Aşk hem psikolojik hem de fizyolojik etkileri ile sağlığa iyi geliyor. Metabolizma hızını artıran, bu sayede yağ yakımına yardımcı olan aşk; bağışıklık sistemini güçlendiriyor, cilt sağlığına iyi geliyor, ağrıları azaltıyor. Tüm bu etkilerin yanında aşk, salgılanan hormonlarla birlikte kalbe de iyi geliyor. Memorial Şişli Hastanesi Kalp ve Damar Cerrahisi Bölüm Başkanı Prof. Dr. Bingür Sönmez, 14 Şubat Sevgililer Günü dolayısıyla aşk, kalp ve beyin ilişkisinden yola çıkarak sağlıklı aşk hakkında bilgi verdi.
Aşk, insanlığın var olduğundan beri herkesi meşgul eden bir konu olmuştur. Bu nedenle tarih boyunca pek çok farklı yönteme başvurularak aşkın gizemi çözülmeye çalışılmıştır. Aşk, bütün toplumlarda, her kültür seviyesinde, tüm zamanlarda var olmuş, hemen her insanın yaşamının bir döneminde en az bir kez yaşadığı ya da yaşamayı umut ettiği bir duygusal durumdur. Konu ile ilgili yapılan bilimsel araştırmalara göre, bu duygunun oluşumunda kalbin ve beynin rolü büyüktür.
Yapılan araştırmalarda kalbin aşkı algıladığı ve beyin aracılığıyla endorfin, oksitosin, feniletilamin gibi mutluluk veren hormonların salgılanmasını sağladığı ortaya çıkmıştır. Kalp ve beyin birlikte çalışarak sağlıklı bir aşk hayatının dolayısıyla da sağlıklı bir vücudun oluşmasını sağlamaktadır.
Beynin kalbin de desteğiyle aşk üzerine salgıladığı hormonlar şöyle sıralanabilir:
- Dopamin: Kişiyi karşı cinse bağımlı hale getirir. Ayrıca heyecan hormonudur.
- Serotonin: Beyin aşık olmanın ilk safhalarında mutluluk veren endorfin hormonunu az salgılayarak mutsuz bir zemin hazırlamaya çabalar. Aşık olan kişiyi zihinsel ve fiziksel olarak aşığına yönelterek mutluluğu karşı cinste aramaya zorlar. Bir anda aşık depresyona doğru yolculuğa çıkar. Ayrıca bazı araştırmalar sonrasında kalp krizi geçirme riski yüksek olan kişilerin kanında az miktarda serotonin tespit edilmiştir.
- NGF: NGF yani Neuro Growth Factor, romantik duyguların ortaya çıkmasına aracı olan bir maddedir. Aşk sırasında ellerin terlemesine ve heyecanın yükselmesine de neden olur.
- Oksitosin: Aşığın karşı cinse bağlanmasını, bir anlamda sadakati sağlayan bir hormondur. Oksitosinin kalp hastalığı riskini düşürdüğü bilinmektedir. Eşine sadakatsiz davrananlarda beyinin bu hormonu az salgıladığı ispatlanmıştır.
- Vazopressin: Beyinde hipotalamusun gönderdiği bu hormon fazla salgılandığı zaman aşık olan kişi sevdiği için her şeyi yapabilecek duruma gelir. Ayrıca bu hormon kan hacmi ve konsantrasyonu düzenler.
Aşk mutluluk hissini artırır
Kalp, beyni katekolamin hormonunu salgılamaya zorlar. Bunun neticesinde tansiyon yükselir, nabız artışı olur, vücut ısısı artar. Sevilen kişiye sarılınca oksitosin hormonu yükselir bu da mutluluk hissini artırır. Oksitosin sayesinde stres azalır, kan basıncı düzenlenir, kalp hastalıklarına yakalanma riski düşer.
Aşk kalp sağlığını olumlu etkilemektedir. Aşık olmak endorfin hormonunu salgılar. Endorfin, mutluluk veren bir hormondur. Bypass ameliyatından sonra insanların ömrü uzadığı bugün bilimsel olarak ispatlanmıştır, düzenli bir aşk hayatı olan insanların yaşam kalitelerinin artacağı da bilinmektedir. Aşık olmak mutluluk hormonları ile birlikte tansiyonda düzelme sağlar, sosyal uyumu ve başarıyı artırır.
“Sevilen birini kaybetme”, “Boşanma”, “Eşin ya da sevgilinin terk etmesi”, “Eş ya da sevgilinin ölümü”, “Eşler ve sevgililer arasında yaşanan tartışma” gibi durumlar aşırı strese neden olmaktadır. “Kırık Kalp Sendromu” olarak da bilinen bu sorun, kalp kaslarında aşırı zayıflamaya veya aşırı kasılmaya sebep olabilir. Ağır stres, üzüntü ve büyük travmalar sonrasında kalbin ön damarlarında spazm olmakta ve bu durum “Kırık kalp sendromu” olarak adlandırılmaktadır. Kalp krizi ile karıştırılan sendrom sırasında çekilen anjiyografide koroner damarlar tamamen normal olduğu görülmekte ama kalbin sol tarafında bir deformasyon dikkat çekmektedir. Bunun kalbin önünü besleyen ana damarda oluşan geçici bir spazmı sonucu olduğu tahmin edilmektedir. Yaklaşık 3 ay süren kırık kalp sendromu sırasında oluşan ritim bozukluğu ve kalp yetmezliği nedeniyle kaybedilen hastalar vardır. Bu problem çoğunlukla menopoz sonrası kadınlarda görülmektedir.
Güncelleme Tarihi : 10 Mart 2021
Yayınlanma Tarihi: 11 Şubat 2019