıcı hasara neden olarak görme kaybının oluşmasına sebep olabilir. Sklerit tedavisi ise durumun altında yatan nedene bağlı olarak şekillenebilir. Kendiliğinden geçmesini beklemek yerine göz doktoruna başvurmak gerekir.</p> <p><strong>Sklerit çeşitleri nelerdir?</strong></p> <p>Sklerit hastalığının iki ana türü bulunur. Bunlar anterior (skleranın ön bölümü) ve posterior (skleranın arka bölümü) olarak belirtilir. Hem anterior hem de posterior sklerit ayrıca diffüz, nodüler veya nekrotizan çeşitleriyle incelenir. Sklerit çeşitleri şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li><strong>Diffüz sklerit: </strong>En yaygın görülen sklerit türüdür. Skleranın her yerine dağılmış şekilde ortaya çıkar.</li> <li><strong>Nodüler sklerit:</strong> Nodüler sklerit, skleranın tek bir noktasında yoğunlaşarak kişiyi etkiler. Genellikle oluşan nodül gözle görülebilir.</li> <li><strong>Nekrotizan sklerit:</strong> En şiddetli sklerit türü olarak bilinir. Göz dokusunda tahribe neden olarak göz kaybına sebebiyet verebilir.</li> </ul> <h2><strong>Sklerit Belirtileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Sklerit belirtileri gözde şiddetli ağrı şeklinde görülerek gözün beyaz alanında kızarma, görmede azalma ve ışığa karşı hassasiyet şeklinde görülür. Sklerit belirtileri ve olası semptomları şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Sklerada kızarma ve şişme</li> <li>Gözde şiddetli ağrı ve hassasiyet</li> <li>Gözlerde yaşarma</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/fotofobi-isiga-duyarlilik">Işığa karşı hassasiyet (fotofobi)</a></li> </ul> <h2><strong>Sklerit Neden Olur?</strong></h2> <p>Sklerit yani sklera iltihabı, gözün beyaz kısmı olan skleranın <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/otoimmun-hastaliklar-nelerdir">otoimmün hastalıklar</a>, eklem iltihapları ve çeşitli tıbbi hastalıklara sonucunda iltihaplanmasıdır. Düzensiz olarak görülen regl kanamaları nedeniyle de oluşabilir. Bu nedenle kadınlarda erkeklere oranla daha sık görülür.</p> <p>Sklerit nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Romatoid artrit</strong></h3> <p>Vücudun her iki tarafında yer alan eklemleri etkileyen hastalıktır. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/romatoid-artrit-iltihapli-romatizma-hastaligi-nedir">Romatoid artrit</a>, sklerit ile en sık ilişkilendirilen bağışıklık sistemi rahatsızlığı olarak bilinir.</p> <h3><strong>Sistemik lupus eritematozus (SLE) gibi bağ dokusu hastalıkları</strong></h3> <p>Kronik iltihap ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kelebek-hastaligi-lupus-nedir-belirtileri-nelerdir">lupus</a>, kişinin eklemlerini, akciğerlerini ve cildini etkilemesinin yanında böbrekler, kalp ve beyne de zarar verebilir. Bu durum nedeniyle kişide sklerit oluşabilir.</p> <h3><strong>İnflamatuar bağırsak hastalığı (IBH)</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/inflamatuar-bagirsak-hastaligi-nedir">İnflamatuar bağırsak hastalığı</a>, bağırsaklar kronik olarak inflamasyona neden olan bir rahatsızlık türüdür. Bu hastalık vücutta birçok bölgeyi etkileyerek kişide sklerit oluşumuna neden olabilir.</p> <h3><strong>Sjögren sendromu</strong></h3> <p>Otoimmün bozukluk olarak tanımlanan <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/sjogren-sendromu-nedir-belirtileri-nelerdir">sjögren sendromu</a>, gözler ve ağızda yer alan bezlerin nem miktarının kısıtlanmasına neden olur. Bu durum kişinin gözlerinde iltihaplanmaya sebebiyet vererek sklerit oluşumuna zemin hazırlar.</p> <h3><strong>Sistemik skleroz (skleroderma)</strong></h3> <p>Sistemik skleroz yani skleroderma durumunda normal dokunun yerine kalın fibröz doku oluşur. Otoimmün hastalıklara arasında yer alan bu durum sonucunda kişinin gözleri de etkilenerek sklerit gelişimine neden olabilir.</p> <h3><strong>Polianjitisli granülomatozis</strong></h3> <p>Bu hastalık durumunda dokularda ve kan damarlarında (<a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/vaskulit-nedir-nasil-tedavi-edilir">vaskülit</a>) iltihaplanma görülür ve bunun sonucunda organ sistemleri zarar görmeye başlar. İlerlediği durumda ise kişide sklerit oluşumuna neden olur.</p> <h3><strong>Enfeksiyonlar</strong></h3> <p>Vücuttaki bazı enfeksiyonlar enfeksiyöz sklerite zemin hazırlayabilir. Bunlar bakteriyel, fungal veya viral olarak ortaya çıkar ve kişiyi etkiler. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/lyme-hastaligi-nedir">Lyme hastalığı</a> da sklerite sebebiyet veren hastalıklara arasında yer alır.</p> <h3><strong>Travma ve yaralanmalar</strong></h3> <p>Gözde meydana gelen <a href="https://www.google.com/url?sa=t&source=web&rct=j&opi=89978449&url=https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/travma-nedir&ved=2ahUKEwjOpoTc2oiKAxXwbvEDHV46O8gQFnoECBkQAQ&usg=AOvVaw2EQKGQ5EEC4a3nGQKED4b8">travma</a> veya yaralanmalar sonucunda kişiye cerrahi olarak müdahale gerekebilir. Bu tür yaralanmalar sıklıkla enfeksiyöz sklerite yol açabilir.</p> <h3><strong>İlaçlar</strong></h3> <p>Özellikle kemik hastalığı tedavisine yönelik olarak kullanılan ilaçlar, gözde iltihaplanma gibi reaksiyonlara neden olan durumlar arasında yer alır. Bu da sklerit oluşumuna sebebiyet verir.</p> <h2><strong>Sklerit Tanısı Nasıl Konur?</strong></h2> <p>Gözde kızarıklık, iltihaplanma ve şişme gibi sklerit belirtilerinin görülmesinin ardından göz doktoru kişiyi muayene eder. Bu muayene esnasında yarık lamca olarak bilinen göz muayenesi yapılara sklerit teşhisi konulabilir. Sklerit tanısı genellikle biyomikroskobik muayene ile yapılır.</p> <p>Kişide posterior skleritin varsa, doktor detaylı bir tarama için <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/bilgisayarli-tomografi-nedir-neden-ve-nasil-cekilir">bilgisayarlı tomografi (BT)</a> taraması ya da ultrason isteyebilir. Enfeksiyon kaynaklı sklerit durumunda ise doktor laboratuvara göndermek üzere göz akıntısından bir örnek alabilir.</p> <h2><strong>Sklerit Tedavisi Nasıl Olur?</strong></h2> <p>Sklerit tedavisi, kişinin hastalığının altında yatan nedene ve şiddetine göre farklılık gösterebilir. Ciddi bir durum olduğunda göz doktoru ve bazen romatolog gibi diğer uzmanlarla işbirliği içinde planlanma yapılabilir.</p> <p>Sklerti tedavi yöntemleri şöyle sıralanır:</p> <ul> <li>Hafif vakalarda nonsteroid anti-inflamatuar ilaçlar (NSAID'ler)</li> <li>Daha ciddi vakalarda göz damlası, oral tabletler veya damar yoluyla verilen kortikosteroidler</li> <li>Otoimmün hastalık durumunda ), bağışıklık sistemini düzenlemek için metotreksat, azatioprin veya biyolojik ajanlar gibi ilaçlar</li> <li>Enfeksiyon kaynaklı skleritlerde, enfeksiyona neden olan organizmaya uygun <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/antiviral-ilaclar">antiviral ilaçlar</a></li> <li>Romatoid artrit, lupus veya vaskülit gibi hastalıklar nedeniyle gelişen sklerit durumunda düzenli izlem ve tedavi gerektirir</li> <li>Nadir de olsa sklerada incelme veya perforasyon (delinme) gibi komplikasyonlar oluştuysa, cerrahi onarım gerekebilir</li> <li>Göz tahrişini önlemek için güneş gözlüğü kullanımı önemlidir</li> </ul> <h2><strong>Sklerit Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Sklerit ile episklerit arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>Sklerit, gözün beyaz kısmı olan sklerayı etkiler. Episklerit ise skleradaki en dış doku tabakasını etkileyen bir durumdur. Episklerit genellikle kendiliğinden iyileşme gösterebilir.</p> <h3><strong>Sklerit ile konjonktivit arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>Sklerit, sklerayı etkileyen bir durumdur, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/konjonktivit-nedir-tedavisi-nasil-olur">konjonktivit (pembe göz)</a> ise konjonktivanın iltihaplanmasına bağlı olarak gelişir. Konjonktiva, sklerayı ve göz kapağının içini kaplayan yapıdır. Her iki durum da göz kızarıklığı ortaya çıkabilir. Ancak pembe göz o kadar ciddi olarak görülmez ve ve skleritin neden olduğu ağrılar ortaya çıkmayabilir.</p>
İTP Hastalığı
<p>İTP (immün trombositopenik purpura) hastalığı, bağışıklık sisteminin kendi trombositlerine saldırarak onları yok etmesi sonucunda kandaki trombosit düşüklüğü ile karakterize olan nadir bir otoimmün hastalıktır. İTP hastalığı, kanın pıhtılaşmasını azaltarak çeşitli kanama risklerine yol açabilir. Hafif vakalarda hastalar, belirgin semptomlar yaşamazken şiddetli vakalarda ciltte morluk, diş eti ve burun kanamaları yaygın olarak görülür. İTP hastalığının tedavi sürecinde bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar kullanılarak trombosit seviyesinin artışı hedeflenir. </p> <h2><strong>İTP Hastalığı Nedir?</strong></h2> <p>İTP hastalığı, bağışıklık sisteminin normal kan pıhtılaşması için gerekli olan trombositleri yok ettiği bir kanama bozukluğudur .</p> <p>Normalde vücudu enfeksiyonlara ve zararlı etkenlere karşı koruyan bağışıklık sistemi, İTP kan hastalığı sırasında trombositleri, yani kan pulcuklarını bir tehdit olarak görüp yok eder. <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/mpv-testi">MPV testi</a> sonucunda trombosit sayısının belirgin biçimde azaldığı ve vücudun kanama riskine yatkın hale geldiği görülür.</p> <p>İTP hastalığında özellikle ciltte kırmızı-mor renkte döküntüler, kolayca gelişen morluklar ve vücutta kanamalar oluşur. Ancak hastalığın belirtileri kişiden kişiye değişebilir. Bazıları hafif semptomlarla seyredebilirken bazılarında daha belirgin ve ciddi kanama eğilimi görülebilir. Bu nedenle düzenli hekim takibi, doğru tanı ve etkin tedavi yöntemleri büyük önem taşır.</p> <p>Çocuklarda görülen İTP hastalığı ise genellikle geçici bir süreç olup çoğunlukla bir yıl içinde iyileşme eğilimi gösterir. Ancak yetişkinlerde hastalık bazen daha kronik bir hal alabilir ve tedaviye yanıt süresi uzayabilir.</p> <p>İTP hastalığının tedavi sürecinde bağışıklık sisteminin düzenlenmesi amaçlanır. İlaç tedavisi, kortikosteroidler veya bağışıklık sistemini baskılayıcı diğer tedavi seçenekleri ile süreç desteklenebilir. Kronikleşen durumlarda hastaların moral ve motivasyonunu yüksek tutması, yaşam kalitesini artırmaya yönelik adımlar da önem taşır. </p> <h2><strong>İTP Hastalığı Neden Olur?</strong></h2> <p>İTP hastalığı, bağışıklık sisteminin trombositlere karşı yanlış bir tepki geliştirip onları yok etmesi sonucunda meydana gelen bir kan hastalığıdır.</p> <p>Bu durumda <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bagisiklik-sistemi-nedir-nasil-guclendirilir">bağışıklık sistemi</a>, normalde kan pıhtılaşmasında görev alan <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/trombosit-testi-nedir-hangi-hastaliklarin-tanisi-icin-yapilir">trombositleri</a> bir tehdit olarak algılar ve yok etmeye çalışır. Dolayısıyla trombosit sayısı düşer ve kanama riski artar. Bağışıklık sisteminin oluşturduğu bu tepki için genellikle <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/viral-enfeksiyon-nedir">viral enfeksiyonlar</a> sorumlu tutulur. Vücutta meydana gelen viral enfeksiyonlar bağışıklık sisteminin trombositlere saldırmasına yol açar.</p> <h2><strong>İTP Hastalığı Belirtileri</strong></h2> <p>İTP belirtileri arasında hafif morarmalar, burun ve diş eti kanamaları, deride kolay çürükler ve küçük kırmızı döküntüler yer alır. Bu belirtiler vücuttaki kan pıhtılaşma sisteminin zayıfladığını gösterir. Tedavi sürecinde öncelikle kanama riskinin seviyesine ve <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler">kan testi</a> ile trombosit sayısına bakılır. Her İTP hastalığı tedavi gerektirmez. Genellikle trombosit sayısı çok düşük olmadıkça veya ciddi kanama bulguları olmadıkça yalnızca takip yeterlidir. Tedavi gerektiğinde bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlar, kortikosteroidler veya immünoglobulinler kullanılabilir. </p> <p>İTP hastalığının belirtileri arasında şunlar yer alır:</p> <ul> <li>Hafif veya ciddi morarmalar</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/burun-kanamasi-neden-olur-nasil-durdurulur">Burun</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/dis-eti-kanamasi">diş eti kanamaları</a></li> <li>Deride çürükler ve kırmızı döküntüler</li> <li>Kadınlarda ağır ve uzun adet kanamaları</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/ic-kanama-belirtileri">İç kanama</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/idrardan-kan-neden-gelir-nasil-tedavi-edilir">İdrar</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/makattan-kan-gelmesi">dışkıda kan</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/petesi-nedir">Peteşiler</a></li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hematom-nedir-nasil-tedavi-edilir">Hematom</a></li> </ul> <h2><strong>İTP Hastalığı Nasıl Teşhis Edilir?</strong></h2> <p>İTP tanısı için öncelikle ciltte veya cildin altında kanama olup olmadığının tespiti adına fiziksel muayene yapılır. Fiziksel muayene sonrası tam kan sayımı veya periferik kan yayması testiyle de tanı desteklenebilir. Kesin tanı ile birlikte tedavi sürecine geçilir.</p> <h2><strong>İTP Hastalığının Tedavisi</strong></h2> <p>İTP hastalığı tedavisi genellikle bağışıklık sistemini baskılayıcı ilaçlarla başlar. Kortikosteroidler bu tedavinin ilk aşamasında sıkça kullanılır ve bağışıklık yanıtını azaltarak trombosit sayısını artırır. Ancak uzun süreli kullanım yan etkilere yol açabileceği için dikkatli doz ayarlamaları yapılır ve gerekli görüldüğünde tedavi kesilir.</p> <p>Kortikosteroidlerin etkisiz kalması durumunda, intravenöz immün globulin (IVIG) enjeksiyonları tercih edilebilir. Bu tedavi hızlı bir etki gösterse de geçici çözüm sunar. Ayrıca trombosit üretimini artırmak için romiplostim veya eltrombopag gibi ilaçlar kullanılabilir. Bu ilaçlar, kronikleşmiş ve tedaviye direnç gösteren durumlarda tercih edilir. Olası yan etkiler arasında <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bas-agrisi-nasil-gecer-bas-agrisina-ne-iyi-gelir">baş ağrısı</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/mide-bulantisina-ne-iyi-gelir">bulantı</a> ve artan pıhtılaşma riski sayılabilir. Trombositopeni belirtileri olan hastalarda, rituximab gibi bağışıklık baskılayıcı ilaçlar da kullanılarak bağışıklık sisteminin trombositlere zarar vermesi önlenebilir. Tedavi sürecinde doktorun önerilerine uyum göstermek, sağlığı korumanın temel bir yoludur.</p> <h2><strong>İTP Tedavisinin Yan Etkileri </strong></h2> <p>İTP hastalığı tedavisinde kullanılan ilaçlar, bağışıklık sistemini düzenleyerek trombosit sayısını artırmayı hedeflerken bazı yan etkilere de neden olabilir. Tedavide kullanılan kortikosteroidler, iştah artışı ve vücutta su-tuz tutulumuna yol açabilir. Bu durum kilo artışı, yüzde şişme, gövdede yağ birikimi ve kollarda, bacaklarda incelmeye neden olabilir. Kortikosteroidler ayrıca kan şekeri seviyesini yükseltebilir. Bu nedenle diyabet öyküsü olanların dikkatli olması gerekir. <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yuksek-tansiyon-hipertansiyon-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">Tansiyon yükselmesi</a>, deride incelme, mor çatlaklar, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sivilce-nasil-gecer-sivilce-izlerine-ne-iyi-gelir">sivilce</a> ve adet düzensizlikleri de kortikosteroid kullanımına eşlik edebilir. Uzun süreli kullanımda <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/osteoporoz-kemik-erimesi-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">kemik erimesi</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/katarakt-nedir-katarakt-nedenleri-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">katarakt</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/glokom-nedir-ve-belirtileri-nelerdir">glokom</a> gibi göz problemleri gelişebilir.</p> <p>İntravenöz immünoglobulin (IVIG) tedavisi ise baş ağrısı, ateş, titreme ve nadiren <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/anafilaksi-nedir">anafilaksi</a> gibi yan etkilere neden olabilir. Tedavi sırasında sıvı alımına dikkat etmek gerekir. Rituksimab, bağışıklık sistemini baskılar ve uygulama sırasında cilt döküntüsü, ateş ve nadiren alerjik reaksiyonlara sebep olabilir. Eltrombopag veya romiplostim gibi trombosit üretimini artıran ilaçlar karaciğer enzimlerinde artış ve damar tıkanıklığı riskini artırabilir. Bu ilaçların etkileri ve dozajları dikkatlice izlenmeli, tedavi sürecinde doktor gözetimi önemlidir. İlaç yan etkileri tedavinin süresi ve dozu ile doğrudan ilişkili olduğu için uygun dengeyi bulmak büyük önem taşır.</p> <h2><strong>İTP Hastalığının Riski Nasıl Azaltılır?</strong></h2> <p>İTP hastalığı olan kişilerde yaşam şeklinin dikkatlice düzenlenmesi, kanama riskini en aza indirgemek açısından büyük bir önem taşır. Düşük trombosit seviyesi nedeniyle bu hastalar kolayca kanamaya meyilli olur ve özellikle kafa travmaları tehlike arz eder. Bu nedenle futbol, dövüş sporları, kayak gibi travmaya açık aktivitelerden kaçınmak, yerine yürüyüş veya bisiklet gibi daha güvenli seçeneklere yönelmek tavsiye edilir. Tedavi sürecinde ilaç kullanımı da dikkat gerektirir. Birçok ilaç kanamayı tetikleyebilir. Özellikle aspirin, ibuprofen gibi ilaçlar veya ginkgo biloba gibi takviyeler trombosit fonksiyonunu olumsuz etkileyebilir. İlaç ya da takviyenin kullanılmadan önce doktora danışılması şarttır.</p> <h2><strong>İTP Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>İTP hastalığı tehlikeli midir?</strong></h3> <p>İTP hastalığında kimi vakalar kendiliğinden iyileşme eğilimi gösterirken bazı vakalarda ise kanamaların şiddetine bağlı olarak tıbbi müdahale gerekebilir.</p> <h3><strong>İTP hastalığı kanser midir?</strong></h3> <p>İTP iyi huylu bir hastalıktır ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kanser-nedir-kanser-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">kanser</a> değildir.</p> <h3><strong>İTP tedavisi ne kadar sürede etki eder?</strong></h3> <p>İTP hastalığı tedavisinin etkisi iki ila altı hafta içinde gözlemlenir ve bu süre hastanın yanıtına göre değişebilir. Ancak birçok yetişkin hasta, tedavi sonlandırıldığında nüks riskiyle karşı karşıya kalabilir. Bu nedenle tedavi süreci boyunca yakından takip ve gerektiğinde yeniden müdahale gerekebilir.</p> <h3><strong>İTP zekayı etkiler mi?</strong></h3> <p>İTP hastalığı doğrudan zekayı veya bilişsel yetileri etkilemez. Esas olarak trombosit sayısını düşürerek kanama riskini artırır. Ancak şiddetli ve uzun süreli <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/beyin-kanamasi-nedir">beyin kanaması</a> gibi komplikasyonlar nadiren oluşursa bu tür durumlar nörolojik etki yaratabilir. Genel olarak uygun tedavi ve kontrolle bu riskler minimuma indirilir.</p> <h3><strong>TMS ve İTP farkları nelerdir?</strong></h3> <p>TMS (Transkraniyal Manyetik Stimülasyon), beyin işlevlerini modüle etmek amacıyla kullanılan bir tedavi yöntemiyken İTP hastalığı (İmmün Trombositopenik Purpura) bağışıklık sisteminin trombositleri hedef aldığı bir kan hastalığıdır. TMS, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/depresyon-belirtileri">depresyon</a> ve bazı nörolojik durumların tedavisinde uygulanırken İTP tedavisi, trombosit seviyesini güvenli bir düzeye çıkarmayı hedefler. Aralarındaki en önemli fark, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/tms-nedir">TMS</a>’nin sinir sistemi ile ilgili bir müdahale, İTP'nin ise bağışıklık ve kan sistemi hastalığı olmasıdır.</p> <h3><strong>İTP diğer hastalıkları tetikler mi?</strong></h3> <p>İTP hastalığı belirtileri, bağışıklık sisteminin verdiği aşırı tepkilerle ilişkilidir. Tedavi, bu tepkileri düzenlemeye yönelik stratejileri içerir. İTP hastalığı, diğer kronik hastalıkları tetikleyen bir faktör değildir. Ancak bağışıklık sistemiyle ilişkili farklı rahatsızlıklar açısından dikkatli olunması gerekir.</p> <h3><strong>İTP tedavisinde ne amaçlanır?</strong></h3> <p>Tedavilerde trombositleri güvenli bir seviyeye çıkararak kanama riskini azaltmak amaçlanır. Eğer ilaç tedavisi yetersiz kalırsa dalağın alınması veya bağışıklık sistemini düzenleyen başka yöntemlere başvurulabilir. İdiyopatik trombositopenik purpura (İTP) hastalığının seyri, çocuklarda genellikle iyiye gider ve çoğu vaka bir yıl içinde kendiliğinden düzelebilir. Ancak yetişkinlerde durum farklılık gösterebilir ve kronik hale gelebilir.</p> <h3><strong>İTP hastalığına hangi doktor bakar?</strong></h3> <p>İTP hastalığının teşhis ve tedavi süreci <a href="https://www.memorial.com.tr/tibbi-birimlerimiz/hematoloji">hematoloji</a> bölümü doktorları tarafından yönetilir.</p>
Teknolojiler
Cilt Analizinde Yeni Bir Teknoloji: Observ 320 Cilt Analizi
<p>Cildimiz; yaşın ilerlemesi, cilt bakımına yeterli özenin gösterilmemesi, güneş ışınlarına maruziyet ve bazen de genetik sebeplerle sağlıklı ve genç görünümü kaybedebiliyor. Ciltte lekelenme, açık gözenekler, kızarıklık, matlaşma ve elastikiyet kaybı gibi estetik açıdan rahatsız edici sonuçlar görülebiliyor. Cilt tipinizin uzmanlar tarafından analiz edilmesi, ciltteki sorunların objektif olarak saptanabilmesi cilt analiz cihazları öne çıkıyor ve ileri teknolojilerle cildin doğru değerlendirmesinin yapılması gerekiyor. Memorial Bahçelievler Hastanesi Dermatoloji Bölümü'nden Doç. Dr. Asude Kara Polat, Uzm. Dr. Didem Kazan ve Uzm. Dr. Selma Salman, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi hakkında bilgiler verdi.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Nedir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi Dermatoloji bölümünde kullanılan bir cilt tanıma teknolojisidir. Cildin ihtiyaçlarını kolay ve anlaşılabilir haliyle gösterebilen bu analiz ile cilt yüzeyinin daha derin katmanlarının dahi incelenmesi fırsatı sunulmaktadır. Yüzün cihaza konumlandırılmasının ardından cilt yüzeyine patenti LED ışık ve filtrelerle aydınlatma sağlayarak cildin en dıştan içe doğru en net şekilde değerlendirme imkanı sağlamaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Kullanım Alanları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi; cilt tipine uygun bakım rutini oluşturmadan önce cilt tipini belirlemede, rozasea, akne, melasma gibi dermatolojik hastalıkların hem medikal hem de kozmetik tedavileri öncesi ve izleminde tedavini yanıtını değerlendirmede ve botoks, mezoterapi, dolgu uygulamaları gibi kozmetik işlemlerin başarısını değerlendirmede kullanılmaktadır.</p> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizinin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Observ 320 cilt analizi teknolojisi, cilt yüzeyine aydınlatma sağlayarak cildin en derin katmanlarını dahi derinlemesine görme imkanı sunmaktadır. Avantajları aşağıdaki gibi sıralanabilir;</p> <ul> <li><strong>Cilt tipinin değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Cilt tipi kuru-karma-yağlı olarak 3’e ayrılır. Cilt tipinin belirlenmesi ile hastalara günlük cilt bakımı rutini oluşturmaları için yardımcı olacak ürünler önerilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt kalitesi ve yüzey düzensizliklerinin değerlendirilmesi </strong></li> </ul> <p>Açık gözenekler, ton eşitsizliği, ince ve derin çizgilerin tespiti ile hastalara önerilecek kozmetik ürün ya da kozmetik işlemlere karar verilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilt lekelerinin tedavisi</strong></li> </ul> <p>Ciltteki çil, güneş lekesi gibi gözle görünen veya derinin alt tabakalarına uzanan gözle görülmeyen hormonal lekeler (melasma) cilt analiz cihazıyla tespit edilebilmektedir. Tespit sonrasında hastaya uygun medikal ya da kozmetik tedaviler önerilebilmektedir. Bu tedavilerin başarısı, Observ 320 Cilt Analiz teknolojisi ile takip edilebilmekte ve gerekli durumlarda ek tedaviler uygulanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cildin damar ağ yapısı değerlendirilmesi</strong></li> </ul> <p>Kuperoz ya da rosacea adı verilen cilt hastalıkları toplumda sık görülebilmektedir. Bu hastalarda cilt altı kılcal damarlarda normalin üstünde genişleme olabilmekte ve bu durum yüzde kızarık bir görüntüye sebebiyet verebilmektedir. Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile deri altı damar ağı yapısının adeta fotoğrafını çekilmektedir. Bu sayede başlangıç aşamasında saptanan bu hastalıkları önlemeye yönelik önerilerde bulunulabilmekte veya ilerlemiş hastalık durumunda ise tedaviye yön verilebilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cil sıkılığı: (gözaltı torbaları, gülme çizgileri)</strong></li> </ul> <p>Cildin gerekli ihtiyacı karşılanmadığı durumlarda Observ 320 Cilt Analiz cihazı ile gelişebilecek cilt sorunlarının tespiti kolaylıkla sağlanabilmektedir.</p> <ul> <li><strong>Cilde uygulanan uzun dönemli tedavilerde cildin gelişimi değerlendirilebilmektedir.</strong></li> </ul> <h2><strong>Observ 320 Cilt Analizi Teknolojisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilir mi?</strong></h3> <p>Observ 320 Cilt Analizi uygulaması sırasında acı veya ağrı hissedilmez, oldukça konforlu bir uygulamadır. Kişi cihazın ışık almayan siyah kutu şeklinde başlık kısmına başını yerleştirir, bilgisayarlı fotoğraf sistemimiz cildin fotoğraflarını çeker. Böylece konforlu bir uygulama gerçekleştirilir.</p> <h3><strong>Cilt hastalıklarının takibinde kullanılması ne gibi avantajlar sağlar?</strong></h3> <p>Cilt analiz cihazı sayesinde verilen medikal tedavinin ya da estetik uygulamanın hastanın bir önceki gelişine göre ciltte ne gibi faydalar sağladığı, ne derece başarılı olduğu objektif olarak görülebilir. Gerekirse mevcut tedavi değiştirilebilir ya da tedaviye eklemeler yapılabilir.</p> <h3><strong>Cilt analizi hastaya ne gibi imkanlar sunar?</strong></h3> <p>Hasta, cildindeki fark ettiği sorunların yanında çıplak gözle görülmeyen sorunları da görmüş olur. Doktoruyla birlikte cilt tipine uygun bir cilt bakımı rutini geliştirebilir. Ayrıca ciltteki sorunların tedavisi için yine doktoruyla birlikte bir tedavi planı oluşturabilir.</p>
Rezum (İyi Huylu Prostat Büyümesi İçin Su Buharı Tedavisi)
<p>Rezum, iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde prostatın büyüyen kısmını küçültmek için su buharı enerjisinin kullanıldığı bir yöntemdir. Rezum tedavi yöntemi ile üretra-dış idrar yolundan girilerek (endoskopik yaklaşım) prostat gözlenir. Radyofrekans jeneratörü yoluyla oluşan enerji, vücut dışında suyu ısıtmak ve buhara dönüştürmek için kullanılır. Vücut dışında oluşturulan su buharı, prostat büyümesine neden olan prostat dokusunu küçültmek için bir iğne aracılığıyla prostat dokusuna iletilir. İşlem yaklaşık 10 ila 30 dakika arasında sürer ve günübirlik olarak gerçekleştirilebilir. Memorial Şişli Hastanesi Üroloji Bölümü’nden Doç. Dr. Fatih Yanaral, iyi huylu prostat büyümesinde kullanılan su buharı tedavi yöntemi Rezum hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İyi Huylu Prostat Büyümesi ve Rezum Nedir?</strong></h2> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/iyi-huylu-prostat-buyumesine-dikkat">İyi huylu prostat büyümesi</a>, prostat bezinin boyutunun büyümesiyle erkeklerde yaygın olarak görülen ürolojik bir hastalıktır. Erkeklerde ileri yaşlarda yaygın olarak görülen iyi huylu prostat büyümesi 50'li yaşlardaki erkeklerin %40'ını, 90 yaş ve üzerindeki erkeklerin ise %90'ını etkilemektedir. Hastalarının büyük bir kısmında prostat büyümesi mesane çıkış tıkanıklığına neden olarak idrar yolu şikayetlerine yol açmaktadır. İdrar şikayetleri arttıkça hastanın yaşam kaliteleri de düşer. Prostat büyümesi tedavisinde hayat tarzı değişiklikleri, ilaç tedavileri ve ameliyat tedavileri vardır. İlk basamak tedavi olan ilaç tedavileri zamanla etkisini kaybedebilir veya hasta devamlı ilaç kullanmak istemeyebilir. Bu durumdaki hastaların iyi huylu prostat büyümesi tedavisinde ameliyat seçenekleri gündeme gelir. İyi huylu prostat büyümeleri tedavisinde günümüzde transüretral rezeksiyon (TURP), lazer ameliyatları (Thulep, Holep) ve Rezum tercih edilmektedir. Klasik yöntem olan TURP'nin kendine has yan etkileri bulunmaktadır. Bu yan etkiler arasında retrograd ejakülasyon (meninin geri kaçması), transfüzyon gerektiren kanama sayılabilir. Ayrıca, genel veya spinal anestezi kullanımını gerektirir ve hastanın ortalama 2 gün hastanede kalış süresi vardır. Bu durumu iyileştirmek için TURP'ye alternatif cerrahi stratejiler sağlamak amacıyla çeşitli minimal invaziv prosedürler geliştirilmiştir. Bunlar arasında, 2015 yılında Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi (US FDA) onayı aldıktan sonra artan bir ilgi gören yeni bir ablatif prosedür olan Rezum sistemi bulunmaktadır.</p> <h2><strong>Rezum Tedavi Yönteminin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>Rezum, lokal anestezi altında uygulanabilir (Anestezi riski yüksek hastalara uygulanabilir)</li> <li>Rezum, hastanın kan sulandırıcı ilaçları kesilmeden uygulanabilir (Kalp hastalığı olanlarda güvenlidir)</li> <li>Rezum, hastanın hızlı ve etkili bir tedavi almasını sağlar</li> <li>Rezum ile genişlemiş merkezi bölgeler ve/veya orta loblar tedavi edilebilmektedir</li> <li>Rezum, iyi huylu prostat büyümeleri için klinik olarak kanıtlanmış, güvenli ve etkili bir tedavi yöntemidir</li> <li>Rezum ile tedavi edilen hastada cinsel işlev kaybı ve idrar fonksiyon kaybı minimum düzeyde olur</li> <li>Rezum tedavisi gören hasta normal aktivitelere hızlı dönüş yaparak aynı gün hastaneden taburcu olabilmektedir.</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisini Kimler Seçebilir?</strong></h2> <ul> <li>Prostat ilaçlarını bırakmayı veya almamayı tercih eden iyi huylu prostat büyümesi olan hastalar</li> <li>Diğer minimal invaziv (kapalı yöntemler) veya cerrahi prostat prosedürlerini istemeyen hastalar</li> <li>Şikayetlerinden ameliyatı seçecek kadar rahatsız olmadıklarını belirten hastalar</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hangi Hastalara Uygulanabilir?</strong></h2> <ul> <li>İyi huylu prostat büyüklüğü ≥30 cm3 ve ≤80 cm3 olan hastalara Rezum tedavi yöntemi uygulanabilir.</li> <li>Santral bölge ve/veya orta lob hiperplazisi olan prostatın tedavisinde uygulanabilir</li> </ul> <h2><strong>Rezum Tedavisi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Rezum tedavisi yöntemi için kimler iyi bir aday değildir?</strong></h3> <p>Rezum tedavisi, üriner implantı olan veya penil protezi olan hastalarda ve iyi huylu prostat büyüklüğü 80 gram üstünde olan hastalara uygulanmamalıdır.</p> <h3><strong>Rezum tedavisi ile klasik TURP ve prostat lazer ameliyatları arasındaki fark nedir?</strong></h3> <p>TURP ve lazer ameliyatlarında, prostatın bir kısmını çıkarmak için elektrik akımı veya lazer enerjisi kullanılmaktadır. İyileşmeler genellikle Rezum tedavisi gibi ofis tabanlı bir tedaviden daha iyidir. Ancak ameliyatların genellikle daha fazla riski vardır. Bu işlemler ameliyathanede genel veya spinal anestezi altında uygulanmaktadır. Rezum tedavisi ise lokal anestezi altında, kan sulandırıcı ilaçlar kesilmeden de uygulanabilir.</p>
İntraoperatif Mr
<p>Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi alanın da en ileri teknolojilerden olan İntraoperatif MR, beyin, omurilik, hipofiz tümörleri, glial tümörler ve derin yerleşimli tüm beyin dokularının değerlendirilmesinde oldukça önemli bir yere sahiptir. Hastanın ameliyatı sırasında detaylı MR görüntüsü alma şansı tanıyan bu yöntem; hekime tümörün temizlenmesi sürecinde çok etkili bir yol gösterici olup tümör kalıntısını önlemekte, genellikle ikinci bir ameliyata gerek duyulmamasını sağlamaktadır. Memorial Ataşehir Hastanesi Beyin, Sinir ve Omurilik Cerrahisi Bölümü’nden Prof. Dr. Zafer Orkun Toktaş, beyin ve omurilik ameliyatlarında İntraoperatif MR’ın avantajları hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Nedir?</strong></h2> <p>Dünyada sayılı merkezde bulunan ve “Ameliyathane MR’ı” olarak da bilinen İntraoperatif MR(IOMR), beyin ve omurilik tümör ameliyatlarında büyük fark yaratan bir görüntüleme yöntemidir. IOMR, hastanın yaşam beklentisini / konforunu büyük oranda iyileştirmenin yanı sıra, beyin cerrahlarının işlerini de oldukça kolaylaştırmaktadır. IOMR sayesinde ameliyat sırasındaki gidişatı değerlendirilir, kritik dokular korunur ve tümör kalıntıları görüntülenebilir. Tümör tedavisinde yaşam süresini belirgin düzeyde olumlu etkiler ve büyük fark yaratır.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Hastanın tanısının konulması ve cerrahi sonrası takip süreçlerinde klasik MR görüntülemesi mutlak başvurulan bir yöntemdir. Günümüzde ise ameliyat sırasında ihtiyaca göre MR görüntüleme yapılabiliyor olması; ameliyat sonrasındaki bir aksaklığın önüne geçebilmekte, cerrahi sırasında yol gösterici olması kolaylık sağlamaktadır. Ameliyat anında hasta MR cihazına alınarak cerrahi sahada her türlü bilgiye ulaşılır. MR hazırlığı sırasında cerrahi yapılan alana steril özel örtü yerleştirilmekte ve alan geçici dikiş ile kapatılmaktadır Tüm ekipmanların MR uyumlu olması en büyük kriterdir. Anestezi altında ve tam monitorize olarak çekilen MR yaklaşık 30 dakika sürmektedir.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR’ın Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <p>Beyin ameliyatlarında tümörün yerini milimetrik olarak tespit etmek oldukça hassas bir çalışma gerektirmektedir. İntraoperatif MR sayesinde tümörün çevre dokularla ilişkisi net olarak tespiti sağlanabilmekte, gözden kaçabilecek tümör kalıntısı, sinir ağları görülmekte ve böylelikle yanılma payı ortadan kalkmaktadır. Geçmişte cerrahi anında görüntü alınamaması nedeniyle hastalarda kalıntı tümörler görülebilirdi ve ikinci bir cerrahi gerekliliği ortaya çıkabilmekteydi. Bu durum yaşam süresini olumsuz etkilemekteydi. Günümüzde ise IOMR teknolojisi sayesinde ikinci bir ameliyat gerekliliği ortadan kaldırılmış oldu. Omurga veya beyin ameliyatında gerekli durumlarda görüntü alma imkânı hekim açısından büyük avantaj sağlamaktadır. Hastalar için de kalıntı tümör ya da ikinci bir ameliyat gereği ortadan kalkmaktadır. İntraoperatif MR’ın bir diğer avantajı da; parlak sinyal veren şüpheli bölgelerin tümör içerip içermediğini MR Spektroskopi yaparak ayırt etme ayrıcalığı sunmasıdır. Bu durumda gereksiz bir alanın cerrahi ile çıkarılmasını önlemektedir.</p> <h2><strong>İntraoperatif MR Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Beyin ve sinir cerrahisinde IOMR sıklıkla kullanıldığı tümörler nelerdir?</strong></h3> <p>İntraoperatif MR<strong>, h</strong>emen hemen tüm vakalarda katkı sağlayabilmekle birlikte, özellikle; beyin tümörleri, hipofiz adenomu, omurilik tümörleri ve beyin damar ameliyatları için büyük katkı sağlar.</p> <h3><strong>IOMR hastaya sağladığı kazançlar nelerdir?</strong></h3> <p>Cerrahi sonrası tümör kalıntısı bulunmaması ve damar ameliyatlarında sağlıklı damarların cerrahi bitmeden kontrolü, IOMR'ın hastaya sağladığı kazançlar arasındadır.</p> <h3><strong>Neden Beyin ve Sinir Cerrahisinde en ileri teknolojiler arasında yer alıyor?</strong></h3> <p>IOMR teknolojisi önemli altyapı hazırlığı ve yatırım gerektirmektedir. Bu nedenle sadece gelişmiş ve ileri donanıma sahip beyin cerrahisi kliniklerinde bulunmaktadır.</p> <h3><strong>Cerrah hasta arasında IOMR yeri neresidir?</strong></h3> <p>Bu teknolojinin varlığı, hasta açısından tercih sebebidir. Özellikle tümör olgularında hem hastanın hem de doktorun hedefi tek cerrahide tam tümör temizliğidir. IOMR bunu sağlamaktadır.</p> <h3><strong>IOMR ile ameliyatlar daha kolay mı?</strong></h3> <p>Beyin -omurilik ameliyatlarında cerrahın anatomi ve mikrocerrahi bilgisi ne kadar yetkin olsa da, bazen doku içinde sınırları tespit etmek veya derin hassas yapıları tespit etmek zorlaşır. Bu aşamada IOMR devreye girerek tümör çıkarımı ile doku koruma arasındaki hassas dengeyi mükemmel hale getirir.</p>
HIFU (Ameliyatsız Yüz ve Cilt Gençleştirme)
<p>HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) bir cilt gençleşme yöntemidir ve cilt sıkılaştırma, kırışıklık azaltma ve yüz germe gibi estetik amaçlarla kullanılır. HIFU, yüksek yoğunluklu odaklı ultrason dalgalarını cilt altındaki hedef dokulara odaklar. Bu dalgalar cilt yüzeyinden geçerken cildi olumsuz etkilemeden, cilt altındaki dokularda termal (ısı) etki oluşturur. Bu ısınma, kolajen üretimini artırarak ciltte sıkılaşmayı ve gençleşmeyi teşvik eder. Memorial Wellness Dermatoloji Bölümü Uzmanları, HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) teknolojisi ile yüz germe hakkında bilgi verdi.</p> <h2><strong>HIFU (Yüksek Yoğunluklu Odaklı Ultrason) Nedir? </strong></h2> <p>HIFU açılımı <strong>H</strong>igh <strong>I</strong>ntensity <strong>F</strong>ocused <strong>U</strong>ltrasound şeklindedir ve baş harflerinden oluşur. Ultrason enerjisi ile uygulanan HIFU, dermatoloji alanında cilt sıkılaştırma ve yüz germede kullanılan bir tedavi şekli olarak bilinmektedir. Bu yöntemde cildin en alt tabakasına inilerek bu bölgeye odaklanmış ses dalgaları yayılır, bu da ciltte toparlanma ve sıkılaşma sağlar. Ayrıca cildin üst ve orta seviyelerine kolajen ve elastin sentezini harekete geçirerek, ciltte gençleşme etkisi göstermesine yardımcı olur.</p> <h2><strong>HIFU ile Yüz ve Cilt Gençleştirme Tedavisi Nasıl Etki Eder?</strong></h2> <p>Yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason yani HIFU yönteminde, hedef bölgedeki moleküllerin titreşimini artırarak, ses dalgası ile dokulara odaklanılmaktadır. Bu işlemle birlikte ısı enerjisi ortaya çıkmaktadır. Bu bölgelerde ısı etkisi ile oluşan doku hasarı vücut tarafından yara dokusu olarak algılanarak yeni kolajen üretimi gerçekleşir. Bu yöntem yeni <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kolajen-nedir">kolajen</a> oluşumu ile ciltte sıkılaşma sağlayarak cildin toparlanmasına yardımcı olmaktadır.</p> <h2><strong>HIFU ile Yüz Ve Cilt Gençleştirmenin Avantajları Nelerdir?</strong></h2> <ul> <li>HIFU işlemi cilt yüzeyine herhangi bir kesik veya dikiş gerektirmez. Bu nedenle iyileşme süreci hızlıdır ve cerrahi riskleri yoktur. Ayrıca, işlem sonrası iz veya yara oluşması beklenmez.</li> <li>HIFU işlemi genellikle tek seanstır. Etkisi kısa sürede fark edilmeye başlanabilir. Ciltteki sıkılaşma ve gençleşme süreci fazla kolajen üretimine dayanır ve bu süreç zaman içinde iyileşir.</li> <li>HIFU işlemi sırasında hafif rahatsızlık hissi veya ciltte geçici kızarıklık olabilir, ancak bunlar genellikle hafif ve geçicidir. Ciddi komplikasyon oluşumu beklenmemektedir.</li> <li>HIFU, ciltteki kolajen üretimini artırarak uzun süreli sonuçlar sağlar. Sonuçlar kişinin yaşam tarzına ve cilt tipine bağlı olarak değişebilir, etkisi genellikle 1- 1.5 yıl sürebilir.</li> <li>HIFU, yüz, boyun, çene hattı, kaşlar, dekolte bölgesi ve vücudun diğer bölgeleri gibi farklı cilt bölgelerine uygulanabilir.</li> <li>HIFU tedavisi, kişinin ihtiyaçlarına ve cilt durumuna göre özelleştirilebilir. Derinlik ve odak noktaları ayarlanabilir, böylece işlem kişiselleştirilebilir.</li> <li>HIFU işlemi sonrası genellikle kişiler günlük aktivitelerine hemen dönebilirler. Bu, iş veya günlük yaşamı aksatma ihtiyacını azaltır.</li> </ul> <h2><strong>HIFU Yaptırdıktan Sonra Nelere Dikkat Edilir?</strong></h2> <p>HIFU işlemi yaptıranlar, tedaviden sonra yan etkileri ve oluşabilecek komplikasyonları önlemek için tedbirler almaları gerekmektedir.</p> <ul> <li>Cilt tedavisinden sonra cildi yoğun güneş ışığına ya da maruz bırakmamak önemlidir. Bunun sebebi ise güneş yanığı ve cilt hasarı olasılığını azaltmaya yardımcı olmaktır.</li> <li>Tedaviden sonra işlem uygulanan bölgeyi kaşımamak cilt hasarı riskini ortadan kaldırabilir.</li> <li>Su, vücutta kolajen üretim hızını artırarak iyileşmenize destek sağlayacağı için HIFU işlemi sonrası su tüketmek yararınıza olacaktır.</li> </ul> <h2><strong>HIFU Ne Kadar Süre Sonra Etkisini Gösterir?</strong></h2> <p>HIFU işlemi tek seanslık bir uygulamadır. İşlem sonrasında vücut kolajen ürettiği için etkisi 2-3 ay içerisinde görülebilir. Vücudun kolajen üretimine bağlı olarak bu süre değişiklik gösterebilmektedir. HIFU işleminin ortalama etkisi 1-1,5 yıl sürmektedir.</p> <ul> </ul> <h2><strong>HIFU Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <p> </p> <h3><strong>HIFU gerçekten işe yarıyor mu?</strong></h3> <p>HIFU<strong> </strong>cildi sıkılaştırmak için invaziv olmayan bir işlem olarak kabul edilmektedir. Kesi ve yara izi yoktur. Dinlenme ya da iyileşme süresi verilmemektedir. HIFU yaşlanma için kesin çözüm değildir. Hafif ve orta derecede cilt gevşekliği yaşayanların tercih ettiği bir işlemdir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi ile hangi şikayetler giderilir?</strong></h3> <p>HIFU işlemi, kırışıklık azaltma, boyunda sarkan cildi sıkılaştırma, göz kapakları, yanak ve kaşları kaldırma, çene hattını düzeltme gibi şikayetlerin giderilmesinde kullanılabilmektedir.</p> <h3><strong>HIFU tedavisi kimlere yapılır?</strong></h3> <p>HIFU işlemi, herkes için uygun olmayabilir. Özellikle 30 yaşından büyük, hafif ve orta derecede cilt gevşekliği sorunu yaşayan, cerrahi bir işlem olmaksızın genel bir sıkılaşma ve toparlanma isteyen ve gıdı bölgesinde bir miktar yağın giderilmesini isteyen kişilere uygulanmaktadır.</p> <h3><strong>HIFU ile yüz ve cilt gençleştirme kimlere uygulanamaz?</strong></h3> <p>Ciddi cilt sarkması görülen yaşlılarda bu işlem tercih edilmemektedir. Bu noktada ameliyat gerekebilir. HIFU, özellikle hedef bölgelerde enfeksiyon bulunan, kistik akneye sahip ve tedavi alanında metalik implantları olan kişilere önerilmemektedir.</p> <h3><strong>HIFU ile yüz germe işleminin yan etkileri nelerdir?</strong></h3> <p>HIFU (yüksek yoğunluklu odaklanmış ultrason) işleminin yan etkileri bulunabilir. Bu yan etkilerden bazıları şu şekilde sıralanabilir:</p> <ul> <li>HIFU yüz germe işlemi ciltte hafif bir karıncalanma hissi ve sıcaklık yaratabilir.</li> <li>İşlemin uygulandığı bölge, tedaviden sonra kırmızı ve lekeli görünebilir. Bunun sebebi yapılan işlemin cildi ısıtmasına bağlanabilir. Ağrı ise geçicidir ve zamanla kaybolabilir.</li> <li>Hastanın işleme verdiği reaksiyona bağlı olarak ciltte şişmeler meydana gelebilir.</li> <li>HIFU işlemi sırasında yayılan ultrason dalgaları, derin katmanları hedeflediği için karıncalanma ve uyuşukluğa sebep olabilir. Bu uyuşukluk hissi gözle ve dudaklarda yoğun bir şekilde hissedilebilmektedir.</li> </ul> <h3><strong>HIFU ağrılı bir işlem midir?</strong></h3> <p>HIFU yüz germe uygulaması, anestezi etkili uyuşturucu kremlerden yararlanılarak uygulanan bir işlemdir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi ne kadar sürer?</strong></h3> <p>HIFU uygulamasının uzunluğu, tedavi edilen bölgeye göre değişebilmektedir. Yaklaşık 60-90 dakika arasında değişebilir.</p> <h3><strong>HIFU işlemi kaç ayda bir yapılır?</strong></h3> <p>HIFU yüz germe işlemi tek seans olarak uygulanmaktadır. Yağlı ciltler için bu işlem 2 seans olarak geliştirilebilmektedir. 3 ay içerisinde etkisi görülmeye başlanıp sonuç alınmaktadır.</p>
Tanı ve Testler
İnsülin Direnci Testi (HOMA-IR)
<p>Homeostatic Model Assessment of Insulin Resistance ifadelerinin kısaltması olan HOMA-IR, vücut içerisinde insülin direncinin ölçülmesi için kullanılan testtir. Bu test sayesinde pankreasın insülin salgılama kapasitesi ile vücudun glikozu kullanma değeri ölçülmüş olur. HOMA-IR sayesinde de insülin direnci belirlenerek buna yönelik olarak tedavi süreci yürütülür. Genellikle HOMA-IR testi, diyabet, obezite veya metabolik sendrom riski taşıyan bireylere uygulanır. İnsülin direnci, vücudun insüline yeterince yanıt verememesi durumudur ve HOMA-IR yüksekliği bu durumun bir göstergesi olarak bilinir. HOMA-IR yüksekliği, kilo alımı, enerji düşüklüğü ve kronik hastalıklar gibi problemlere neden olabilir.</p> <h2><strong>HOMA-IR Nedir?</strong></h2> <p>İnsülin Direncinin Homeostatik Model Değerlendirmesi olan HOMA-IR, sistemik insülin direncini ve beta hücre fonksiyonunu tahmin etmek için yapılan bir testtir. mg/dL cinsinden açlık glikozu ve mU/L cinsinden açlık insülinin çarpılıp, 405'e bölünmesi ile elde edilir. </p> <p>HOMA-IR, vücudun glikoz ve insülin dengesini incelenmesini sağlayarak pankreasın ürettiği insülin değerini ortaya çıkarır. Hesaplama yapılırken genellikle açlık kan şekeri ve açlık insülin seviyeleri kullanılır. Bunların yanında HOMA-IR, diyabet, metabolik sendrom, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/obezite-nedir-belirtileri-nelerdir">obezite</a> veya insülin direncine bağlı diğer hastalıkların teşhisinde yararlanılır. Böylelikle bu test sayesinde insülin duyarlılığı ve oluşan yüksek değerler değerlendirilmiş olur. Hastalıkların erken teşhis edilmesi sayesinde yaşam tarzı değişiklikleri ve tedavi ile kontrol altına alınabilir.</p> <h2><strong>HOMA-IR Neden Yapılır?</strong></h2> <p>HOMA-IR testi, kişilerin diyabet veya metabolik sendrom riski altında olup olmadıklarını ve insülin direncini tespit etmek için yapılır. Özellikle diyabet öncesi dönemde <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/insulin-direnci-nedir-insulin-direnci-nasil-hesaplanir">insülin direnci</a> sessizce ilerleyebilir ve belirti göstermez. Erken teşhisi sağlanmasında etkili olan HOMA-IR testi, hastalık risklerini azaltmaya yönelik önlemler alınmasına zemin hazırlar. Obezite, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/polikistik-over-sendromu-nedir-tedavi-yontemleri-nelerdir">polikistik over sendromu (PKOS)</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/yuksek-tansiyon-hipertansiyon-nedir-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri">hipertansiyon</a> gibi rahatsızlıkları olan kişilerde insülin direncini varlığını anlamak için bu testten yararlanılır. Aile geçmişinde insülin duyarlılığı varsa bu testin yapılması önerilir. Böylelikle insülin duyarlılığına karşı tedavi yöntemi ve diyet planı oluşturulur.</p> <h2><strong>HOMA-IR Hesaplama Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>HOMA-IR hesaplaması yapılırken açlık kan şekeri ve açlık insülin değerlerinden yararlanılarak hesaplanır. Formülü ise şu şekildedir:</p> <p>HOMA-IR = (açlık kan şekeri (mg/dL) x açlık insülin (µU/mL)) / 405</p> <p>Örnek olarak hesaplamak gerekirse, açlık kan şekeri 80 mg/dL ve açlık insülin seviyesi 10 µU/mL olan bir kişinin HOMA-IR değeri: (80 x 10) / 405 = 1,9 olur.</p> <p>HOMA-IR hesaplamasında ortaya çıkan sonuç genellikle yaş, kilo ve diğer sağlık koşulları da göz önüne alınarak değerlendirilir. Hesaplama sonrasında ortaya çıkan sonuç, doktor tarafından değerlendirilir.</p> <h2><strong>HOMA-IR Normal Değeri Nedir?</strong></h2> <p>HOMA-IR’nin normal değeri, 2,5 ve altı olarak kabul edilir. Bu değerler, kişinin yaşına, cinsiyetine ve genel sağlık durumuna göre farklılık gösterebilir. Gençlerde bu değer bazı durumlarda daha düşük görülürken, yaşlılarda daha yüksektir. 2,5’in üzerindeki HOMA-IR değeri insülin direncine işaret eder. 1’in altındaki değerler ise genellikle düşük insülin seviyelerini gösteren bir durumdur. Bu testin sonuçları mutlaka doktor tarafından değerlendirilerek tedavi sürecine başlatılması gerekir.</p> <h2><strong>HOMA-IR Yüksekliği Nedir?</strong></h2> <p>HOMA-IR yüksekliği, insülin direncini işaret eden bir değerdir. Yüksek HOMA-IR değeri, vücudun insüline yeterince yanıt veremediği anlamını taşır. Bu nedenle kan şekeri hücrelere taşınmasını zorlaştırır. Pankreas daha fazla insülin salgılanmasına neden olarak pankreasın yorulmasına ve tip 2 diyabete yol açar. 2,5’in üzerinde olan HOMA-IR değerleri yüksek olarak bilinir ve kabul edilir. Obezite, hipertansiyon, kalp hastalıkları ve metabolik sendrom nedeniyle kişide yüksek HOMA-IR değeri görülebilir. Bu değerlerin görüldüğü durumda erken teşhis önemlidir ve bu risklerin azaltılması için önlemler alınması gerekir.</p> <h2><strong>HOMA-IR Neden Yükselir?</strong></h2> <p>HOMA-IR değerinin yükselmesinin nedeni vücudun insüline karşı duyarlılığının azalmasından kaynaklanır. Genellikle kişinin kötü beslenme alışkanlıklarının olması, sağlıklı bir yaşam tarzının olmaması, yüksek karbonhidrat ve şeker tüketmesine bağlı olarak bu durumlar gerçekleşebilir. Obezite, hormonal dengesizlikler, stres ve benimsenen yaşam tarzı da HOMA-IR yüksekliği yaşanmasına zemin hazırlar. Polikistik over sendromu (PCOS), hipertansiyon ve bazı ilaçların yan etkileri de insülin direncini artırmasına neden olarak insülin direnci testi olan HOMA-IR’da değer artışına sebebiyet verir. İnsülin direnci tedavi edilmediği durumda ise zaman içerisinde metabolik sorunlar yaratabilir.</p> <h3><strong>HOMA-IR yüksekliği belirtileri nelerdir?</strong></h3> <p>HOMA-IR yüksekliği, çoğu zaman sessiz bir şekilde ilerlediği düşünülse de bazı belirtilere neden olabilir. HOMA-IR yüksekliği durumunda kişide şu belirtiler görülebilir:</p> <ul> <li>Açlık hissinin oluşması ve sürekli olarak devam etmesi</li> <li>Tatlı krizleri</li> <li>Hızlıca kilo alma</li> <li>Bel çevresinde görülen yağlanma</li> <li>Kan şekeri seviyelerinde dengesizlikler</li> <li>Cilt lekelerinin oluşması</li> <li>Cildin kalınlaşması</li> <li>Konsantrasyon bozukluğu</li> <li>Hafıza problemleri</li> </ul> <p>HOMA-IR yüksekliğinin bu belirtileri kişide oluşan sağlık sorunlarının habercisi de olabilir. Bu sebeple belirtiler görüldüğü durumda doktordan görüş almak önemlidir.</p> <h2><strong>HOMA-IR Nasıl Düşürülür?</strong></h2> <p>HOMA-IR yüksekliğini düşürmek için kişinin sağlık koşulları, yaşı ve cinsiyeti de göz önünde bulundurularak yaşam tarzında değişiklik yapılması istenebilir. Bu değerin düşürülmesi için uygulanabilecek yöntemler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Şeker ve rafine karbonhidratlardan uzak durun</li> <li>Lif ve protein açısından zengin bir beslenme biçimi benimseyin</li> <li>Haftada en az 150 dakika egzersiz yapın</li> <li>Kilo alımına dikkat edin</li> <li>Yeterli uyku alarak insülin seviyesini dengelemeye destek olun</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/meditasyon-nedir-meditasyon-nasil-yapilir">Meditasyon</a> ve yoga gibi aktivitelerle stresi yönetin</li> </ul> <h2><strong>HOMA-IR Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>HOMA-IR testi ne zaman yapılmalıdır?</strong></h3> <p>HOMA-IR testi, açlık kan şekeri ya da insülin değerlerinde anormallik görüldüğü durumda, kişinin kilo problemi ya da diyabet riski varsa yapılabilir.</p> <h3><strong>HOMA-IR testi aç karnına mı yapılır?</strong></h3> <p>HOMA-IR testinde açlık kan şekeri ve insülin seviyesini ölçüldüğü için 8-10 saatlik açlık sonrasında yapılması istenir.</p> <h3><strong>Diyetle HOMA-IR düşürülebilir mi?</strong></h3> <p>Düşük karbonhidrat ve şeker içeren bir beslenme biçimi ve diyet yapmak insülin duyarlılığının artmasına yardımcı olarak HOMA-IR seviyesini düşürebilir.</p> <h3><strong>HOMA-IR çocuklarda ölçülebilir mi?</strong></h3> <p>Çocuklarda obezite veya insülin direnci şüphesi olduğu durumda insülin direnci testi olan HOMA-IR uygulanabilir.</p>
HLA B27 Testi
<p>HLA B27 (insan lökosit antijeni), beyaz kan hücrelerinin yüzeyinde bulunan bir proteindir. HLA sistemi aynı zamanda bağışıklık sisteminin kendinden olmayanı tanımasını sağlayan bir sistemdir. Bu antijenler bağışıklık sisteminin sağlıklı vücut dokusu ile enfeksiyona yol açabilecek yabancı maddeler arasındaki ayrımı yapabilmesine yardım eder. Vücutta HLA B27 proteininin varlığını belirlemeye yarayan testi ise HLA B27 testidir. Bu testin negatif veya pozitif olması antijenle ilgili fikir verir.</p> <h2><strong>HLA B27 Nedir?</strong></h2> <p>İnsan lökosit antijeni olarak tanımlanan HLA B27, beyaz kan hücrelerinin yüzeyinde bulunan ve bağışıklık sisteminin kendi hücreleriyle yabancı maddeler arasındaki kesin ayrımı yapmasına yardım eden bir proteindir.</p> <p>Kandaki çoğu HLA proteini vücudu zararlı durumlardan korusa da özellikle HLA B27 antijeni bağışıklığa zarar verebilecek bir protein türüdür. Beyaz kan hücrelerindeki HLA B27’nin varlığı, bağışıklık sisteminin sağlıklı hücrelere saldırmasına sebebiyet verebilir.</p> <p>Bu durum yaşandığında spesifik olarak romatoid artrit veya ankilozan spondilit gibi hastalıklar meydana gelebilir. HLA B27 proteininin kandaki varlığı ise HLA B27 testi ile ölçülür.</p> <h2><strong>HLA B27 Testi Nedir?</strong></h2> <p> HLA B27 testi (insan lökosit antijeni testi), beyaz kan hücrelerindeki bir protein türü olan HLA B27 antijeninin varlığını belirleyen genetik bir testtir. Bu test sayesinde HLA B27 proteininin kandaki negatif veya pozitif sonuçları elde edilebilir.</p> <p>Bu genin pozitif olduğu kişilerde <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/ankilozan-spondilit-nedir-tedavisi-nedir">ankilozan spondilit</a> hastalığının görülme riski daha yüksektir. HLA-B27 geninin pozitif olduğu ankilozan spondilitli hastalarda eklem dışı tutulumların da daha fazla geliştiği görülür. Özellikle bu geni taşıyan hastalarda üveit adı verilen göz iltihaplanması ya da bağırsak iltihaplanması da daha şiddetli ve tekrarlayıcı bir seyir gösterebilir.</p> <p>Beyaz kan hücrelerindeki HLA B27 varlığı, pozitif sonuçlarla kendini gösterir. Bu pozitif sonuç özellikle ankilozan spondilit hastalığıyla ilişkilidir. Gelen negatif sonuç ise HLA B27 antijeninin varlığından söz edilemeyeceği anlamını taşır. Ancak her pozitif veya negatif sonuç hastalıklarla ilgili kesin sonuç vermeyebilir. Kesin tanı için farklı tetkikler de gerekebilir.</p> <h2><strong>HLA B27 Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>HLA B27 testi, genellikle 3 aydan uzun süren, sabahları daha yoğun yaşanan <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bel-agrisi">bel</a>-<a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sirt-agrisi-neden-olur-neler-iyi-gelir">sırt</a> ya da <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/kalca-agrisi-neden-olur">kalça ağrısı</a> olan kişilerde ankilozan spondilit hastalığı yatkınlığını değerlendirmek için yapılır. Bunun dışında reaktif artrit, romatoid artrit ve üveit hastalığının tespiti için de HLA B27 testinden faydalanılabilir.</p> <p>Ayrıca HLA B27 testi şu testlerle de birlikte yapılabilir:</p> <ul> <li>Anti-siklik sitrüline peptid (CCP) antikoru</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/crp-testi-nedir">C-reaktif protein</a></li> <li>Eritrosit sedimantasyon hızı (ESH)</li> <li>Romatoid faktör</li> <li>X-ışınları</li> </ul> <p>Diğer yandan HLA B27 testinin istenmesi aşağıda yer alan şu belirtilere bağlı şekilde de olabilir:</p> <ul> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/eklem-agrisi-neden-olur">Eklem ağrısı</a></li> <li>Omurga, boyun veya göğüste şişlik</li> <li>Eklemlerde veya üretrada meydana gelen iltihaplanma</li> <li>Gözde tekrarlayan iltihaplanma</li> </ul> <h2><strong>HLA B27 Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>HLA B27 testi rutin kan alımını içeren bir test türüdür. İğne yardımıyla koldan kan örneği alınır. Alınan kan örneği bir tüpte toplanır ve incelenmek üzere laboratuvara gönderilir. Daha sonra ise HLA B27 testinin sonuçları değerlendirilir.</p> <h2><strong>HLA B27 Pozitif Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>HLA B27 testinin pozitif çıkması, kanda HLA B27 proteininin aktif olarak bulunduğu anlamına gelir. Pozitif bir sonuç çıkması her durumda otoimmün bir hastalığa işaret etmez ancak pozitif sonuçlar ankilozan spondilit hastalığına işaret edebilir. HLA B27 pozitif çıkan kişilerde ankilozan spondilit hastalığının gelişme riski daha yüksektir.</p> <h2><strong>HLA B27 Negatif Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>HLA B27 testinin negatif çıkması normal bir sonuç olarak kabul edilir ve bu sonuç kanda HLA B27 antijeninin bulunmadığı anlamını taşır. Negatif sonuç genel anlamda sağlıklı kabul edilse de negatif çıkan her kişide otoimmün bir hastalık olmadığı da demek değildir. Hastalıkların olup olmadığı daha detaylı tetkiklere bağlı şekilde tespit edilir.</p> <h2><strong>HLA B27 İle İlişkili Hastalıklar </strong></h2> <p>HLA-B27, insan lökosit antijeni sisteminin bir parçası olan bir protein olmasıyla birlikte bağışıklık sisteminin işlevlerinde önemli bir rol oynar. Bu antijenin kandaki varlığı, bazı otoimmün ve inflamatuar hastalıklarla da ilişkilendirilmiştir. Özellikle, HLA-B27 pozitif bireylerde ankilozan spondilit başta olmak üzere aşağıdaki hastalıkların görülme riski artabilir.</p> <h3><strong>Ankilozan Spondilit </strong></h3> <p>Ankilozan spondilit, omurga ve sakroiliak eklemleri etkileyen kronik bir inflamatuar hastalıktır. HLA-B27 antijeninin pozitif olması ise hastalık riskini artırabilir. Kesin olmasa da ankilozan spondilit hastalarının yaklaşık %90’ı HLA B27 pozitif sonuç verebilir. Ancak, HLA-B27 taşıyan herkes hastalığı geliştirmeyebilir</p> <h3><strong>Reaktif artrit</strong></h3> <p>Genellikle gastrointestinal veya genitoüriner enfeksiyonlardan sonra ortaya çıkan reaktif artrit türü, eklem iltihabına yol açar. HLA B27 test sonucu pozitif olan kişilerde ise reaktif artrit meydana gelme riski daha yüksektir.</p> <h3><strong>Psöriatik Artrit</strong></h3> <p>Özellikle sedef hastalığı olan kişilerde görülen psöriatik artrit, eklemlerde ağrı ve şişlik ile kendini gösterir. HLA-B27 proteini, psöriatik artritli hastaların yaklaşık %40-50’sinde bulunur.</p> <h3><strong>Enteropatik Artrit</strong></h3> <p>Crohn hastalığı veya ülseratif kolit gibi inflamatuar bağırsak hastalıkları ile ilişkili olan enteropatik artrit, eklem iltihabına yol açan bir durumdur. HLA-B27 pozitifliği, enteropatik artrit gelişme riskini artırabilir.</p> <h3><strong>Akut Anterior Üveit</strong></h3> <p>Akut anterior üveit, gözün ön kısmında ani başlayan iltihaplanma ile ortaya çıkar ve HLA-B27 pozitif bireylerde daha sık görülmekle birlikte tekrarlama eğilimi de gösterir.</p> <p>Sonuç olarak ifade etmek gerekirse HLA-B27’nin yukarıda yer alan hastalıklarla ilişkisi tam olarak anlaşılmamış olsa da, genetik yatkınlık ve çevresel faktörlerin birlikte rol oynadığı değerlendirilir. HLA-B27 pozitif olması, bu hastalıkların tanısında yardımcı bir faktör olarak kullanılır ancak hastalıkların tanısı konusunda tek başına tanı kriteri değildir. Bu nedenle, klinik değerlendirme ve diğer tanı yöntemleriyle birlikte ele alınarak daha garanti sonuçlara ulaşılmalıdır.</p> <h2><strong>HLA B27 Hakkında Sık Sorulan Sorular </strong></h2> <h3><strong>HLA B27 testi ve ankilozan spondilit arasındaki ilişki nasıldır?</strong></h3> <p>HLA-B27 genini taşıyan hastalarda hastalık gelişme riski daha yoğun olabilir veya hastalığa bağlı erken kamburlaşma gibi komplikasyonları daha sık görülebilir. Ancak ankilozan spondilitli hastaların %20-30’unda HLA-B27 geni negatif çıkar. Çoğunlukla bu hastalarda hastalık daha yavaş ve hafif ilerleyebilir ve daha az eklem dışı tutulum gözlenebilir.</p> <h3><strong>HLA B27 test sonucu kaç günde çıkar?</strong></h3> <p>HLA B27 testinin sonucu testin yapıldığı yere ve laboratuvar yoğunluğa göre değişkenlik gösterir.</p>
Anti CCP Testi
<p>Anti siklik sitrüline peptit anlamına gelen Anti CCP, romatoid artrit hastalığını teşhis etmek için değerlendirilen, vücudun normal antikorlarına karşı çalışan bir bir oto-antikordur. Anti CCP, eklemlerde belirli peptitlere saldırarak iltihaplanmaya neden olur, romatoid artrit varlığında kandaki seviyeleri yükselir. Oto antikorlar, normal antikorlardan farklı olarak bağışıklık sistemindeki sağlıklı hücreleri ve eklemlerdeki dokuları hedef alırlar.</p> <h2><strong>Anti CCP Nedir?</strong></h2> <p>Anti CCP, bağışıklık sistemi tarafından üretilen ve kanda pozitif çıkması durumunda romatoid artrit hastalığının göstergesi sayılan otoantikorlardır.</p> <p>Bağışıklık sistemi, antikor ve otoantikor adı verilen iki protein türünü üretir. Antikorlar vücut için sağlıklı proteinlerdir ve hem virüs hem de bakteri yabancı maddelerle mücadele ederek kişiyi hastalıklarda korumaya yardım eder. Otoantikorlar ise anormal proteinler olarak kabul edilir ve bağışıklık sistemiyle birlikte eklemlerdeki sağlıklı dokulara saldırabilir.</p> <p>Anti CCP de bağışıklık sisteminin ürettiği otoantikorlardır. CCP antikorları genellikle eklemlerdeki sağlıklı dokuları hedef alır. Eklemler; dirsekler, bilekler ve dizler gibi vücutta iki kemiğin birleştiği yerlerdir. Eğer kanda CCP antikorları bulunursa, bu durum <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/romatoid-artrit-iltihapli-romatizma-hastaligi-nedir">romatoid artrit</a> belirtisi olarak değerlendirilebilir.</p> <p>Burada ise devreye anti CCP testi girer. Yapılan anti CCP testinde sonuç pozitif çıkarsa kanda CCP antikorunun var olduğu sonucu ortaya konur. Bu da genellikle romatoid artrit hastalığına işarettir. Romatoid artrit ise zamanla kötüleşen bir otoimmün hastalıktır. Bu hastalık eklemlerde ağrı, şişlik, sertlik ve zamanla işlev kaybına neden olabilir.</p> <h2><strong>Anti CCP Testi Nedir?</strong></h2> <p>Anti CCP testi, romatoid artrit hastalığının teşhis edilmesine yarayan bir kan parametresidir. Romatoid artrit şüphesi bulunan kişilere romatoid faktör testiyle birlikte anti CCP testi de yapılabilir.</p> <p>Anti CCP testinin negatif çıkması otoantikorların vücutta bulunmadığı sonucunu verir ve bu durum sağlıklıdır. Anti CCP pozitif sonuç ise kanda CCP antikorlarını işaret eder ve kişiye romatoid artrit teşhisi konulabilir.</p> <h2><strong>Anti CCP Testi Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Anti CCP testinin yapılma nedeni romatoid artrit hastalığının teşhis edilebilmesidir. Romatoid artrit hastalığında önceden romatoid faktör testi ile tanı sağlanmaya çalışılırdı ancak daha kesin sonuçlara ulaşma hedefi ile birlikte şüphe bulunan kişiler için anti CCP testi de yapılır. Test sonucu pozitif çıkan kişiler için ise romatoid artrit tanısı konulabilir.</p> <p>Özetle anti CCP testi, romatoid artrit hastalığının tanısında önemli bir rol oynar. Bu test, kandaki anti-siklik sitrülinlenmiş peptid olarak bilinen anti CCP antikorlarını ölçer. Anti CCP, romatoid artrit hastalarının yaklaşık %60-70’inde pozitif olup özellikle erken tanı için işe yarar bir tanı yöntemidir. Anti CCP testi aynı zamanda romatoid artritin diğer artrit türlerinden ayrılmasına da yardımcı olur ve hastalığın şiddetini öngörme konusunda yol gösterici olabilir. Testte çıkan pozitif bir sonuç, romatoid artrit hastalığı riskinin yüksek olduğu sonucunu verir. Ancak tek başına anti CCP testi kesin tanı için yeterli olmayabilir. Bu noktada diğer klinik bulgular ve laboratuvar testlerinden de faydalanılmalıdır.</p> <h2><strong>Anti CCP Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Anti CCP testi için konunun uzman personeli tarafından koldaki bir damardan küçük bir iğne kullanarak kan örneği alınır. Bu aynı zamanda rutin kan tahlili işlemiyle aynıdır. İğneden sonra alınan kan örneği bir test tüpüne veya şişeye toplanır ve incelenmek üzere laboratuvara gönderilir. Sonuçlar ise doktor tarafından değerlendirilir.</p> <h2><strong>Anti CCP Kaç Olmalı?</strong></h2> <p>Kandaki referans anti CCP seviyesi mililitre başına 20 endotoksin ünitesinden (EU/mL) az olmalıdır. Bu değerin üstünde çıkan sonuçlar her zaman romatoid artrit için kesin tanı koymaz ancak çok yüksek değerlerin hastalık göstergesi olduğu değerlendirilir. Kesin tanı için ise farklı klinik değerlendirmeler de gerekebilir.</p> <h2><strong>Anti CCP Negatif Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>Kişinin anti CCP testinin sonucunun negatif çıkması kanda CCP antikorunun bulunmadığı anlamına gelir. Bu durum romatoid artrit hastalığı riskine karşı sevindirici bir durumdur ancak bazı tek başına yeterli olmayabilir. Örneğin kişinin anti CCP testi negatif çıkıp <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/romatoid-faktor-nedir">romatoid faktör testi</a> pozitif çıkarsa hastalığı karşı bir risk unsuru doğabilir. Bu yüzden kesin tanı için hem anti CCP testi hem de romatoid faktör testinin sonuçları dikkate alınmalıdır. Eğer gerekirse farklı tanı yöntemleri de denenebilir.</p> <h2><strong>Anti CCP Pozitif Ne Anlama Gelir?</strong></h2> <p>Anti CCP test sonucunun pozitif çıkması kişinin kanında CCP otoantikorunun bulunması demektir. Bu durum da genellikle romatoid artrit hastalığını düşündürür ancak bu test sonucu tek başına yeterli değildir. Ayrıca romatoid faktör testinin yapılması da önemlidir.</p> <p>Romatoid artrit belirtileri yaşayan kişiler için genel olarak şu tanı yöntemleri uygulanır:</p> <p><strong>Pozitif CCP antikorları ve pozitif romatoid faktör:</strong> Hem anti CCP testinin hem de romatoid faktör testinin pozitif çıkması kişinin büyük ihtimalle romatoid artrit hastası olduğu anlamına gelir. Ancak doktor tarafından farklı tıbbi yöntemler de denenebilir.</p> <p><strong>Pozitif CCP antikorları ve negatif romatoid faktör:</strong> Kişiye yapılan anti CCP testi pozitif çıkabilirken romatoid faktör testi negatif sonuç verebilir. Bu durum kişinin romatoid artrit hastalığının erken evrelerinde olduğunu veya gelecekte bu hastalığa yakalanma riskinin bulunduğunu gösterebilir.</p> <p><strong>Negatif CCP antikorları ve negatif romatoid faktör:</strong> İki test sonucunun da negatif çıkması ve değerlerin referans aralıklarda olması kişinin romatoid artrit olma olasılığının daha düşük olduğu anlamına taşır.</p> <p>Bu test sonuçlarının negatif çıktığı ancak semptomların devam ettiği durumlarda neden olan faktörlerin belirlenmesi daha fazla test gerekebilir.</p> <h2><strong>Anti CCP Yüksekliği Nasıl Tedavi Edilir?</strong></h2> <p>Anti CCP yüksekliği anti CCP pozitif sonucu ile eşdeğerdir. Bu sonuç kanda CCP antikorlarının bulunduğu anlamında gelir ve belirtilerle birleştiğinde romatoid artrit tanısı için fikir verir. Anti CCP değerlerinin referans değerlere dönmesi ise eğer kesin teşhis konmuş ise romatoid artrit hastalığının tedavisine bağlıdır.</p> <h2><strong>Anti CCP Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Anti CCP antikoru zararlı mı?</strong></h3> <p>Anti CCP antikoru bağışıklık sisteminin ürettiği bir otoantikordur ve sağlıklı dokulara saldırdığı için romatoid artrit hastalığına yol açabilir.</p> <h3><strong>Anti CCP antikorları başka hangi hastalıklarda ortaya çıkar?</strong></h3> <p>Romatoid artritin dışında <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/sjogren-sendromu-nedir-belirtileri-nelerdir">sjögren sendromu</a> veya <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/kelebek-hastaligi-lupus-nedir-belirtileri-nelerdir">lupus</a> gibi diğer otoimmün bozukluklar, aktif <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/tuberkuloz-nedir">tüberküloz</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/koah-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">kronik akciğer hastalığında</a> da kanda anti CCP antikoru bulunabilir.</p> <h3><strong>Hangi semptomlarda anti CCP testi yapılabilir?</strong></h3> <p>Romatoid artritin yaygın semptomları olan <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/eklem-agrisi-neden-olur">eklem ağrısı</a>, eklem sertliği, eklem şişliği, tükenmişlik ve derecesi düşük ateş gibi durumlarda romatoid artrit şüphesi doğar ve anti CCP testine başvurulabilir.</p> <h3><strong>Anti CCP testi tanı için tek başına yeterli midir?</strong></h3> <p>Anti CCP testi tek başına romatoid artrit hastalığının tanısı için yeterli olmayabilir. Romatoid artritin kesin tanısı için ayrıca romatoid faktör testi, kişinin tıbbi öyküsü, muayene değerlendirmeleri ve diğer laboratuvar testler olan ESR ve <a href="https://www.memorial.com.tr/tani-ve-testler/crp-testi-nedir">CRP</a> gibi testlere başvurulabilir. Özet vermek gerekirse anti CCP testinin pozitif sonuçları romatoid artrit hastalığı için önemli bir araçtır ancak kesin tanı için diğer klinik değerlendirmelere de ihtiyaç duyulabilir.</p>
Spirometri Testi
<p>Spirometri, akciğerin değerlendirilmesini içeren solunum testidir. Akciğer kapasitesini, nefes alma ve verme hızını ölçerek solunum fonksiyonlarını detaylı bir şekilde analiz eden spirometri, güvenli olarak kabul edilir. Aynı zamanda astım, KOAH (Kronik Obstrüktif Akciğer Hastalığı) gibi solunum yolu hastalıklarının teşhisinde ve tedavi sürecinin takibinde önemli bir role sahiptir. Spirometre cihazı kullanılarak gerçekleştirilen bu test sırasında hastadan derin bir nefes alıp mümkün olduğunca hızlı ve güçlü bir şekilde nefesini vermesi istenebilir. Bu test kolay uygulanabilir ve genellikle ağrısız bir yöntemdir.</p> <h2><strong>Spirometri Nedir? </strong></h2> <p>Spirometri, en yaygın solunum testleri arasında yer alan, akciğerlerdeki hava akışını ölçerek, akciğerlerdeki hava miktarını tahmin eden test türüdür. Böylelikle kişinin akciğerlerinin ne kadar güçlü olduğunu ve ne kadar iyi nefes aldığı görülür. Astım, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/koah-nedir-belirti-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir" target="_blank">KOAH</a> gibi solunum yollarını etkileyen hastalıkların teşhisinde ve bu hastalıkların tedavi sürecinin takibinde spirometri testinde yararlanılır. Test esnasında spirometre cihazı kullanılarak, kişinin derin bir nefes alması ardından aldığı bu nefesi kuvvetli bir şekilde dışarı vermesi istenir. Böylelikle ağrısız ve kolay bir şekilde test uygulanmış olur.</p> <h2><strong>Spirometri Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Spirometri, akciğer sağlığını değerlendirmek ve solunum sistemiyle ilgili olası hastalıkları ortaya çıkarmak için yapılır. Bu test sayesinde özellikle astım, KOAH, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/bronsit-nedir" target="_blank">bronşit</a> ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/pulmoner-fibrozis-akciger-sertlesmesi" target="_blank">akciğer fibrozisi</a> gibi hastalıkların tanısı konulabilir. Bu hastalıkların ilerleyişi de yine spirometri sayesinde ölçülebilir. Tedavi sürecinde, ilaçların veya diğer terapilerin etkinliğini kontrol etmek için de spirometriden yararlanılır. Solunum fonksiyonları testleri arasında yer alan spirometride teşhis edilen hastalıklar şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Astım</li> <li>Kronik obstrüktif akciğer hastalığı (KOAH)</li> <li>Kistik fibrozis</li> <li>Akciğer fibrozisi</li> <li>Bronşit</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/amfizem-nedir" target="_blank">Amfizem</a></li> </ul> <p>Spirometri ile aynı zamanda şunlar da yapılabilir:</p> <ul> <li>Akciğer kapasitesi belirlenir</li> <li>Kronik akciğer hastalıkları sonucu zaman içinde oluşan değişiklikleri ölçülür</li> <li>Akciğer fonksiyonlarındaki değişiklikler erkenden tespit edilebilir</li> <li>Hava yollarında daralma olup olmadığını tespit edilir</li> <li>Solunum yoluyla alınan ilaçların semptomlara yardımcı olup olmadığı ortaya çıkarılır</li> <li>Belirli maddelere maruz kalmanın akciğer fonksiyonunuzu değiştirip değiştirmediğini gösterir</li> <li>Ameliyattan önce solunum komplikasyonları riski tahmini yapılır</li> </ul> <h2><strong>Spirometri Ne Zaman Gereklidir?</strong></h2> <p>Spirometri, özellikle kişinin akciğer veya hava yolu rahatsızlıkları belirtileri varsa uygulanabilir. Doktor, spirometri isteyebileceği bazı belirtiler şöyle sıralanır:</p> <ul> <li>Göğüste sıkışma, ağrı veya basınç hissi</li> <li>Öksürük, balgamlı öksürük</li> <li>Derin nefes almada zorluk</li> <li><a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/nefes-darligi-neden-olur-nefes-darligi-nasil-gecer" target="_blank">Nefes darlığı (dispne)</a></li> </ul> <h2><strong>Spirometri Testi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Spirometri testi, spirometre cihazı yardımıyla yapılan basit ve ağrısız bir işlem olarak bilinir. Bu test sayesinde kişinin akciğer kapasitesi, nefes alma ve verme hızını ölçülerek solunum fonksiyonlarını detaylı bir şekilde analiz edilir.</p> <p>Spirometri testi adımları şu şekilde gerçekleştirilir:</p> <ul> <li>Test öncesinde, doktor kişiden nefes açıcı ilaçların bırakılmasını ister. Bunun yanında bol giysiler ve yemekten sonra en az 2 saat beklenmesi istenebilir.</li> <li>Test esnasında bir spirometre cihazına bağlı steril bir ağızlık kullanılır.</li> <li>Spirometri testi sırasında oturulması veya ayakta durulması istenebilir.</li> <li>Burun bir klips yardımıyla kapatılarak yalnızca ağızdan nefes alınması sağlanır.</li> <li>Derin bir nefes alınmasının, ardından ağızlığa kuvvetli ve hızlı bir şekilde üflemek sağlanır ve nefes tamamen verilir. Bu işlem birkaç kez tekrarlanabilir.</li> <li>Spirometre cihazı, solunan hava miktarını ve akciğerlerin ne kadar hızlı çalıştığını ölçer.</li> <li>Sonuçlar doktor tarafından analiz edilir. Test genellikle 15-20 dakika sürer ve herhangi bir yan etkisi olmadığı görülür.</li> </ul> <h2><strong>Spirometri Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Spirometri testi ağrılı mı?</strong></h3> <p>Spirometri testi ağrısız ve güvenle uygulanan bir testtir. Test sırasında sadece derin bir nefes alıp güçlü bir şekilde üflemek gerektiğinden, bazı kişilerde sonrasında hafif bir yorgunluk oluşabilir.m Ancak genel olarak kolay ve rahat bir şekilde uygulanır. Dinlenme sonrasında bu yorgunluk da atlatılabilir.</p> <h3><strong>Spirometri ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Spirometri testi ortalama olarak 15-20 sürebilir. Testin süresi doğru sonuçlar verebilmesi için yapılan tekrarların sayısına bağlı olarak farklılık gösterir. Hızlı ve pratik şekilde uygulaması yapılır.</p> <h3><strong>Spirometre değeri kaç olmalı?</strong></h3> <p>Normal spirometri değerleri kişinin yaşına, cinsiyetine, boyuna ve kilosuna bağlı olarak değişir. FEV1 (bir saniyede dışarı verilen hava miktarı) ve FVC (zorunlu vital kapasite) değerlerinin yüzde 80’in üzerinde olması genellikle normal kabul edilir. Ancak kesin sonuçlar için doktorun değerlendirmesi gereklidir.</p> <h3><strong>Spirometre ile ne ölçülemez?</strong></h3> <p>Spirometre, akciğerlerde bulunan hava kapasitesini ve akış hızını ölçen bir yapıdadır. Fakat akciğer dokusunda meydana gelen yapısal değişiklikleri veya enfeksiyonları doğrudan ölçemeyebilir. Bu tür durumlar için genellikle akciğer grafisi veya bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme yöntemlerine başvurulur.</p> <h3><strong>Spirometriyi kim yapar?</strong></h3> <p>Spirometri testi, genellikle bir göğüs hastalıkları uzmanı tarafından yapılır. Test sonuçları, hastanın durumunu değerlendirmek için uzman bir doktor tarafından yorumlanır.</p>
Tedavi Yöntemleri
EKT (Elektroşok Tedavisi)
<p>Elektrokonvülsif tedavisi (EKT), özellikle ağır depresyon, manik ataklar ve şizofreninin bazı türlerinde kullanılan bir yöntemdir. Depresyonda diğer tedavilere göre hızlı sonuç alındığı için tercih edilirken katatonik şizofreni vakalarında da hastanın durumunun hızla iyileşmesini sağlayabilir. Elektroşok tedavisi sırasında beynin nöronal yapısındaki değişimlerden faydalanarak duygusal ve bilişsel işlevlerde olumlu gelişmeler görülmesinde etkili olur. Bu süreç doğru uygulandığında güvenli ve etkili bir yol sunar.</p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Nedir?</strong></h2> <p>Elektrokonvülsif terapi ya da elektroşok tedavisi, psikiyatrik bozuklukların tedavisinde uzun yıllardır kullanılan bir yöntemdir. Tedavi şekli ilaç ve psikoterapi ile sonuç alınamayan veya acil müdahale gerektiren durumlarda tercih edilir. EKT, hastanın beynine kontrollü bir şekilde düşük doz elektrik akımı uygulanarak kısa süreli nöbet oluşturmayı sağlar. Bu nöbetler sayesinde beyin kimyasında olumlu değişiklikler meydana gelir. Bu da semptomların hafiflemesine veya ortadan kalkmasına yardımcı olur. EKT tedavisinin uygulanması sırasında hasta genel anestezi altına alınır ve işlem psikiyatri ile anestezi uzmanları tarafından denetlenir. Bu şekilde hastanın konforu ve güvenliği sağlanır. Tedavi, duygudurum bozukluğu yaşayan kişilerde semptomları kontrol altına alarak yaşam kalitesini yükseltmeyi amaçlar. </p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Ne İşe Yarar?</strong></h2> <p>Elektrokonvülsif tedavi, akıl sağlığı sorunlarının şiddetli semptomlarında hızlı bir iyileşme sağlayarak birçok kişinin yaşam kalitesini artırır. Bu yöntem özellikle şiddetli depresyon vakalarında, diğer tedavilerle başarı sağlanamayan durumlarda devreye girer. Psikoz belirtileri, intihara meyil gibi risk taşıyan durumlarda da etkin bir müdahale seçeneğidir. </p> <ul> <li>EKT tedavisi, depresyonun yanı sıra bipolar bozukluk, şizofreni ve şizoaffektif bozukluk gibi diğer ciddi rahatsızlıklarda da kullanılır. Örneğin, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/bipolar-nedir-bipolar-bozukluk-belirtileri-nelerdir" target="_self">bipolar bozukluk</a> yaşayan kişilerde manik ataklar ve duygudurum geçişlerinin kontrol altına alınmasına destek olur.</li> <li>Ayrıca dürtüsel davranışlar ve psikoz belirtilerinin azaltılmasında önemli bir rol oynar. Katatoni, ani hareket değişiklikleri ve konuşma bozukluğu gibi belirtilerle kendini gösteren, ciddi bir durumdur. Bu rahatsızlık şizofreni veya başka psikiyatrik hastalıklarla ilişkili olabilir. Bu noktada EKT tedavisi hızlı bir iyileşme sağlayabilir.</li> <li>Nöroleptik malign sendromu gibi nadir ama ciddi sağlık durumlarında da kullanımı mevcuttur. Demans hastalarında görülen saldırganlık ve derin depresyon gibi zorlayıcı semptomların azaltılmasında elektroşok tedavisi bir seçenek sunabilir.</li> </ul> <p>EKT tedavisi ile bu tür zorlu belirtiler üzerinde etkili sonuçlar alınabilir. Böylece hastaların günlük yaşamında daha fazla işlevsellik kazanması sağlanır. EKT tedavisi yöntemi, hızlı etki süresi ve güçlü sonuçları nedeniyle birçok kişi için umut verici bir çözüm sunar.</p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Elektro konvülsif tedavi, uzman bir <a href="https://www.memorial.com.tr/doktorlar/memorial-psikiyatri-doktorlari" target="_self">psikiyatrist</a> ve anestezi ekibi tarafından özel donanımlı bir tedavi odasında gerçekleştirilir. İşlem öncesinde hastaya genel anestezi verilir ve vücudun istemsiz kasılmalarını sınırlamak amacıyla kas gevşetici ilaç uygulanır. Bu sayede hasta tamamen bilinçsiz hale gelir ve rahat bir süreç geçirmesi sağlanır.</p> <ul> <li>Anestezi etkili hale geldikten sonra kafanın ön bölgesine yerleştirilen elektrotlar aracılığıyla beyne elektrik vermek suretiyle kısa ve kontrollü bir elektrik akımı gönderilir.</li> <li>Bu akım beyin içinde kontrollü bir nöbeti tetikleyerek terapötik etki sağlar. </li> <li>Elektrik tedavisi sırasında oluşan nöbetler genellikle 60 saniyeden kısa sürer.</li> <li>Bu süreçte beynin elektriksel aktiviteleri elektroensefalografi (EEG) cihazı ile izlenir ve kaydedilir.</li> <li>EEG’deki ani aktivite artışı nöbetin başladığını, dengelenme ise sona erdiğini gösterir. </li> <li>İşlem sırasında kan basıncı, kalp hızı ve oksijen seviyesi gibi hayati göstergeler devamlı takip edilir.</li> <li>Bu nedenle tedavi kalp-damar veya sinir sistemi hastalıkları olan kişilerde dikkatli bir şekilde yapılmalıdır.</li> <li>EKT tedavisi, haftada iki kez ve birkaç hafta süren bir program halinde uygulanır. EKT tedavisi sırasında modern cihazlar ve izleme sistemleri kullanılarak hasta güvenliği sağlanır. </li> <li>Beyine şok tedavisi ya da EKT tedavisi olarak da bilinen yöntem, sıkı protokollerle uygulandığında etkili ve güvenli bir sonuç sunar.</li> </ul> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Yan Etkileri Nelerdir?</strong></h2> <p>Elektrokonvülsif terapi oldukça etkili bir yöntem olmasına rağmen bazı yan etkilerle karşılaşılabilir. Genellikle geçici nitelikte olan bu etkiler arasında bilinç bulanıklığı ilk sırada gelir. Tedaviden hemen sonra birkaç dakika ile birkaç saat arasında değişen bir süre boyunca hastalar, nerede olduğunu ve ne yaptığını anlamakta zorlanabilir. Özellikle ileri yaştaki kişilerde bu durum nadiren birkaç güne kadar uzayabilir. Bir diğer önemli etki ise hafıza kaybıdır. Bazı hastalar EKT tedavisi süreci öncesine ait hafta, ay ya da nadiren yıllar öncesini hatırlamakta güçlük çekebilir. Bu durum genellikle tedavi sonrasında zamanla düzelir ve retrograd amnezi olarak adlandırılır. Bu hafıza kaybı, kişinin yaşadığı deneyimlere ve uygulamanın sıklığına bağlı olarak değişebilir.</p> <ul> <li>Fiziksel etkiler arasında baş ağrısı, mide bulantısı ve kas ağrıları yer alır.</li> <li>EKT tedavisi sonrası çene veya kaslarda geçici bir rahatsızlık hissedilebilir. Bu semptomların kontrol altına alınmasında ağrı kesici ilaçlar kullanılabilir.</li> <li>Ayrıca anestezi kullanımı gerektiren şok tedavisi sırasında nadir de olsa kan basıncı ve kalp hızındaki artışlar, kardiyovasküler komplikasyonlara yol açabilir. Bu nedenle hastalar işlem sırasında devamlı olarak izlenir ve riskler minimuma indirilmeye edilmeye çalışılır. </li> </ul> <p>Elektroşok tedavisinin zararları, tıbbi bir ekip tarafından dikkatle takip edildiğinde genellikle düşük risk taşır. Ancak elektro şok tedavisi gerektiren durumlar söz konusu olduğunda, fayda-risk dengesi her zaman detaylı bir şekilde değerlendirilir. Bu aşamada EKT tedavisinin sağlayacağı yararlar genellikle olası yan etkilerden daha ağır basar.</p> <h2><strong>EKT (Elektroşok Tedavisi) Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>EKT kaç seansta etki eder?</strong></h3> <p>EKT tedavisinin etkileri genellikle üçüncü veya dördüncü seans itibarıyla belirginleşmeye başlar. Ancak bu süre kişinin sağlık durumuna ve tedavi edilen ruhsal bozukluğun türüne göre farklılık gösterebilir. Bazı hastalarda EKT tedavisine daha erken bir yanıt alınabilirken bazılarında daha fazla seans gerekebilir.</p> <h3><strong>EKT zekayı etkiler mi?</strong></h3> <p>EKT tedavisi sonrası ortaya çıkan hafıza sorunu genel olarak geçici olup çoğu zaman birkaç ay içinde kaybolur. Tedavi işlemi öğrenme gücünü düşürmez. Aksine depresyon belirtilerinin hafiflemesiyle bilişsel işlevlerde iyileşme görülebilir. Zeka üzerinde ise kalıcı bir olumsuz etkisi bulunmaz.</p> <h3><strong>TMS ve EKT farkları nelerdir?</strong></h3> <p>EKT tedavisi anestezi altında uygulanır ve beyin elektrik akımı ile uyarılarak nöbet oluştururken TMS manyetik alan kullanarak beyni uyarır ve hastanın bilinci açık kalır. TMS'de genellikle hafıza veya dikkatle ilgili sorunlar yaşanmaz. Bunun aksine zihinsel netlik artışı gözlenebilir. Son yıllarda TMS daha hafif yan etkileri nedeniyle EKT tedavisine alternatif bir seçenek olarak yaygın bir şekilde tercih edilir.</p>
Orşiektomi
<p>Orşiektomi, kanser tedavisine yönelik uygulanan bir ya da her iki testisinin çıkarılmasını içeren cerrahi bir müdahaledir. Bu işlem genellikle testis kanserinin tedavi edilmesini ve önlenmesi amacıyla yapılabilir. Erkeklerde meme kanserini ve prostat kanserini tedavi etmek için de orşiektomiden yararlanılır. Cerrahi müdahale lokal anestezi uygulanarak kişiye yapılabilir. Orşiektomi çeşidi ise çıkarılan testis sayısına göre farklılık gösterebilir. Bu süreçte hormonların azalmasına bağlı olarak fiziksel ve psikolojik değişiklikler gözlemlenebilir.</p> <h2><strong>Orşiektomi Nedir?</strong></h2> <p>Orşiektomi, bir ya da iki testisin hastalık nedeniyle cerrahi olarak çıkarılmasını ifade eden cerrahi müdahaledir. Cerrahi kastrasyon olarak da bilinen bu işlem testis kanseri, prostat kanseri, travma ya da enfeksiyon nedeniyle yapılabilir. Testislerin alınmasıyla beraber kişinin doğrudan hormon üretimi etkileneceğinden vücutta önemli farklılıklara sebebiyet verebilir. İki testisin alınmasını içeren bilateral orşiektomi durumunda, erkekte testosteron seviyesi düşerek cinsel kayba ve kas kütlesine azalmalar neden olabilir. Bunun yanında kemik yoğunluğunda da bir düşüş gözlemlenir. Hormonal dengesinin sağlanması için orşiektomi ameliyatı sonrasında kişiye ek hormon desteği yapılabilir.</p> <p>Orşiektomi, cerrahi müdahale gerektiren kanserin yayılmasını önlemek amacıyla planlanarak veya vücutta hormon kaynaklı gelişmeleri kontrol altına almak amacıyla yapılır. Kişiye özel olarak planlana orşiektomi, doktorun tanı ve teşhisinden sonra detaylı değerlendirmenin ardından planlanır.</p> <h2><strong>Orşiektomi Çeşitleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Orşiektomi çeşitleri, işlemin amacına ve kapsamına göre farklılık gösterebilir. Orşiektomi çeşitleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Radikal orşiektomi</strong></h3> <p>Testis kanseri durumunda uygulanan, kanserin önlenmesi için de planlanan geniş bir çıkarma işlemidir. epididim, spermatic kordun bir kısmı ve çevresindeki dokular alınır.</p> <h3><strong>Basit orşiektomi</strong></h3> <p>Basit orşiektomide ise sadece testis ve ve epididimin çıkarılması sağlanır. Bu işlem skrotum üzerinden yapılabilir.</p> <h3><strong>Subkapsüler orşiektomi</strong></h3> <p>Testisin iç dokularının çıkarılması, ancak dış kapsülünün ve epididimin yerinde bırakılmasıyla yapılan işlemdir. Prostat kanseri tedavisinde hormon düzeylerini düşürmek için kullanılır.</p> <h3><strong>Bilateral orşiektomi</strong></h3> <p>Bilateral orşiektomi, her iki testisinde alınması işlemidir. Metastatik prostat kanseri gibi hormon duyarlı kanserlerin tedavisinde ya da bazı genetik hastalıkların önlenmesi için planlanır.</p> <h2><strong>Orşiektomi Ameliyatı Neden Yapılır? </strong></h2> <p>Orşiektomi ameliyatı, tanı ve teşhisin ardından tıbbi durumların tedavisine yönelik planlanıp uygulanır. Ameliyatın temel amacı, testislerin işlevlerini bitirerek, orada yer alan kötü huylu dokuların çıkarılmasıdır. Orşiektomi ameliyatı nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Testis kanseri</strong></h3> <p><a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/testis-kanseri-belirtileri-ve-tedavi-yontemleri-nelerdir">Testis kanseri</a> durumunda testislerde gelişen kötü huylu tümörlerin tedavisinde orşiektomiden yararlanılır. Bu işlem sayesinde kanserli doku alınarak diğer organlara yayılmasını önlemek istenir. Böylelikle hayati açıdan önemli bir role sahiptir.</p> <h3><strong>Prostat kanseri</strong></h3> <p>Prostat kanseri tedavisi durumunda testislerden üretilen testosteron seviyelerini düşürmek için kişiye bilateral orşiektomi yani iki testisin çıkarılması işlemi uygulanabilir. Testosteron hormonu vücutta, prostat kanseri hücrelerinin büyümesini teşvik eden bir hormon türüdür.</p> <h3><strong>Kronik enfeksiyonlar ya da ağrılar</strong></h3> <p>Testislerde gelişen kronik enfeksiyonlar ya da travma sonucu meydana gelen ağrılar tedavi edilemez hale gelebilir. Bu nedenle tanı doğrultusunda kişiye orşiektomi uygulanabilir.</p> <h3><strong>Travma veya yaralanma</strong></h3> <p>Testislere zarar veren travmalar sonucunda hasar veya ciddi rahatsızlıklar ortaya çıkabilir. Özellikle gelişen enfeksiyon ve komplikasyonlara bağlı gelişen hastalıklara yönelik orşiektomi uygulanabilir. Bu durum doktorun belirlediği planlama doğrultusunda uygulanır.</p> <h3><strong>İntraktestiküler lezyonlar</strong></h3> <p>Testislerde görülen iyi huylu veya kötü huylu <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/tumor-nedir">tümörlerin</a> varlığı durumunda kitlenin tamamen alınması için cerrahi müdahale gerekebilir. Buna bağlı olarak kişiye orşiektomi uygulaması yapılabilir.</p> <h2><strong>Orşiektomi Nasıl Yapılır?</strong></h2> <p>Orşiektomi, testislerin bir veya her ikisinin cerrahi olarak çıkarılması işlemi içerdiğinden ameliyatın belirlenmesi, uygulanışı, kişinin sağlık durumuna göre değişiklik gösterebilir. Orşiektomi uygulanırken geçilen aşamalar şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Ameliyat öncesinde hastanın genel sağlık durumu kontrol edilir</li> <li>Basit orşiektomi uygulanacaksa genellikle testis kanseri için yapılacağından testis ve sperm kanalı alınır</li> <li>Radikal inguinal orşiektomi durumunda ise testis, sperm kanalı ve çevresindeki dokuların yanında kanserin yayılmasını önlemek için lenf düğümleri de alınabilir</li> <li>Kişinin isteğine bağlı olarak, ameliyat esnasında testis protezi yerleştirilebilir.</li> <li>Hasta genellikle ertesi gün taburcu edilir</li> <li>Ameliyat bölgesinde ağrı, hafif şişlik ve morarma görülebilir; bunlar normaldir ve ağrı kesicilerle kontrol altına alınır</li> <li>İyileşme sürecinde kişinin ağır fiziksel aktivitelerden kaçınması gerekir.</li> <li>Her iki testisin alındığı durumda, testosteron üretimi durabilir ve bu durumda kas kaybı yaşanabilir. Cinsel istekte azalma ve kemik erimesi gibi sonuçlar da görülür.</li> </ul> <h2><strong>Orşiektomi Riskleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Orşiektomi, her ameliyatta olduğu gibi riskler taşısa da genel olarak güvenli bir müdahaledir. Bu riskler ameliyatın yapılma nedenine, türüne ve kişinin sağlık durumuna bağlı olarak farklılık gösterir. Orşiektomide gelişebilecek olası riskler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Ameliyat sırasında veya sonrasında kanama oluşabilir. Bu nadir görülen bir durumdur.</li> <li>Ameliyatın yapıldığı bölgede enfeksiyon gelişme riski bulunur.</li> <li>Cerrahi müdahale esnasında testis torbasında ya da kesinin olduğu bölgede <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/hematom-nedir-nasil-tedavi-edilir">hematom</a> yani kan birikmesi görülebilir.</li> <li>Geçici olarak şişlik veya renk değişiklikleri görülebilir.</li> <li>Her iki testisin alındığı durumda testosteron üretimi tamamen duracağından cinsel istekte azalma, kas kaybı, kemik erimesi ve enerji düşüklüğü oluşur.</li> <li>Ruh hali değişiklikleri veya depresyon da orşiektomi sonrasında ortaya çıkan durumlardandır.</li> </ul> <h2><strong>Orşiektomi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Orşiektomi sonrası normal aktivitelerime ne zaman dönebilirim?</strong></h3> <p>Orşiektomi sonrasında kişinin günlük aktivitelerine ve yaşamına dönmesi birkaç günü bulabilir. Özellikle bu süreçte ağır fiziksel aktivitelerden kaçınmak önemlidir. Ameliyat sonrasındaki bu süre kişiden kişiye farklılık gösterebilir.</p> <h3><strong>Orşiektomi ne kadar ağrılıdır?</strong></h3> <p>Orşiektomi her ameliyatta olduğu gibi ağrılı olabilir. İlk günler kişide hafif ağrı, rahatsızlık ve şişlik gelişebilir. Bu durum ağrı kesicilerle kontrol altına alınır.</p> <h3><strong>Orşiektomi ne kadar sürer?</strong></h3> <p>Orşiektomi işlemi ortalama olarak yarım saat ve 1 saat aralığında sürebilir. Ameliyatın süresi kişiye yapılacak müdahalenin türüne göre farklılaşır.</p>
Vitrektomi
<p>Vitrektomi, göz içerisinde yer alan vitreus sıvısının çıkarılmasını içeren göz ameliyatıdır. Gözün ortasından bulunan vitreus, gözün şeklini korumakla görevli şeffaf bir yapıdır. Bulanıklaşan bu sıvının çıkarılması ve retinada onarım yapılması için kişiye vitrektomi uygulaması yapılabilir. Mikro cerrahi operasyon olarak uygulanan vitrektomi ameliyatından lokal anestezi kullanılır. Vücut tekrardan vitreus üretinceye kadar vitreus sıvısı, berrak sıvı ile değiştirilir. Vitrektomi ameliyatı, kişinin durumuna bağlı olarak bir ya da birkaç saat arasında sürebilir.</p> <h2><strong>Vitrektomi Nedir?</strong></h2> <p>Vitrektomi, gözün retinası ve vitreusdaki sorunları tedavi etmek için göz içerisinde yer alan vitreus adlı jel benzeri maddenin ameliyatla alındığı bir cerrahi prosedürdür. Göz küresinin merkezini dolduran jel benzeri madde vitreus olarak bilinir. Vitreusun bulanıklaşması, retinanın zarar görmesi ve ilaçlara bağlı olarak vitreusun bozulması sonucunda bu ameliyattan yararlanılır. Vitrektomi ameliyatı esnasından vitreusun tamamen çıkarılması sağlanır. Retinada onarımlar da bu ameliyat içerisinde yapılabilir. Gözden çıkarılan vitreus yerine cerrah, steril tuzlu su, silikon yağı ya da göz kabarcığı yerleştirir. Böylelikle göz şeklinin korunması sağlanır.</p> <h2><strong>Vitrektomi Çeşitleri Nelerdir?</strong></h2> <p>Gözün hastalık bulunduğu kısma bağlı olarak vitrektomi çeşidi de farklılık gösterebilir. Pars plana vitrektomi, anterior vitrektomi, minimal invaziv vitrektomi, total vitrektomi ve parsiyel vitrektomi olarak beş çeşitte incelenebilir.</p> <p>Vitrektomi çeşitleri şöyle açıklanabilir:</p> <h3><strong>Pars Plana Vitrektomi (PPV)</strong></h3> <p>Pars plana vitrektomi, en yaygın kullanılan vitrektomi türleri arasındadır. Bu teknikte uygulanırken gözde bulunan ve pars plana adı verilen bölgeden çok küçük kesilerle vitreusa ulaşılır. Ulaşılan bu alandan vitreus çıkarılır. Retina dekolmanı, makula deliği, <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/retinopati-nedir">diyabetik retinopati</a> ve vitreus kanaması gibi birçok retina hastalığında bu ameliyat çeşidinden yararlanılır.</p> <h3><strong>Anterior vitrektomi</strong></h3> <p>Anterior vitrektomi, uygulanırken gözün ön kısmında yer alan vitreus jelinin çıkarılması sağlanır. Özellikle katarakt ameliyatları sırasında ya da sonrasında, vitreusun ön kısmında kanama veya hasar oluştuğunda bu ameliyat türünden yararlanılır. Gözün ön kısmında bulunan komplikasyonları tedavi ederek ve görüş kalitesinin artmasını sağlar.</p> <h3><strong>Minimal invaziv vitrektomi (MIVS)</strong></h3> <p>Minimal invaziv vitrektomi, standart olan pars plana vitrektomiye göre daha küçük kesilerle yapılan bir işlem olarak bilinir. Bu yöntem içerisinde daha küçük aletler kullanılarak gözde minimum hasarla tedavi planlanır. İyileşme süresi daha kısa olarak bilinir. Bu vitrektomi türünde retinayla ilgili daha hafif sorunlar veya hassas müdahaleler tercih edilebilir.</p> <h3><strong>Total vitrektomi</strong></h3> <p>Total vitrektomi ise gözdeki vitreusun tamamen çıkarılmasını içerir. Özellikle göz içerisindeki enfeksiyon gibi durumlarda tüm vitreus dokusunun alınması gerekebilir.</p> <h3><strong>Parsiyel vitrektomi</strong></h3> <p>Parsiyel vitrektomi işleminde ise vitreusun yalnızca belirli bir kısmının çıkarılır. Sınırlı bölgelerde yapılan küçük müdahalelerde veya vitreusun yalnızca sorunlu olan bölümü alınır.</p> <h2><strong>Vitrektomi Ameliyatı Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Vitrektomi ameliyatı, retinanın zarar görmesi, makula deliğinden meydana gelen yırtılması, diyabetik retinopati ve vitreus kanaması gibi durumlarda yapılabilir. Bunların yanında birçok farklı göz rahatsızlığının tedavisinde de vitrektomiden yararlanılır.</p> <p>Vitrektomi ameliyatının yapılma nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Retina dekolmanı</strong></h3> <p>Gözün arka bölümünde bulunan ve kişinin görme işlevinde önemli bir role sahip olan doku, retina olarak bilinir. Dekolman ise retinanın göz duvarından ayrılmasıyla görülen bir durumdur. Bu durum yaşandığından vitrektomi ameliyatı ile vitreus çıkarılır ve retina yerine sabitlenebilir.</p> <h3><strong>Diyabetik retinopati</strong></h3> <p>Diyabetik retinopati, özellikle diyabet hastalarının gözlerinde küçük kan damarlarının zarar görmesiyle meydana gelir. Retina üzerinde kanamalar, görme kaybı ve sıvı birikimi gibi belirtilerle kendini gösterir. Vitrektomi, bu kanamaların temizlenmesi ve retinanın tedavi edilmesi için yapılabilir.</p> <h3><strong>Makula deliği</strong></h3> <p>Merkezi görme alanını etkileyen makula, retinanın bir bölgesidir. Makul deliği ise bu alanda bir yırtılma ya da boşluk görülmesi durumudur. Vitrektomi ameliyatı ile makul deliği onarılır ve görme kaybı önlenebilir.</p> <h3><strong>Vitreus kanaması</strong></h3> <p>Gözde bulunan vitreusun içerisinde kanama oluştuğu durumda görme kalitesi düşerek ve görme kaybı yaşanabilir. Vitrektomi ameliyatı ile bu kanama temizlenir ve gözün arka kısmında bulunan yapılar net bir şekilde görmeye görmek için iyileştirilir.</p> <h3><strong>Göz travmaları</strong></h3> <p>Göz yaralanmaları ve travmaları sonucundan vitreus dokusunun içinde yabancı cisimler veya hasar gören bölgeler oluşabilir. Bu durumda, vitrektomi ameliyatı yapılarak gözdeki yabancı maddeler çıkarılır ve göz sağlığının korunması amaçlanır.</p> <h3><strong>Epiretinal membran</strong></h3> <p>Epiretinal membran, ince doku tabakası olarak retina yüzeyinde bulunur. Bu membran, retinada buruşmalar şeklinden kendini gösterebilir ve zaman içerisinde görme kaybına neden olabilir. Vitrektomi ameliyatı ile epiretinal membranı kaldırılarak görme sağlığının iyileştirilmesi sağlanır.</p> <h2><strong>Vitrektomi Ameliyatı Sonrasında Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?</strong></h2> <p>Vitrektomi ameliyatında gözün içindeki vitreus dikkatli şekilde göze zarar vermeyecek şekilde alınır. İşlem esnasında özel mikrocerrahi aletlerden yararlanılır. Vitreus yerine tuzlu su veya gaz ile doldurulur. Bu sayede göz içindeki basınç korunarak tedavi edilir. Vitrektomi sonrasında gözde hafif bir ağrı, kızarıklık veya bulanık görme gibi belirtiler oluşabilir.</p> <p>Vitrektomi sonrası dikkat edilmesi gerekenler şöyle sıralanabilir:</p> <ul> <li>Doktorun önerisiyle göz damlaları kullanılabilir</li> <li>Gözde oluşabilecek enfeksiyon riskine karşı hijyen kuralları önemlidir</li> <li>Ağır bir eşya kaldırmaktan ve baş aşağı doğru eğilmekten kaçınılması gerekir</li> <li>Şiddetli ağrı, bulanık görme veya ani görme kaybı gibi belirtiler durumunda derhal doktora başvurulmalı önerilir</li> </ul> <h2><strong>Vitrektomi Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Vitrektomi ameliyatı riskli mi?</strong></h3> <p>Vitrektomi ameliyatı, her cerrahi müdahalede olduğu gibi bazı riskler taşıyabilir. Kanama, enfeksiyon, katarakt oluşumunun yanında göz içindeki basınçta değişiklikler ve komplikasyonlar oluşabilir. Alanında uzman doktorlar tarafından yapıldığı durumda bu risk azalmaktadır.</p> <h3><strong>Vitrektomi ameliyatı sonrası görme ne zaman olur?</strong></h3> <p>Vitrektomi ameliyatı sonrasında görme, ameliyatın türüne ve gözün durumuna göre değişiklik gösterebilir. Çoğu kişide görme, ilk birkaç hafta içinde iyileşmeye başlayarak açılır. Tam iyileşme süresi ise ortalama 3 ila 6 ay sürebilir.</p> <h3><strong>Vitrektomi tekrar yapılır mı?</strong></h3> <p>Vitrektomi ameliyatı bazı durumlarda tekrar yapılabilen bir ameliyat türüdür. Özellikle retina dekolmanı veya diyabetik retinopati gibi tekrarlayan göz hastalıklarında vitrektomi yapılabilir.</p>
Dermabrazyon
<p>Dermabrazyon, cildin pürüzsüzleşmesinde etkili olan tedavi yöntemidir. Özellikle travmalar, akne ve ameliyat sonrasında oluşan yara izlerine ve lekelerine uygulanabilir. Dermabrazyon işlemi esnasında özel bir cihaz yardımıyla cildin üst tabakasında soyulma gerçekleştirilir. Cilt yüzeyine uygulanan mikro düzeydeki aşındırma sayesinde cilt kendini yenileyerek daha genç ve pürüzsüz bir cilde sahip olunabilir. Dermatolog ya da plastik cerrah tarafından uygulaması yapılan dermabrazyon düşük riskli olarak kabul edilir. Fakat her cilt tipinde en iyi sonuçlar alınmayabilir.</p> <h2><strong>Dermabrazyon Nedir?</strong></h2> <p>Dermabrazyon, yara izleri, cilt lekeleri ve yaşlanma belirtilerine uygulanarak cildin üst tabakasının kontrollü bir biçimde soyulmasını içeren ve cildin yenilenmesini hedefleyen bir işlemdir. Bu işlem sonrasında cilt pürüzsüz ve genç bir görünüme kavuşabilir. Dermabrazyon işlemi esnasında özel bir cihaz yardımıyla cildin en üst tabakası soyulur ve cildin yeni bir görünüme ulaşması hedeflenir. Güneş hasarı, kırışıklıklar, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/melazma-nedir">melazma</a>, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/sivilce-nasil-gecer-sivilce-izlerine-ne-iyi-gelir">akne izleri</a> gibi durumlarda bu işlemden yararlanılabilir. Fakat dermabrazyon yaptırmadan önce cilde uygun olup olmadığına karar vererek risklerini değerlendirmek gerekir. İşlem sonrasında ise iyileşme sürecinde güneşten korunmak önemlidir ve cilt bakımına dikkat edilmesi gerekir.</p> <h2><strong>Dermabrazyon Neden Yapılır?</strong></h2> <p>Dermabrazyon, cilt yüzeyinde belirgin olarak oluşan kusurların azaltılması ve cilt yüzeyinin yenilemek amacıyla yapılan bir işlemdir. Dermabrazyon, akneler, kırışıklıklara, <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/gunes-lekesi-nasil-gecer">güneş lekelerine</a> ve cilt dokusunu yenilemek için yapılır. Bunlarından yanından ciltte estetik problemi yaşayan için de dermokozmetik işlem olarak değerlendirilir.</p> <p>Dermabrazyon işleminin kullanım nedenleri şöyle sıralanabilir:</p> <h3><strong>Akne ve yara izlerini azaltmak</strong></h3> <p>Zaman içerisinde derinleşen akne izler, kazalar sonucunda meydana gelen yara izleri, yanıklar ve cerrahi müdahaleler sonrasında ciltte kalıcı olarak değişiklikler meydana gelebilir. Dermabrazyon, oluşan bu izleri aşındırarak giderilmesini hedefler. İşlem yapıldıktan sonra ciltte oluşan yenilenme süreci sayesinden izler azalır ve cilt güzel bir görünüme kavuşur.</p> <h3><strong>Cildi yenilemek ve pürüzsüzleştirmek</strong></h3> <p>Cilt yüzeyinin zaman içerisinde pürüzlü oluşu ve mat görüntüye geçmesi nedeniyle dermabrazyon işlemi uygulanabilir. Uygulanan işlem sonrasından cilt daha canlı ve genç bir görünüme kavuşur. Böylelikle cilt yüzeyine uygulanan makyajla beraber pürüzsüz bir görünüm elde edilir.</p> <h3><strong>İnce çizgilerin ve kırışıklığın giderilmesi</strong></h3> <p>Yaşlanmayla beraber görülen ve göz çevresi, alın, dudak kenarından oluşan ince çizgilere karşı dermabrazyon uygulanabilir. Yüzeysel oluşan bu kırışıklıklar cilt yüzeyinin soyulmasıyla beraber düzelme gösterir. Böylelikle cilt hem sağlıklı hem de genç bir görünüme kavuşabilir. Dermabrazyon işlemi, özellikle kırışıklıkların derinleşmediği erken yaşlanma belirtileri için etkili olabilmektedir.</p> <h3><strong>Güneş lekelerini hafifletmek</strong></h3> <p>Güneşe uzun süreler maruz kalmak, ciltteki <a href="https://www.memorial.com.tr/saglik-rehberi/melanin">melanin</a> üretiminin artmasına neden olarak koyu lekeler oluşmasına zemin hazırlar. Dermabrazyon işlemi uygulandığından cildin ilk tabakası soyularak oluşan lekelerin açılmasını sağlar ve cilt tonunu eşitler. Bunların yanından yaşın ilerlemesiyle beraber görülen yaşlılık lekelerine de dermabrazyon uygulanabilir.</p> <h3><strong>Cilt hasarını azaltmak ve çatlak izlerini gidermek </strong></h3> <p>Ciltte aniden gelişen kilo kaybına bağlı oluşan çatlaklara dermabrazyon işlemi uygulanabilir. Böylelikle görülen çatlar izleri belirgin bir seviyede azaltılır. Bunların yanından cilt travmaları ve yüzeysel meydana gelen yanıklara karşı da dermabrazyon uygulanabilir.</p> <p>Dermabrazyon işlemi doğru şekilde uygulanıldığında etkili sonuçlar verebilir. İşlem öncesinde dermatolog ile görüşme sağlanarak detaylı bir değerlendirme yapılır. Buna yönelik olarak da tedavi planı oluşturulabilir.</p> <h2><strong>Dermabrazyon ile Hangi Tür Rahatsızlıklar Tedavi Edilir?</strong></h2> <p>Dermabrazyon işlemi, ilk olarak akne izleri ve <a href="https://www.memorial.com.tr/hastaliklar/cicek-hastaligi-nedir">çiçek hastalığının</a> yarattığı izlere karşı uygulanmak için geliştirilen bir yöntemdir. Bunların yanında günümüzde kırışıklıkları ve ince çizgileri azaltmak ve güneş lekelerinden kurtulmak için uygulanıyor. Dermabrazyon şu rahatsızlıklar durumunda uygulanabilir:</p> <ul> <li>Yaşlılıkla oluşan kaz ayakları ve ince çizgileri</li> <li>Yaşlılık lekeleri</li> <li>Melazma ve koyu cilt lekeleri</li> <li>Sivilce ve akne izleri</li> <li>Kırmızı burun (rinofima)</li> <li>Çiçek hastalığı izleri</li> <li>Kaza ve ameliyat sonrasında görülen izler</li> <li>İyi huylu deri büyümeleri</li> <li>Kanser öncesi görülen cilt lekeleri</li> <li>Güneş hasarı</li> <li>Çatlaklar</li> </ul> <h2><strong>Dermabrazyon Nasıl Uygulanır?</strong></h2> <p>Dermabrazyon, uzman dermatolog ya da plastik cerrah tarafından uygulanan bir cilt yenileme işlemi olarak bilinir. Cilt yüzeyine etki eden bu işlemin amacı cildin aşınmasını sağlayarak yenilenmesidir. Dermabrazyon uygulaması şu aşamalarla yapılır:</p> <ul> <li>İlk olarak, işlem yapılacak olan cilt bölgesi temizlenir</li> <li>Ağrının azaltılması için lokal anestezi uygulanır</li> <li>Dermabrazyon işlemi yüksek hızla dönen başlıklarıyla cilt yüzeyindeki ölü hücrelerin soyulmasını sağlar</li> <li>Ciltteki kusurların bulunduğu bölge, kontrollü bir şekilde katman katman soyulur</li> <li>Dermatolog, kişinin ihtiyacına yönelik olarak işlem sırasında cildin durumunu izleyip istenen derinliğe ulaştığında cihazı durdurur</li> <li>İşlem sonrasında cilt, yatıştırıcı ve nemlendirici kremler sürülür</li> <li>Dış faktörlere karşı cilde bandaj uygulanabilir</li> <li>İlk birkaç gün boyunca işlem yapılan bölgede kızarıklık ve şişlik oluşabilir</li> <li>Cilt, birkaç gün içinde iyileşmeye başladıkça kabuklanma ve soyulma gözlemlenir</li> <li>Dermabrazyon sonrası güneşe karşı daha hassas hale geldiğinden güneş kremi kullanılması önerilir</li> </ul> <h2><strong>Dermabrazyon Sonrası Dikkat Edilmesi Gerekenler Nelerdir?</strong></h2> <p>Dermabrazyon işlemi sonrasında iyileşme sürecinde cilt bakımını yapmak önemlidir. Fakat cilt bakımı yaparken ürünleri dikkatli seçmek gerekir. Özellikle hassas ciltlere uygun olabilecek temizleyiciler ve nemlendiriciler kullanılmalıdır. Bunların yanında kimyasal içerikli ürünler, parfümlü kozmetikler veya asit içeren bakım ürünlerinden kaçınmak gerekir. Böylelikle oluşabilecek tahrişin önüne geçilir. Dermabrazyon işlemi, doğru bakım ve dikkat şekilde yapıldığında cildin daha genç, pürüzsüz ve canlı bir görünüm elde edilmesini sağlar.</p> <h2><strong>Dermabrazyon Hakkında Sık Sorulan Sorular</strong></h2> <h3><strong>Dermabrazyon kaç günde iyileşir?</strong></h3> <p>Dermabrazyon iyileşme süreci 7-10 gün sürebilir. Cildin tamamen toparlanması ve sonucun tam olarak görülmesi birkaç hafta ila birkaç ay zaman alabilir.</p> <h3><strong>Dermabrazyon kalıcı mı?</strong></h3> <p>Dermabrazyon sonucunda kalıcılık kişiden kişiye değişse de uygulanan bölgede izler ve lekeler büyük oranda azalır.</p>